Sersem edici bir ölümün düşünü görüyordum; uzaklarda bir yerde bir zil çalarken, nesef nefese kalıp, takılmış bir plak gibi hep aynı şeyi düşünüyordum. Asla sesimi duyuramayacağım bir ölümü görüyordum. Öleceğim, olmayacağım, sonsuza kadar... Zil sesi, zil sesi... Telefon!
Midemdeki boşluk hissiyle sıçrayarak elimi telefona uzatırken, kalbim gümbür gümbür atıyordu. Kilidi kaydırarak telefonu kulağıma götürdüm. "Umarım rüyanda tarih hocasını görmüşsündür. Geç kalıyorsun." dedi Asya alaycı bir sesle. "Saat kaç?" diye sordum. "08 : 40. Böyle geç kalmaya devam edersen okulu bitiremeyeceksin gibi görünüyor, Mina hanım." Okulu umursamadığıma dair bir şeyler söyleyebilirdim fakat yatağa yeni girmiş gibi hissediyordum. "15 dakika sonra oradayım. Okulda görüşürüz."
Telefonu Asya'nın suratına kapatıp dakikalar boyunca kıpırdamadan gördüğüm rüyayı düşündüm. Rüya mı? Daha çok uykuyla uyanıklık arasındaki bir düşünme hali gibiydi. Dehşet verici bir berraklığa sahipti. Keyifsizce yataktan çıktım. Ayaklarımı sürüyerek banyoya girdim ve kapıyı arkamdan kilitledim.
Ciddiyetle aynada uzun, dalgalı saclarıma baktım. Hiç düzelmeyecekmiş gibi görünüyorlardı. Yeşil gözlerime bakarak aptal aptal sırıttım. Kendime dil çıkararak fırça tarakla saçlarımı tarayıp, yüzümü aynaya yaklaştırarak gözlerimin altında oluşan halkalara fondöten sürdüm. Biraz daha oyalanırsam son ders zilinde anca okula varmış olacaktım. Çok da önemsediğim söylenemezdi ama verdiğim bir söz vardı.
Renk abidesi olan ve insanın içine işleyen bakışlarını gözümün önüne getirince irkildim. Hoş biri olmasının dışında onda farklı olan bir şeyler vardı. Bulunduğu mêkana tuhaf bir çekim gücü yayıyordu. Kafamdaki düşünceleri rafa kaldırarak odama geri dönüp siyah bir kot ve üzerine yün bir hırka giydikten sonra, çam döşemeli yıpranmış basamakları hızla inerek cızırdayan yumurtanın hayat verdiği mutfağa indim.
Şakakları ağarmış ve gözlerinin altında mavi torbalar belirmiş, hareket etmeye mecali yokmuş gibi görünen babam, kahvenin ısınmasını beklerken elindeki gazeteye donuk gözlerle bakıyordu. Canı sıkkın bir şekilde öylece boşluğa d almıştı.Babamı daha önce hiç böyle görmediğim için bir sorun olduğunu düşünerek, yanına gidip yumuşak bir sesle "Günaydın." dedim. Birkaç dakika cevap vermedi. Boş gözlerle dönüp bana baktı. "Afedersin, birşey mi dedin?" Elimi omzuna koyarak, "Yorgun görünüyorsun." dedim.
Gözlerim okuduğu gazeteye kayarken, gazeteyi katlayıp sandalyeyi kendine çekerek yavaşça oturdu. Yaptığı hareketle birlikte kaşlarım çatılırken, omzumu silkerek yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Anlatmak istemiyorsa zorlamayacaktım. "Dün akşam bir yığın dosyayla uğraşsaydın küçük hanım, sende son derece yorgun olurdun." Sesindeki alay neşemi yerine getirmişti. Lavaboya dönerek kahvemi kendim doldurup kahvaltı masasına oturdum.
Lokmaları art arda ağzıma atarken babamın bakışlarıyla karşılaştım. "Ne?" dediğimde hafifçe gülümsedi. "Biraz daha hızlı yersen boğulacaksın, Mina." Son lokmamı da hızlıca yutarken, "Geç kalıyorum. Annem uyanmadı mı?" dedim. İç geçirerek kafasıyla salonu işaret etti. Kahvemden son bir yudum alarak salona doğru ilerledim. Kınayarak başımı iki yana sallayıp yerdeki bira şişelerine göz gezdirdim. "Günaydın." dedim catallaşmış sesimle. Yeşil gözlerini camdan bana doğru çevirip birkaç saniye boyunca yüzüme baktı. "Geç kalıyorsun." Sesindeki her zamanki gibi soğukluk vardı. Aldırış etmeden kapının önündeki sırt çantamı hızlıca koluma takıp, babama seslendim. "Ben çıkıyorum."
Kapıyı arkamdan kapatıp mayhoş kokular saçan ağaçların iki yana dizildiği sokağa çıktım. Sabahın ümit ve tazelik vaat eden havasını içime çekerken, sokağın her zamanki seslerine kulaklarımı tıkayıp bir an için dönüp eve baktım. Gergin bir havası vardı. Evin bazı yerleri sarmaşıklar tarafından kuşatılmıştı. Kafamı sağ tarafa çevirdiğimde Akdeniz tarzı çatısıyla yukarıdan girilen tramvay istasyonu görülüyordu. Uzaklarda bir yerlerde gök gürledi. Basımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Yağmur mu geliyordu? Ceketimin yakasını kaldırıp ağır adımlarla yoluma devam ettim. Yağmurun bardaktan boşalırcasına yağmasını diliyordum. Saatime bakıp adımlarımı hızlandırdım.
![](https://img.wattpad.com/cover/24419857-288-k727102.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Liman (Askıya Alındı)
Любовные романыHayatta daima sizi terk etmeyen tek bir duygu vardı. Tüm duyguları geride bırakıp, yaşanmışlıklardan beslenirdi insanın içindeki acı. Damarlarınıza sızar, içinizi kor alevlerle kuşatırdı. Sol tarafınızda oluşan ve gittikçe büyüyen göçükle yaşardınız...