Özel Bölüm

585 27 27
                                    

ESLEM

    Belime dolanan kollar ile yaptığım işe ara verip mutlulukla arkamı döndüm. Son birkaç aydır hiç mutlu olmadığım kadar mutlu ve huzurluydum. Sabahları erkenden pastanemi açıyor, büyük bir enerji ile müşterilerim için güzel şeyler hazırlıyor daha sonra da benim için sabahın erken saatinde yanıma gelen sevdiğim erkeğe kahvaltı hazırlıyordum. Günlerimin hepsi hemen hemen aynı geçiyordu. Tuğberk'in işlerinin olmadığı zamanlarda yanımda kalıp bana yardım etmesi dışında hiçbir değişiklik olmadan yaşayıp gidiyordum işte.
   Kollarımı Tuğberk'in boynuna dolarken "Günaydın." Diye fısıldadım gülümseyerek. Zaten Tuğberk'in adını düşünmek bile ağzımın kulaklarıma varmasına neden olurken onun yanımda olmasının etkisini siz düşünün. Hala yaşıyor olmam bile bir mucize sanırım. Yanağıma, içimi ısıtan aynı zamanda midemdeki şu 'ünlü' kelebekleri harekete geçiren bir öpücük bıraktıktan sonra "Günaydın." Diye karşılık verdi. Omzumun üstünden yaptığım işe bir göz atıp "Ne yapıyorsun?" diye sordu. Yaptığım işi bile unutmak normaldi sanırım onun yanındayken. "Aslında sen gelmeden bitirmeyi umuyordum ama." diyerek omuz silktikten sonra "Yeni bir pankek tarifi buldum, onu deniyordum." Diye devam ettim. Yeni tarifler denemeyi ya da klasik olan tariflere kendimden bir şeyler katmayı seviyordum. Tabi bazıları kötü sonuçlanabiliyordu ama güzel olabileceğini düşünmek hevesimi kaybetmememe sebep oluyordu. Eh tabi birde sonuç kötü olsa bile iştahla hepsini yiyebilen bir sevgilim varsa hevesimin yok olması imkânsız oluyordu.
   Pankekimi yapmaya devam ederken Tuğberk kollarını göğsünde birleştirip beni izlemeyi tercih etmişti. Mutfak konusunda pek becerikli değildi ne yazık ki. Gerçi benim için sorun değildi ömrümün sonuna kadar ona bir şeyler pişirebilirdim. "Mm nefis kokuyor." Diye mırıldanıp pişen pankeklerin kokusunu içine çekti. Gerçekten kokuları güzeldi. Tatlarının da iyi olmasını umuyordum.
   Pankeklerin hepsini midemize yolladığımızda kesinlikle iyi bir sonuç elde ettiğime emindim. "Bence bunlardan sadece bana yapmalısın." Diyen Tuğberk'e kaşlarımı çatarak baktım. "O nedenmiş?" diye sordum. Çayından bir yudum aldıktan sonra "Çünkü bu kadar mükemmel bir şeyi başkaları da yerse pastaneye daha çok müşteri gelir ve bu da seninle vakit geçirme saatlerimi kısıtlar." dedikten sonra göz kırptı. Kendimi iç çekmekten alamadım. Gerçekten bazen düşünmüyor değildim, bu kadar mükemmel bir adamı hak edecek ne yapmıştım?
   Ben hayran bakışlarımla Tuğberk'i izlerken arkamdan gelen "Günaydın patron." Sesiyle yerimden sıçradım. O kadar derin düşünceler, daha doğrusu o kadar Tuğberkli düşüncelere, dalmasaydım Ekin'in geldiğini fark ederdim büyük bir ihtimalle. Tabi elinden tutup yanında sürüklediği Ela'yı da göz ardı etmemek lazımdı. Son zamanlarda Tuğberk ve benim ilişkimden sonraki en büyük sürpriz Ekin ve Ela'nın ilişkisi olmuştu sanırım. Tabi Enis böyle düşünmüyordu. Ona göre bu büyük bir 'felaketti'. Benim amcasıyla sevgili olduğumu tesadüfen öğrendiğinde koca bir gün boyunca onun gönlünü almakla harcamış, her şey yoluna girdi derken sürekli herkese ilişkimizi söylemekle tehdit alır olmuştuk küçük beyfendi tarafından. Tuğra abinin kaza olayı sebebiyle henüz kimseye aramızdaki durumdan bahsedememiştik haliyle.
   Ama bugün büyük gündü.
   Tuğberk'in ailesini akşam yemeğe davet etmiştim ve her şeyi açıklayacaktık. Sanırım bu yüzden olsa gerek bugün pastaneyi daha bir erken açmıştım. Hala benden cevap bekleyen çifte dönüp "Günaydın." Diye cevap verdim geçte olsa. Ela hemen mutfaktaki işine dönerken Ekin de masaları düzenlemeye ve tozlarını almaya başlamıştı. Oturduğum rahat sandalyeden kalkarken hala çayını yudumlayan Tuğberk'e "Bu kadar tembellik yeter." Diyerek masadaki tabakları kaldırmaya başladım. Elindeki fincanı masaya bıraktıktan sonra "Benim bugün birkaç müşteriyle görüşmem var. Hatta şimdi çıkarsam öğlen ara verdiğimde yanına gelebilirim." Dedikten sonra elimdeki tabakları masaya geri koyup beni kollarının arasına çekti. Bende kollarımı onun beline dolarken "Biliyorsun teklifim hala geçerli. O sıkıcı mimarlık işini bırakıp benimle çalışabilirsin." Diye mırıldandım. Tabi ki ciddi değildim. benimle tüm gün  birlikte olacak olmasından her ne kadar mutlu olacak olsam da  Tuğberk işini bırakmazdı. Başlarda çalışmamak için direnmiş olsa da şimdi halinden memnundu. "Her ne kadar mükemmel bir teklif olsa da birilerinin baba mesleğini devam ettirmesi gerekiyor." Diye cevap verdi. Tuğra abi mimar olmamak konusunda ısrar edip ünlü bir şirkette genel müdürlüğe yükselmeyi tercih edince babalarının mesleğini devam ettirmek Tuğberk'e düşmüştü. Daha fazla böyle sarmaş dolaş kalırsak ayrılamayacağımızı bildiğim için kollarının arasından sıyrılıp onu kapıya doğru sürükledim. Bir yandan da "Hadi bir an önce git işleri hallet ve gel." Diye söyleniyordum. Tuğberk kapıdan çıkmadan önce bana dönüp dudaklarıma kısa bir öpücük bırakınca gözlerimi büyüterek arkasından bakmak düşmüştü bana da. Hala etrafta birileri varken beni öpmesine alışık değildim ve sanırım hiç alışamayacaktım da.
   Masamda oturmuş mutfak için alınacak malzemeleri yazarken bir yandan da akşam için ne yemek yapmam gerektiğini düşünüyordum. Neyse ki çok fazla derine dalmadan Ekin beni kurtarmıştı. "Alınacakları yazdıysan ben gideyim?" diye sordu ellerini masaya dayayıp yazdığım listeye göz atarken. Bende yazdıklarımı son kez gözden geçirdikten sonra "Sanırım tamam." Diye mırıldanıp kağıdı ona uzattım. Ekin markete giderken onun yerine müşterilerle ilgilenmek için ön tarafa geçtim. Ela daha çok mutfakta çalışıyordu. İşi erken biterse ya da pastane çok kalabalıksa bize yardıma gelirdi. Elindeki menüyü masaya bırakan genç bir bayanın yanına ilerledim. Yoğun bir gün olacağa benziyordu.
   Tahminimde yanılmıştım. 'Fazla' yoğun bir gündü. Ela siparişleri tek başına yetiştiremeyince ona yardıma gitmiş, bu seferde Ekin tek başına kalmıştı. Böyle zamanlarda pastane için bir yardımcı daha alma ihtiyacı duyuyordum. Fakat bunu yapamazdım. Ekin ve Ela'nın yanlış anlayacağından korkmamın yanında kalabalık bir çalışan kadrosundan hoşlanmıyordum.
   Yaptığım elmalı turtayı ön tarafa götürürken kapıdan henüz girmekte olan Bulut'u fark ettim. Ne yazık ki kaçıp mutfağa saklanmak için çok geçti. Gözleri direk benim gözlerimle birleşmişti bile. Tuğberk ile aramdaki ilişkiyi bildiği halde hala buraya gelmeye devam edip bana haddinden fazla yaklaşmaya çalışması sinirlerimi bozuyordu. Müşterilerin çok olduğu zamanlarda gelmeye dikkat ettiği için pastanemden kovamıyordum da. Tabi Tuğberk onu gördüğü an da müşterileri gözü görmüyor, kapı dışarı ediyordu. Elimdeki tabağı 3 numaralı masaya teslim ettikten sonra isteksiz bir şekilde Bulut'un masasına ilerledim. Bir an önce gitmesini istiyordum. "Ne alırdınız?" Diye sordum elimdeki kalemi daha sıkı kavrarken. Bulut geniş bir gülümsemeyle "Merhaba Eslem, nasılsın?" Diye sordu. "Teşekkürler, ne alırdınız?" Diyerek tekrarladım sorumu. Bu benim dilimde 'seninle muhatap olmak istemiyorum' demekti. "Şu senin çok güzel yaptığın meyveli pastadan var mı?" Diye sordu göz kırparak. Kırptığı gözünün yerinden çıkmasını dilemem beni kötü biri yapar mıydı acaba? "Tabi." Dedim dişerimin arasından neredeyse tıslayarak. Ama Bulut benim ona karşı olan tavırlarımın ya farkında değildi ya da umursamıyordu. "O zaman meyveli pasta ve soda alabilirim." Demesiyle rahat bir nefes aldım. Yanından uzaklaşacaktım. Siparişleri hızlıca küçük deftere karaladıktan sonra mutfağa geçtim. Yeni yaptığım meyveli pastayı dilimlere ayırdıktan sonra bir dilimini tabağa alıp yanına da büyük bir bardakta soda koydum. Mutfağa giren Ekin'in eline tepsiyi tutuşturup hangi numaraya götürmesi gerektiğini aceleyle söyledikten sonra mutfaktan çıkmamaya karar verdim. Tuğberk öğlen geleceğini söylemişti ve geldiğinde benim Bulut ile konuştuğumu görürse aramızda gereksiz yere tartışma yaşanabilirdi.
   Mutfakta kendimi oyalayacak şeyler ile meşgul ederken Ekin kafasını kapıdan uzatıp "Patron bir müşteri dışarı servisimiz ile ilgili bir şey soracakmış bakar mısın?" Dediğinde istemeyerekte olsa başımla onaylamak zorunda kaldım. Bulut'un gitmiş olmasını umarak ön tarafa geçtiğimde onun burada olmasından daha kötü bir manzara ile karşılaştım; Bulut ile konuşan Tuğberk. Henüz aralarında bir sorun var gibi görünmediği için onları kendi haline bırakıp beni bekleyen müşteriye doğru ilerledim.
   "...sonra bende düşündüm ki siz belki yardımcı olabilirsiniz." diyerek bana parlayan gözlerle bakan bayana ilgimi vermeye çalıştım. Neyden bahsediyordu ki? Gözlerimi ve düşüncelerimi Tuğberk ile Bulut'un üzerinden alabilseydim sorumun cevabını biliyor olacaktım büyük ihtimalle. "Tabi yardımcı olmaya çalışırız. Ne konuda yardımcı olacaktık?" Diye sordum bu sefer ilgimi karşımdakine vermeye çalışarak. "Çocuğumun doğum günü pastası." Diye cevap alınca aslında olayın karışık olmadığını anladım. Ama karşımda elini masaya vuran Tuğberk varken benim için her şey karmaşıktı. Yanımdan geçen Ela'yı durdurup "Ela, lütfen bayanın nasıl pasta istediğini ve adres bilgilerini alır mısın?" dedikten sonra cevabını beklemeden hızla yanlarından ayrıldım. Tuğberk'in yanına vardığımda sinirlerini gittikçe gerildiğini ve Bulut'u döverek pastaneden çıkarmak üzere olduğunu anlamakta gecikmedim. Tuğberk'in koluna olanca gücümle asılıp "Aa sen mi geldin? Ne zaman geldin? Hoş geldin. Çok güzel turta yaptım ilk sen denemelisin." Dedikten sonra onu peşimden sürüklerken Ekin'e seslendim "Ekin, Bulut beyin hesabını getirir misin?" Tuğberk benim bu tavrıma şaşırmış olacak ki ağzını açmadan beni takip ediyordu. Onu aceleyle mutfağa çektikten sonra rahat bir nefes alabildim. Ama karşımda duran yakışıklı adam rahatlamışa benzemiyordu. "Neden beni aceleyle sürüklediğini sorabilir miyim?" Diye sordu kaşlarını çatarak. Bu durumda benim hesap sormam gerekmez miydi? Sanırım evet. "Asıl sen neden o kadar müşterinin arasında Bulut'a dövecekmiş gibi bakıyordun?" Diye sorusuna soruyla karşılık verdim. Tuğberk gayet normal bir şeymiş gibi omuz silkip "Çünkü dövecektim." Diye cevaplayınca gözlerimi devirmekten alamadım kendimi. "Her neyse, Havva teyzeler saat kaçta gelecek?" Diyerek konuyu değiştim.
"Bilmem bana bir sat söylemediler. Sen hazırlıklarını yap akşam gelirler işte"diyen Tuğberk'e kaşlarımı büzüp baktım. "Belirsizlik beni çok geriyor. Keşke saat kaçta geleceklerini bilseydim. Ona göre kendimi ayarlardım. Sence özel olarak yapmam ya da yapmamam gereken birşey var mı? Hiç yardımcı olmuyorsun bana. Baban et yer mi? Ya da annenin sevmediği bir yemek var mı? Abin hastaneden çıkalı çok olmadı. Özellikle canının istediği bir şey var mı sorar mısın? Yengenin sorun çıkarmayacağını söylediğin için biraz olsun rahatladım neyse ki. Ama Enis kesinlikle pizza istediğini söyledi. Onun yemeği hazır. Ancak sadece onun tabağına mı koymalıyım yoksa sofraya da koysam mı? Sofraya koyunca ciddiyet bozulmuş olur mu?" Karşısında kendimi durduramadan konuşurken Tuğberk gülmemek için dudaklarını ısırıyordu. Omzuna vurup "Komik değil. Ben çok geriliyorum. Tamam ailenle kısa da olsa tanıştım ama ilk defa aramızdaki şeyi açıklayacağız. Elim ayağıma dolaşıyor. Tuğberk yardım et."diye nefes verdim. Tuğberk omuzlarımdan tutup yüzüme eğildi ve "Yardım mı edeyim? Böyle mi?"deyip sağ yanağımı öptü sonra geri çekilip "Yoksa böyle mi?"dedi ve sol yanağımı öpünce omuzlarından ittim ve "Hiç yardım etmiyorsun Tuğberk. Dikkatimi dağıtma. Daha burayı bitirip eve gidip bir de orada yemek hazırlamalıyım. Aksi gibi bugün de müşteri akınına yakalandık. Keşke bugün açmasaydım."dedim. Heyecandan titreyen çenem düşmüştü ve yerine kapanmıyordu. "Tamam güzelim. Sen sakin ol ki işler yolunda gitsin. Bak şöyle yapalım. Ben geldim, burada durayım. Hem Ekin'le Ela da var. Sen dükkanı bize bırak ve eve git. İşlerini hallet ben annemleri almaya giderken sana haber veririm hazırlıksız yakalanmazsın. Ne dersin?" Tane tane anlatırken bir şekilde sakinleşiyordum. Sabah bu kadar gergin değildim. Saat yaklaştıkça tavan yapıyordu heyecanım. Başımı sallayarak onayladım ve "Tamam burası sana emanet o zaman. Ben eve gidip annenlere güzel bir şeyler hazırlayayım."dedim. Sonra da kenardan çantamı alıp çıktım. Neyse ki Bulut Tuğberk'in konuşmasının ardından çıkmıştı da bir de onunla uğraşmak zorunda kalmayacaktım.
   Koşmadan elimden geldiğince hızlı adımlarla eve doğru yürümeye koyuldum. Neyse ki evi dağıtacak bir veletle beraber yaşamıyordum da zorlanmayacaktım. Sadece Tuğberk'in bana geldiği zamanlar katıp karıştırdığı yerleri düzeltmeli, biraz süpürüp silmeli ve ev işlerinden anlayan bir kız imajı çizmeliydim. Ben neler yapacağımı planlarken eve gelmiştim bile. Ayakkabılarımı içeri alıp kapıyı kapattım ve çantamı da asıp işe üzerimdekileri değiştirmekle başladım. Rahatsız parçalarla evi kusursuzlaştıramazdım. Kısa bir şortla askılı tişörtümü giydikten sonra artık iyice uzamış saçlarımı da topladım ve tüm camları açtım. Kapalı kalmış havası giderdi onlar gelene kadar. Salonda kalan birkaç parçayı kaldırıp karmaşık gösteren şeyleri de düzelttikten sonra kısaca silip mutfağa geçtim. Asıl önemli olan kısım burasıydı işte. İç çekip başladım.
   Saat 4.30'du. Ve benim en geç 8'e kadar zamanım vardı. Kolları sıvayıp çorbayla başladım işe. Ve aynı anda milyonlarca şey yaparak devam ettim. Kendimi ahtapot gibi hissetmekten geri alamıyordum. Çünkü bir elimle çorbayı karıştırırken diğer elimle tavada tavuk soteliyor arada bir de bir şeyler doğruyordum. Karıştırma işi bitince hamur yoğuruyor o dinlenirken pizzanın malzemelerini doğruyordum. Bazen tarifleri birbirine karıştıracağımdan endişelensem de şükür ki sağ salim bitirmiştim yemekleri.
   Salona geçip camın önünde kalan yemek masasını kurmaya başladım. Daha doğrusu sadece tabakları bardakları koyup gereksiz endişeyle milimlik oynamalar yaparak kendimi rahatlattım ve başka bir şey yapmama gerek kalmayınca duşa girdim. Koşuşturmanın yorgunluğunu ve terini atmak için kısaca suyu görüp çıktıktan sonra ne kadar acele ettiğimi fark etmiştim. Çünkü titreyen ellerimle gardrobu talan ediyordum.
Tamam Eslem.
Sakin ol.
Heyecana gerek yok.
Bir elbiseyi seç ve giy.
Hepsi misafir karşılamaya uygun zaten.
O misafirler senin sevgilinin ailesi olmasına rağmen. Diz boyu yarım kol bir elbise giydikten sonra saçlarımı salıp dudağıma da nemlendirici sürdüm ve hazırdım. Şimdi tek gereken en çok geren kısımdı. Gelmelerini beklemek. Banyodan çıkınca Tuğberk'in aramasına bakılırsa 5 dakika kadar sonra geleceklerdi. Son kez etrafa bakındım. Bir eksik yoktu görünen o ki. Oflayıp elbisemin eteğini düzeltirken nabzımı boğazımda zıplatan zil sesini duydum ve düşüp bayılmamak için ekstra direnç göstererek kapıyı açmaya gittim. Umarım her şey yolunda giderdi.

SarmaşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin