▪︎ 3 ▪︎

31 12 2
                                    

Bölüm şarkısı:
Ferdi Tayfur: Sabahçı Kahvesi
  
      Dışarda hafiften yağmurun sesi
      Gözümde aşkımın hasret nöbeti

Saatlerdir birinin gelmesini bekliyorum   fakat ne çınar ne de eray görünürde yok. Yatakta oturup soğuktan dolayı kollarımı kendime doladım. Burası gerçekten çok soğuk. İnsan  bi battaniye felan verir kaçırıyorsanız insan gibi kaçırın yahu.

Kapı sessizce aralandı ve 190 lık çınar karşımda dikildi. Bu çocuğun boyu ne kadar da uzundu böyle ya.
"Harika vücudumu kesmen  bittiyse kalk gidiyoruz."
"Harika vücudun mu güldürme beni vücut görmeyen de inanır hem seni de kesmiyordum."
"Aman be ne dil varmış sende kalk dedim gidiyoruz."
"Nereye ki bide ben dondum burda battaniye felan yokmu?"
"Daha sıcak bir yere gidiyoruz Umay."
Bu uyarı dolu ses tonu susmam gerektiriğini belirtiyordu sanırım. Oturduğum yerden kalkıp Çınarın peşinden gittim. Dur bir dakika babam neden yokluğumu farketmedi ki farkettiyse niye aramadı ki arasa hemen bodrumdaydım bulurdu. Ne oluyor ya nasıl bir yere düştüm de çıkamıyorum. Gerçi çıkmakta istemiyorum ki..

Arka kapılardan geçip direk dışarı çıktık. Aşırı karanlık bir sokağa girdik. Ne sokak lambası ne de ufak bir ışık kaynağı vardı. Ama bu fazlaydı korkuyordum işte ne diye sürekli karanlık yerlere götürüyor bu adam beni. Büyük adımlar atıp çınara yaklaştım. Durdu ve tedirgince etrafına bakındı nefes alış seslerimiz dışında ses yoktu. Teprenme dedi. Sol ayağımı ileri attım ve  olduğum yerde kaldım ve birkaç saniye sonra hertaraf kırmızı ışıkla ve alarm sesleriyle doldu. Aşırı yüksek sesli  bu alarm ve gözlerimi uyuşturan kırmızı ışık Çınarı da şaşırtmış gibiydi. Kolumdan sert bir şekilde tuttu ve sokağın sonuna doğru koştu bende ona yetişmeye çalışıyordum ama imkansız gibiydi sürekli bi yerlere takılıyordum ve kolum acımaya başlamıştı. Ayağımın takıldığı büyük bir şeyle sendeledim ve daha fazla dengede duramayıp yere düştüm fakat acı veren kanadığına emin olduğum bacağım değil, düşerken Çınarın daha fazla sıktığı ve moraracak olan kolumdu. Hızla arkasını döndü ve acıyan kolumu zerre umursamayıp tekrar sıktı yerden kaldırdı ve az öncekinin kat be kat fazla hızıyla arkasından koşturdu.

Sonunda arabaya yetişip bindik ve daha korkunç bir aşamaya  geçiş yaptık. Arabayı fazlasıyla hızlı kullanıyordu. Emniyet kemerime uzanıp taktım ve başımı gözlerinin altı mosmor olan Çınara çevirdim. "Sende emniyet kemerini taksan ve bu arabayı yavaş kullansan diyorum?" ama dinleyen kim bana bakmadı bile. Yaklaşık on dakika sonra arabayı daha da hızlandırdı ve zaten normal şartlarda bile arabada bulanan midem sanki içimde horon tepiyordu. Artık dayanamayınca bağırmaya başladım.
"Anlamakta güçlük mü çekiyorsun? Bu füze değil düzgün kullan şu arabayı." Tek kaşını kaldırıp bana baktı ve birşey söylemeden yola baktı hızı az da olsa düşürmüştü ama benim midem hala bulanıyordu ve arabasına kusarsam nasıl kızacağını tahmin bile edemediğimden kendimi tutmaya gayret ediyordum. Dayanamayacağımı anladığımda tek elimle ağzımı tuttum ve obür elimle Çınarı dürttüm bana bakınca "Arabana kusmamı istemiyorsan sağa çek." Dedim. Dediğimi yapıp kenara çekti kemeri ardından da kapıyı açıp dışarı çıktım. Ve bulduğum ilk köşeye çöküp kustum. Arkamdan gelip ayakta dikildi. Çöktüğüm yerden kalktım ve Çınara doğru ilerleyince gözlerinin kızardığını farkettim. Ne yani ağlamış mıydı? Yok canım olur mu öyle şey..

"Affet." Ne! aksi Çınar mı söylemişti bunu? " Önemi yok." Dedim. gözlerini gökyüzüne dikip dakikalarca simsiyah bulutlara baktı. İyice üşüyünce ben arabaya geçtim ve çok geçmeden oda peşimden geldi. Hiçbirşey demeyip ifadesiz suratıyla arabayı sürmeye devam etti ama fazlasıyla dikkatli davranıyordu. Hâlâ sızlayan koluma baktım mosmor olmuştu ve kan toplamıştı hadi ama bunca karışıklıkta birde bunun acısınımı çekecektim.

Çok geçmeden araba durdu ve hızlıca arabadan indik. Bir dağ evine gelmiştik. Kahverengi eski duvarları, sararmaya yüz tutmuş yaprakları olan birkaç ağaç ve eski ve paslanmış demirli bir salıncak. " Gel hadi yağmur yine başlayacak gibi." Çınarın pekte yüksek olmayan sesiyle gözlerimi salıncaktan ayırıp eve doğru ilerledim. İçeride kasvetli bir hava vardı. İlerleyince heryeri rahatlıkla görebildim. Pek büyük olmayan bir mutfak, bir televizyon, birkaç koltuk, bir kitaplık ve anlamsız bulduğum simsiyah tablolar.

Çınar yaklaşık 1 saattir dışarıda telefonla konuşuyordu. Bende kitaplıkta bulduğum birkaç kitabı inceliyordum. Kapı çarpıldı ve Çınar içeri girdi. Yanıma geldi, oturdu. Çok uykusuz gibiydi. " Ben yukarıda uyuyacam biyere gitme. İstersen sende uyu. Fazla ses çıkarma yeter." Ve birşey dememe fırsat vermeden gıcırdayan merdivenlerden ağır ağır yukarı çıktı. İlgimi çeken ilk kitabı açtım ve uzandım. Gelecek yaşamdaki güveni anlatıyordu. Fazlasıyla doğruladığım bilgilerle beraber kendimce yanlış bulduğum bilgilerde vardı. Adeta kitapla tartışmaya girmiştik ve bu kitaptan da çok sıkılmıştım. Oflaya puflaya kapatıp yerine koydum. Giydiğim elbiseye bilmem kaçıncı küfürümü ettim  ve az önce uzandığım yerde iyice büzülüp gözlerimi yumdum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 30, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

EFSUNKÂRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin