Dosyayı elime alıp oflayarak çalışma odasına doğru yol aldım. Beni resmen eve hapsettiğine inanamıyor ve koşarak eve gitmemek için kendime hakim olmaya çalışıyordum. Rana Abla'nın burada olmadığını, bu yüzden gece kalmam gerektiğini söylemişti ancak Rana Abla, geceleri de kaldığından hiç bahsetmemişti.
Çalışma odasının kapısını tıklatıp içeriye girdim. Efken Bey, hattın diğer ucundaki kişiyle hararetli bir konuşma yapıyor ve İngilizce konuşuyordu. Beni görünce dosyaları, dağılmış masasının üstüne bırakmamı işaret etti. Dediğini yapıp dosyaları oraya koydum ve koşar adımlarla odadan çıktım.
Evin neredeyse her yeri onun parfümü kokuyordu ancak bu koku çalışma odasında diğer yerlere göre oldukça yoğundu. Derin bir nefes aldım ve salona ilerledim. Başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Çalışacağı için beni eve mahkûm etmişti fakat benimle ilgili bir durum olması için evde yangın çıkması ya da su borularının patlaması gerekirdi. Ancak bu sayede Efken Bey'e yardımcı olabilirdim.
Telefonumu çıkartıp annemin numarasını tuşladım. Ona haber vermezsem meraktan delirirdi. İkinci çalışta açınca tek nefeste konuşmaya başladım. "Anne, Efken Bey bu gece burada kalmamı emretti!"
"Allah allah, ikinci günden mi?" dedi annem boğuk bir sesle. Çok yorucu bir gün geçirmiş olmalıydı. "Evet, bugün geceye kadar çalışacağını söyledi. Rana Abla yokmuş, bana sen kalacaksın dedi. Salak herif!" Kendi kurduğum cümleye kıkırdamaya başladım.
Annem, "Aman kızım, öyle şeyler dediğini Efken Bey duymasın bak!" dediğinde gözlerini devirdim. "İnsanlar senin girdiğin bu işe girebilmek için çıldırıyor. Maaşın da iyi. Tek yapman gereken kovulmamak," derken gülmeye başladı.
"Sanırım onu da yapamayacağım," dedim sıkkınlıkla. Bu gidişle Efken Bey'le çok büyük bir kavga edecektim. Annem cıkladı. "Güzel kızım, biraz alttan al. Ev sahibi o!"
"Siz ne yapıyorsunuz?" dedim konuyu geçiştirerek. "Ada bugün yurttaki eşyalarını eve getirdiğini söyledi."
"Evet, şimdi odasında eşyalarını yerleştiriyor. Az önce yemek yedik, ben de masayı topluyorum."
"Tamam annem," dedim telefonu kapatmadan önce. "Sonra uyumamış olursan yine ararım, tamam mı?"
"Tamam kuzum, hadi iyi işler," dedi annem telefonu kapatmadan önce. Sıkıntıyla telefonu kulağımdan çektim ve çantama koydum. Geceyi nasıl geçireceğimi bilmiyordum ancak kendimi uykunun tatlı kollarına bırakmam an meselesiydi. Gözlerim gittikçe kapanıyordu ve kesinlikle uğraşacak bir şeyler bulmam gerekiyordu.
Tam bir gündüz insanıydım. Uyanma kısmı ne kadar zor olsa da sabah erkenden kalkıp günümü planlamayı seviyordum. Gece ise ayakta duramaz ve hemen uyurdum. Bu yüzden lisede arkadaşlarımla yaptığımız yatıya kalma partilerinde en önce uyuyan ve bütün eğlenceyi kaçıran tek kişi ben olurdum.
Aklıma babamın gelmesiyle olduğum yere sindim. Bu yatıya kalma olayını hiç sevmez, buna rağmen onu zar zor ikna ederdim. Yine de bana dayanamaz ve izin verir ancak dakika başı beni arardı. Liseli küçük bir kızken bu aramaları hiç hoşuma gitmezdi ve bana güvenmediğini düşünüp sıkılırdım. Şimdi ise onunla tek bir telefon konuşması için canımı bile verebilirdim. Tekrar sesini duymak ya da ona sarılmayı her şeyden çok isterdim.
Babamın ölümünden annem de, Ada da benim kadar etkilenmemişlerdi. Belki de bu benim yapımla alakalıydı. Küçükken tek arkadaşım babam olmuştu ve bu, vefat edene kadar devam etmişti. Ona her şeyimi anlatırdım ve birlikte zaman geçirmek için fırsat kollardım. Lisede, arkadaşlarım hep birlikte buluşup zaman geçirirken ben babamla evde maç izler ve futbolcuların isimlerini öğrenirdim. Yeri geldiğinde ise o benim çay partilerime katılır ve birlikte makyaj yapardık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemheri (ASKIYA ALINDI)
RomanceBen Özüm Gencer. Annesi ve kız kardeşiyle hayata tutunmaya çalışan, üniversiteye hazırlanan sıradan bir genç kızım. Efken Çağlayan ise her yıl ekonomi dergilerinin kapağı olan bir yakışıklı, holdinglerin veliahtı, kadınların hayran olduğu bir iş ad...