Giriş: "Kan Bulvarı"

319 26 6
                                    

Soğuk bir kış günüydü. Sonbahar kahverengi yüzünü göstermeden, kış; kuzey rüzgarlarını örtü gibi İstanbul'un her zerresini hissedilir ölçüde örtmüştü. Fakat bu sırada; soğuktan pekte etkilenmeyen adam, kucağında adını dahi bilmediği sarışın sekreterinin sıcaklığından faydalanıyordu.

İş yerinde ve patronunun geçici metresi olduğunu umursamadan şuh bir kahkaha attı kadın. Patronunun ona dediklerini muhtemelen duymuyordu fakat oynadıkları oyunu bozmak gibi bir niyetide yoktu. Umutsuzca gözü yükseklerde dolanıyor fakat en fazla yükseklerde süzülenlerin iki dakikalık zevki olabilmeyi başarıyordu.

Kucağında ki kadını kanında dolanan sıcaklıkla daha fazla kendine bastıran adam, narin omzun arkasından masasındaki ismine baktı.

Ali Ergün.

Kırk dört yaşında küçük çaplı bir iş adamıydı fakat çapkınlığından taviz vermiyordu. Şakakları ağarmış olmasına karşın hala dinçti adam. Serseri gençliğinin kırıntılarını yaşlılığında yaşıyordu üstü kapalı.

Kadının bacaklarını okşayan elleri vaat dolu bir şekilde yukarı tırmandı ve adam kıkırtılarla dolu ağzı, dudaklarıyla örttü. Tam bu sırada arkalarında patlayan cam, tüm odaya gürültüyle saçılarak arzuyla tutuşan çifti geriye savurdu. Cam parçaları etrafa yayılırken aynı hızla kış soğuğu büroya nüfuz etti. Herşey birkaç saniyeden ibaretti fakat ikili için bu o kadar da kısa sürmemişti. Asırlar süren o iki saniye de, ikiside farklı yerlere savrularak bir kalp atışı mesafedeki ölümü soluduklarını hissediyorlardı.

Neye uğradıklarını anlamadan, dışarıdan yaklaşan insan sesleriyle hemen kendilerini toparladılar. Kadın açılmış gömleğini ilikleyip beline tırmanan eteğini indirirken, patronuysa kravatını düzeltmekle meşguldü. Fakat Ali'nin bunca karmaşanın ortasında dikkatini çeken başka birşey olmuştu. Hemen önünde, masanın yanında bir kağıt yumağı vardı. Belli ki camın kırılmasının nedenini bulmuştu. Kadına belli etmeden top olmuş kağıda uzandı ve takımının cebine sıkıştırdı. Kağıt olması gerekenden daha ağırdı, bu da görmesede içinde bir taş olduğunu düşünmesine yetmişti.

Şirkette çalışanlar odaya doluşurken, her bir kafadan farklı bir ses çıkıyordu. Fakat Ali'nin dikkat kesildiği yer farklıydı. Kırılan cam parçalarının arasından geçerek cama yöneldi ve bu karmaşanın sahibini aradı. Gözü şirket binasının bahçesini tararken, ağaçların arasında çok aykırı duran siyahlar içinde bir adam belirdi. Onunla dalga geçer gibi orada dikilen bu adama şaşkınlık içinde baktı iş adamı Ali Ergün. Yirmi iki senelik iş hayatı boyunca çoğu kez öldürülmek istenmiş, bir sürü tehtit mesajı almıştı. Tehlikenin kokusunu iki metre öteden alırdı fakat hiçbir zaman polise bulaşmamış kendi işini kendi halletmişti.

"Alo, kiminle görüşüyorum acaba? Bir ihbarda bulunacaktım."

Ali duyduklarıyla telefonla konuşan esmer kıza yönelerek, telefonu elinden alıp yere firlattı."Şirket içinde olan, şirket içinde kalır. Sözleşmeyi nerenizle okuyorsunuz zeka özürlüleri!"

Patronunun ani çıkışı üzerine gerileyen kız neye uğradığına şaşırmıştı. Oysaki sadece patronunun gözüne girmek istemişti. "Ö-özür dilerim efendim. Ben yeni çalışa..."

Ali kızı dinlemeyerek, dışarı ağaçların arasına baktı. Aradığı kişiyi bulamayınca sağ kolu olan Mehmet'e döndü ve "Burayı toparlatın ve benimle gelin."dedi. Mehmet başını sallayıp elindeki telsize bir şeyler söyleyerek, patronunun peşinden kapıya yöneldi. Belli ki çukuru kazılacak biri daha çıkmıştı.

Ali, Mehmet'in telsize komut vermesine aldırmadan cebindeki taşa sarılmış kağıdı çıkardı. Kağıdı taştan sıyırarak açtı ve içindekileri kanında pompalanan adrenalinle okudu.

Kayıp Liman (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin