5 | Eksik

98 22 36
                                    

*Zeynel-Kenan, Bul Getir.
*Yiğit Okan, Tutuşur Dizelerim.
Ahmet Aslan- Susarak Özlüyorum

Ahmet Aslan- Susarak Özlüyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🗡

İnsanlar vicdanları için yaşıyorlardı. Yakıp yıktıktan sonra bir özrün toparlamayacağını kimse bilmiyordu. Özür dilemek lügatımda vicdanı rahatlatmak anlamına geliyordu. Ben vicdanımı rahatlattım, gerisi yıkılana kalmış deyip kendi kabuğuma çekilebilirim demekti. Benim için her şey derindi. Adım gibi. Ve bu boktan bir lanetti.

Parkelerin üzerine sırasıyla dağıttığım kağıtlar arasında boğuşurken saçlarımı toplayarak öylesine bir topuz kondurmuştum başımın üzerine. Bağdaş kurduğum yerde dirseklerimi dizlerime yaslayıp çenemi avuçlarımın içine koyarak bir süre gördüklerimin, okuduklarımın elimde ne gibi bir koz yaratacağını düşündüm. Günler geçiyordu. Alelacele, dünyanın son günü mahşer alanında birbirini itekleyecek ruhlar gibi yelkovan akrebi itiyor, deli divane dönüyorlardı.

Benimse aklımda tek dönen şey, bir açık bulmaktı.

Birini alaşağı etmek.

Birilerini hiç etmek.

Mahvetmek.

Ne vahşi bir meramdı bu, biliyordum. Engelleyemiyordum. İstedikçe, daha da derinleşiyor. Gün geçtikçe daha da körükleniyordu. İçimdeki nefreti dindirmek için her çabam, naçardı.

Kapı yavaşça tıklatılarak, onayımı beklemeden açıldı. Toygar, çekinceyle etrafa bakıp en son beni fark etmiş gibi gülerek aşağıya bakıp tamamıyla içeri girerek arkasından kapıyı kapattı.

"Ne o, hilkat garibesi gibi büzüşmüş düşünüyorsun?" dedi alayla karışık. Yaptığı imaya yüz buruşturduğumu fark edince elindeki kahveyi önüme bırakarak boştaki eliyle burun kemerimi sıktı. "Kendinle beteleniyorsun yine, Zübdem."

Karşıma oturup, benim gibi bağdaş kurarak bakışlarını yerdeki sayfalara gezdirdi bir süre. Beni bu şekilde görmeye alışıktı. Okul hayatım boyunca, kağıtlarla bu şekilde savaşıyordum ve her gece arkamı toplayan o oluyordu. Kahve bardağına uzanırken, bakışlarının kısıldığını fark ettim. Ardından sol eliyle uzanıp ortada, iki kağıdın arasına sıkışmış yarısı görünen kağıdı üzerine binen kağıtlardan kurtararak havaya kaldırıp anlamsız bir şekilde yüzüne yaklaştırdı.

"Ne o, gözlerinden bir tür ışın çıkmasını falan mı bekliyorsun, çakma Lucy?"

"He, aynen. Birazdan atomlarıma bölüneceğim. Espri yaptığını sanan domuzcuk seni." Gözlerimi devirerek yüzümü astım ve bardağı parkenin üzerine geri bıraktım. "Nereden buldun tüm bunları?"

"Hayatında ilk defa mı kağıt üzerinde yazılar görüyorsun?"

Elinde tuttuğu incecik kağıdı ses çıkartacak şekilde havada savurarak diğerlerinin arasına koyup parmaklarını üzerine çarpıp istediği cevabı vermemi beklediğini belli etti. Bardağımı yerden alıp, bağdaşımı çözdüm ve ayağa kalktım.

DEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin