27.Bölüm/Part 1: ''Sen Neysen Ben de Oyum''

5.8K 892 325
                                    

Keyifli okumalar...

***

Baldırımdaki bıçağın kılıfını, yürümeme engel olmayacak şekilde düzeltip koridorda ilerledim. Üzerimdeki kırmızı üniformanın altında gizlenmiş, iki farklı bıçağı kimsenin görmesi mümkün değildi. Zaten bacağıma bağlı duran bıçağın amacı da buydu. İnsan doğası kör olmaya programlanmıştı.

Gözünün önüne bir tehlikeyi koyduğunuz da, başkalarını düşünmezdi. Siyah botlarımın içine saklanmış fırlatma bıçakları, kimsenin aklına bile gelmezdi. Belimde ağırlığını hissettiğim silahı başta yanımda taşımakta kararsız kalsam da, elimdeki her şeyi değerlendirmek akıllıcaydı. Ino, sözünü tutmuştu. Odama döndüğümde, koltukların arasına yerleştirilmiş masada, çeşitli bıçaklar ve yedek şarjörleri yan yana dizilmiş silahla karşılaşmıştım.

Yatağımın üzerinde ise yeni gözde üniformamı bulmuştum. İçinde rahat hareket etmek için tasarlanmış dar bir pantolon ve görünüşte geniş kesim olan bir kazak. Çeşitli bıçak ve silah kılıflarını altında saklamaya elverişli kıyafetler.

Yeterince dinlenmiş, yapacağım göreve hazırlanmış halde sabah grubuna katılmak için silahların yanına bırakılan, Sokrates'in alt katlarına inmemi sağlayan haritada gösterilen son dönemeci döndüm. Gizli geçit beni direkt en alt kata indirmek için planlanmıştı. Gömme bir paneli uygun açıyla itince, kendimi siyah zeminin üzerinde buldum.

Sesler.

Ah ne de çok ses vardı. Yüzlerce çocuk bağırıyor, dövüşüyor, konuşuyordu. Bilinçsizce ortak alana çıkan koridoru takip edip, ürkek çocukların görüntüsü ile yüzleştim.

Çoğu sıska ve korkaktı. Ailelerinden koparılmış, kamptan sağ çıkmayı başarmışlardı.

Sol tarafımdaki alanda bir çocuk çığlık attı. Başımı hızla sesin geldiği yöne çevirince, kuleye daha yeni geldiği belli olan çocuğun rakibinin altından kurtulmak için debelendiğini, başaramadığı için sonunda pes edip hıçkırarak ağladığını gördüm.

Dövüşü kazandığı ilan edilen diğeri ise durumdan çok da memnun gibi değildi. Ailesi ona kimseye zarar vermemeyi öğretmişti ama şimdi altında debelenen bedeni eziyordu.

Daha kırılmamıştı.

Ama yakındı.

Bilincimde, on beş yaşındaki halim koşarak çocuğun yanına gitti. Omuzlarından tutup onu sarstı. Yüzüne kendine gelmesi için bağırdı.

Kendine gel. Hemen! Rol yapmazsan ölürsün.

''Gözde, ben de sizi bekliyordum.''

Duyduğum saygılı sesle, başımı benden bir karış uzun olan siyah üniformalı adama çevirdim. Kumral saçlarına ve sarıya çalan kahve gözlerine baktım. Sonra aldırmadan başımı iki çocuğun olduğu alana çevirdim.

Gözyaşlarına boğulan çocuk, bir muhafız tarafından acımasızca sürükleniyordu. Kule için işe yarar değildi. Üstün olan hissetmez.

Kazanan çocuk ise sarsakça alandan çıkıp, grubundaki diğer dövüşü izlemek için köşeye çekilmişti. Başını kaldırıp safir rengi gözlerini bana dikti. İlk önce suratıma sonra üzerimdeki üniformaya baktı.

Gözlerindeki şaşkınlığın yerini korku aldı. Yeterince hızlı başını eğememiş gibi titremeye başladı. On beş yaşımdaki halim yeniden bağırdı.

Hissetmek zayıflıktır! Rol yap!

''Bir sorun mu var gözde?''

Başımı yanımda dikilen adama yeniden çevirdim. Gözlerindeki bakış meraklıydı. Kulenin alt kat muhafızlarından biriydi. Tam olarak neye göre seçildiklerini bilmesem de, ilk on kattan yukarıya çıkmadıklarına emindim.

Gazap'ın GözdesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin