👑29👑

259 36 77
                                    

   -Bir hafta sonra-

   Geçen günlerde kendini iyice toparlayan Akari, deniz insanlarıyla bol bol kaynaştığı mermaid restaurant'da tek günlük çalışmaya gitmişti. Deniz ülkesinden gitmelerine fazla vakit kalmamıştı, en fazla bir ay kadar vardı. Bu kısa süreyi ne Katsuki, ne de Akari, kimseye bahsetmemeye karar vermişlerdi. Çünkü insanlar bilirse çok üzülecekleri kesindi. Geçen bir hafta da Eijirou×Katsuki ikilisi iyice yakınlaşmış, her yere birlikte gider olmuşlardı. Kyoda kralı, gözlerinin önünde yaşanan iki oğlanın aşkına karışmak istese de, diğer tarafı, o oğlan olmasaydı oğlunu sonsuza kadar kaybedeceğini hatırlatıp durdurmuştu. Nitekim kral, sert de olsa vicdan sahibi birisiydi ve yapılan iyiliği es geçemezdi. Bu sebepten ötürü halkının kötü dedikodular yaymasını engellemiş, "rahatsız oluyorsan bakma" kuralını bütün Kyoda'ya yaymıştı. Eijirou babasının bu kadar hoş görülü olmasına çok sevinmişti, bu ilişki, Eijirou ile babasının bağının daha çok kuvvetlenmesine sebep olmuştu. Enji ne kadar itiraf etmek istemese de, Katsuki'nin cesaretli duruşu onu her geçen gün etkiliyordu. Hatta bir ara Katsuki ile oğlunu gizli gizli izlerken "İşte benim damadım!" Diye ağzından kaçırmıştı.

   Geçen günlerin iyileştirmediği tek kişi yine prens Shoto olmuştu. O günden sonra Akari ile tekrar karşılaşmamak adına mağarasından çıkmamış, gece gündüz sayfalarda kendini aramıştı. Akari'yi gerçekten sevip sevmediğinden emin değildi. Sadece onun yanındayken, mutlu hissediyordu... Öte yandan; sadece mutlu olmak için, Laurent ile savaşa girip halkını tehlikeye atmak, çok bencilce bir davranış olmaz mıydı?... Belki de her şeyi akışına bırakmak gerekiyordu, Shoto; çabalarsa batacağını bilecek kadar zeki biriydi...

   Akari'yi hatırladıkça kitabında ki yumuşak sayfaları daha haşin çeviriyor, farkında olmadan dolan gözleri için dişlerini sıkı sıkıya birbirine kenetliyordu. Oysa her insan, mutlu olmayı hak etmez miydi?... Her insan, ona iyi gelen biriyle birlikte olmak, istemez miydi?... Düşünceler kafasında dönüp onu daha çok rahatsız etmeye başladığında elinde ki kitabı sertçe önünde ki masaya bıraktı. Dolan sol gözünün üzerine elini koydu. Sol tarafında ki beneği andıran kızıl lekeyi okşadı.

   "Hatırla!" Diye tısladı, hatırlamak ne kadar canını acıtsa da, kafasını meşgul eden düşüncelerden kurtulmak için bu acıya muhtaçtı. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladığında dişlerini birbirine daha sıkı kenetledi ve bir kez daha tısladı. "Hatırla!" Hâlâ aklına dolan düşüncelerden tam anlamıyla arınamamıştı, hızla masanın önünden uzaklaşıp köşede ki rafta duran kutuya uzandı. Üzerine yığdığı kitapları tek tek yere fırlatıp eskimiş kutuyu elleri arasına aldı. Masaya tekrar yaklaşıp kutunun kapağını açtı ve göz kamaştırıcı kara taşın kendini bütün parlaklığıyla sergilemesine izin verdi. Kutuyu masaya bıraktı, kara elmastan kalbe baktı, bu kolye, annesine aitti. Gözlerine dolan yaşlar, görüşünü kapatacak kadar çoğalsa da, canını yakan bu kolyeden bakışlarını çekmedi. Elini yumruk yapıp sertçe masaya çarptı, kalbinin, zihninin adeta acıdan yandığını hissetti. Dişlerinin arasında tısladı, "Anneni nasıl öldürdüğünü hatırla!" Bütün anıları tekrar zihnine dolmuştu şimdi, hıçkırıklar dudaklarından bir bir kaçmak için fırsat kollarken, dudaklarının üzerini sıkıca elleriyle kapattı al-ak prens. Yavaşça yere çökerken bütün haykırışları içinde yankılanıyordu şimdi. "İşte..." Dedi içinden. "Herkesden uzak durmanı sağlayacak acını kucakla!"

   Sessizce yaşlara boğuldu oğlan, sol gözünde ki yara ve annesinden ona kalan kara elmas kolyesi, eski anılarını bir tokat gibi yüzüne çarptı. Annesinin onun yüzünden öldüğü gerçeğinin acısı, bir kez daha sardı içini. "Haketmez!" diye geçirdi içinden. "Benim gibi aşağılık biri, ne mutlu olmayı ne de yaşamayı haketmez!"

Deniz PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin