Sağanak yağmur bedenimden ruhuma akarken öylece olduğum yerde, yağmurdan kaçan insanları izliyordum. Sokağın köşesinde gölgelerin arasından karınca sürüsü gibi dört bir yana dağılan bu insanlara kaşlarımı çatarak öfkeyle baktım. Ruhlarında ki kirden arınabilecekleri, en saf su tanelerinden kaçan bu insanlardan nefret etmiştim. Belki de sadece; bedenlerine tek bir su damlası düşmemiş bu insanları, benim sırılsıklam halime karşın daha temiz olmalarını kıskanmıştım.
Kırgındım. Üzgündüm. Yanlız ve terk edilmiştim. Tonlarca kalp kırığı taşımış kalbim; yordundu, belkide biraz hüzünlü. Kanıyordum. Kırılan kalbimin parçaları her geçen gün dahada gömülüyordu ruhuma.
Ve sonrasında gelen hissizlik; bedenimi işgal etmiş koca bir boşluktu. Sol tarafımda büyüyen ve beni her saniye içine daha çok çeken bir girdaba sürükleniyordum sanki.
Yorgundum. Yağmurdan dolayı ıslanıp suratıma yapışmış saçlarımı düzeltemeyecek kadar bitkindim. Ve parmaklarımın arasındaki şişenin dibini getiremeyecek kadar sarhoş. Bittiğimi, yok olduğumu hissediyordum lâkin ruhumu esir alan acıya bağımlı olmuştum ben. Sonsuza dek sürecek bir kısır döngüde sıkışmıştı ruhum.
Yıllar boyunca üzerine mühür vurulmuş kapıları aralamıştım ve bam! Sırtımda ihanetin soğuk kazığını hissetmiştim ve yine dizlerimin üstündeydim. Kanadım kırık, yaralı bir şekilde karanlıkta kalmıştım. Aydınlığa her elimi uzattığımda, karanlığın soğuk ayazında kalıyordum. Bu kadar mı kirliydim? Dokunduğum güzellikleri karartacak kadar mı siyaha boyanmıştım?
Atmayan kalbimi tekrar tekrar öldürmekti benim cezam. Onlarca hayatın söndüğünü görmüştüm. Onlarca insanın düşüşüne tanık olmuştum. Hepsini kalbimde toplamış, onların acısını kendi yüreğimde yaşamış ve aleve vermiştim. Sol tarafıma bir ateş düşürmüş, tüm bedenimi çıra gibi yanmasına izin vermiştim. Ben kendimin ve onlarca insanın katiliydim. Ruhunu kendi kalbinin kanıyla boğan bir katil...
Can benim için sadece bir tatmin unsuruydu. Sevgili ona yapıştırdığım içi boş bir etiketti. Evet, can koskoca iki senemi işgal etmişti fakat ilişkimiz inişli çıkışlıydı. Araya giren onlarca üçüncü şahsa rağmen umursamıyorduk. Çünkü bizde sevgi kavramı yoktu fakat iyi geliyordu. Yapmacık ve gerçek olmadığını bilsemde kelimeleri ve hareketleri beni iyi hissettiriyordu.
Değerli hissetmekle eş değer değildi bu, aksine hayatımda sadece bir kişide bulmuştum bu duyguyu. Ve o da; ellerimde vermişti son nefesini. Saf ölüm kokan nefesi, bedeniyle ruhunu birbirinden ayırırken benim ruhumuda beraberinde karıştırmıştı gökyüzünün her zerresine. Ardında iki boş beden bırakarak gitmişti, hayatımda beni tek değerli hissettiren insan...
Can sadece bir yansımaydı, görüntüden ibaretti. Küçük bir avuntuydu belkide. Bedenimi böylesine yakıp kül eden; Can'ı kaybetmek değil, sahtede olsa beni seven tek insanı kaybetmekti.
Havanın soğuk olmasına rağmen yanıyordum. Tenimin altındaki volkan damarlarımda dolanıyor, kanımdaki alkolle tatlı bir sıcaklık yayıyordu bedenime. Zihnim bulanık, gözlerim yarı açıktı fakat duygularım doruk noktasında, kalbimde patlama etkisi yapıyordu.
Saatlerce kolejin önünde dikilmeme rağmen içeri bir türlü giremiyordum. Canla karşılaşma ihtimali beni delicesine korkutuyordu. Zayıf bir insan değildim. Her önüme gelen kişinin rüzgârına kapılan bir insanda değildim fakat omuzlarımda ki yük ağır geliyordu artık. Sanki en küçük ağırlıkla beraber yıkılacak gibi hissediyordum.Daha fazla olay yaşamak, daha fazla acı istemiyordum. Kaçışım bu yüzdendi. Suratımın aldığı şekli görmesini istemiyordum çünkü yeterince küçülmüştüm. Karşısında yıkılmaya ramak kalmış bir harebe değilde, temelleri sağlam atılmış sağlıklı bir yüzle çıkmak istiyordum. Can'a değer vermesem bile bu halimi görüp, kendi açısından yorumlamasını istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Liman (Askıya Alındı)
RomanceHayatta daima sizi terk etmeyen tek bir duygu vardı. Tüm duyguları geride bırakıp, yaşanmışlıklardan beslenirdi insanın içindeki acı. Damarlarınıza sızar, içinizi kor alevlerle kuşatırdı. Sol tarafınızda oluşan ve gittikçe büyüyen göçükle yaşardınız...