Multimedia; Andrew Belle - In my Veins
❆ ❆
Dilekler vardır başladığınızda durdurmakta zorlandığınız. Bir kere durduğunuzda ise geri dönüşü olmaz. Gel gör ki Tanrı'ya küsmüşsün. Ne kadar bencilce değil mi? Nurdan var ettiği kullarına yetişemeyen tanrının, parçaları ona olan inancını yitiriyordu. Ama baktığımızda bencil olan biziz. Bazı gölgeler vardır, yakıcı güneşin ışınlarının bedenlerimize düşüp sergilediği gölgelerimiz. Gölgen ışık olduğu müddetçe senin peşini bırakmaz. Tanrı da tam olarak bu konumda. Peki ya ışıksız ortamlarda tanrı seni yalnız mı bırakıyor? Evet. Ulaşılmaz oluyorsun. Düşüncelerinin gürültüsü onu oraya almakta güçlük çekiyor. Ne zaman gürültüyü aştığını görürsen o zaman tutun.
Beni ışıktan yoksul kıldılar. Tanrı'ya, ışığa olan inancım yitik. Zihnimde koparılan fırtınanın durulduğu bir an bile yok
Zihnim zemheri.
Umutsuzluğun varoluş sancısıyım.
Sessiz melodiler ile yaklaştığım karanlığıma baktım. Dekorasyon biraz sönük sanırım. Ah.. Doğru ya ışığın var olmadığı bir döngünün içinde sıkışıp kalan et parçasından başka bir şey değilsin Günay.
Pencerenin arkasında duran kelebeğe takılan gözlerim ince uzun parmaklara tırmandı. "Gözlerin kelebeğe takılı, peki ya zihnin nereye çapayı fırlattı da oraya takıldın?" İnce kemerli burnunu sıkıştıran gözlükleri adeta ona işkenceydi fakat görüşü kısıtlanmasın diye ona mahkum. Yılların tecrübesini taşıyan, onca insanı görüp geçirmiş kahve tonu gözleri. Dibi gelmiş sarı saçlarını tepeden sıkıca toplayıp akşama baş ağrısına razı gelen, yüzündeki yorgunluğu kapatmak için kullandığı makyaj malzemeleri ile karşımda duran kadın, benim sığınmaya mecbur bırakıldığım ama hiçbir işe yaramayan psikoloğumdu.
"Bilmemen daha iyi."
"Nedenmiş? Zihnindeki kuruntuları temizlemek, seni iyileştirmek adına buradayım. Benden kaçmana gerek yok." Bembeyaz dişlerini sergileyerek sıcaklaştırmaya çalıştığı gülümsemesini yüzüne yerleştirip mideme kramplar soktu.
"Her soruşunda girdiğimiz tartışma da elin boş çıkıyorsun, gerçekten yorulmadın mı?" Gözlerimi devirip ahşap zeminin, attığım her adımda çıkarttığı sesi dinledim. "Ben seni yenmekten sıkıldım ama sen yenilmeye doymadın." Kıkırdadı. Samimiyet içeren gülüşüyle ellerini omuzlarıma koyup ovdu.
"Sen kabullendin ama ben yenildiğimi kabul etmedim. Karşı taraf pes edene kadar her an her saniye savaşın içerisindesin."
Tek savaşımı sen sanma. Birçok savaşın içerisindeyim, görülmüş ve görülmemiş.
Fısıltılar yaklaştı, kelimeler zihnimde sekti. Ne yani onu pes ettirene kadar savaşmak zorunda mıyım? Tahammül seviyem bu kadar dipteyken. Keşke bu diretilen şeyler daha yararlı şeylerde ortaya çıksa da ülke güzelleşebilse. Ne yazık. Değere binecek vakitlerini benimle öldürüp, umudunu çürüttükçe çürütecekti. Yaşadığınız şeyler sayesinde vardığınız sonuçlar, size çözüm olarak yaklaştırıyor. Ama neden sonuca gelmeden çözümleri kucağımıza bırakmadılar ki?
'Sevgiyi hak edeni sev,
Mutluluğu hak edeni kucakla. Karşında duran aynaya bak, ne görüyorsun? Kendini.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumdan Parçalar
ActionDört duvarın arasına sıkışmış, korkulara sığınmış bir et parçası düşünün. Onu göğe çıkarmak yerine cehennemin yedinci katında misafir edin. Onu yuvasına misafir edin, kovulduğu yuvasına. "Yine daldın gittin. Söylesene zihninde kaç kişiyle sırt sırt...