Şoka girmiştim . Ellerimi sıkıyordum. Seo Jun kafasını geriye attı. Bir kaç kere içinden "Kahretsin!" dedi . Sonuncusunu biraz daha sinirli ve sesli söyledi . Sonra ayağa kalktı . 1 metre aralıkla gidip geliyordu . Yanıma geldi . Ve konuşmaya başladı;" Ha-Eun ayağa kalk ."
Kalkmak istemiyordum . İstesem bile kalkamazdım . Tüm enerjim gitmişti. Bu yaptığı şey yüzünden ona minnettar olabilirdim . Ama hâla ondan ölesiye nefret ediyordum ! Etrafa tutunarak ayağa kalktım . Üzerimde hâla önlük vardı . Kapıya doğru giderken çıkarttım ve önlük sehpasına attım . Sınıfların olduğu bloğa girdim . İlk önce tuvalete gittim ve yüzümü yıkadım . Toplu olan saçım bozulmuştu . Açtım ama toplamadım . Yüzümün önünde kalmasını ve kimsenin üzgün olduğumu anlamaması için . İşim bittiğinde zil çaldı .
Bu gün okula dayanamazdım. Öğretmenlere haber verdim . Bana izin kağıdı verdiler ve okuldan çıktım . Bir kütüphane vardı . İçeride karanlık sessiz yerler vardı . Oraya gittim . Bir kitap seçtim . Ve bir yer seçtim . Akşam olmuştu . Hangang köprüsünden geçiyordum . Kitaptaki kız içinden geçenleri oradan üzgün bir gün geçerken söylemek istediklerini orada söylüyordu . Hangang köprüsünün üzerinde yazılar vardı . Umutlar yazan yerin önünde durdum .
"Mi-Sae ! Beni bırakma !"
İçimi biraz rahatlatıyordu . Seslenmeye devam ettim .
"Kim Seo-Jun ! Senden nefret ediyorum!i"
"Şerefsiz pislik ! Ömrünü dışkını duvara sürerek yaşa !"Gözümden yaşlar süzülüyordu . O sırada yanıma biri geldi .
"Cha Ha-Eun ! Ne zamandır görüşmüyorduk ?"
" Min-Jung ?!?! Oppa ?"
"O kadar zaman sonra adımı hatırlamana sevindim ."Onu gördüğüme sevinmiştim . Ona sarıldım . Kendisini küçükken de tanıyordum . Benden bir buçuk yaş büyüktü. Abim sayılırdı .
"Burada tüm içindekileri dökmeni beklemezdim ."
Hıçkırmaya başladım
"Sorun ne ? Neden buradasın ? Kötü bir şey mi oldu ?"
Evet anlamında başımı salladım .
"Kendini buradan atmayacaktın dimi ?"
Buna cevap vermedim. Çünkü bunu bende bilmiyordum . O da uzundu . Beni kolunun altına aldı . Köprüde beraber yürüyorduk . Bir parka geldik . Banka oturduk . Gelirken yanından geçtiğimiz yerden bana su ve corndog aldı . Yemek istemiyordum .
"Bak Ha-Eun böyle ağzını Aaa diye açıcaksın . Sonra bunu böyle ağzına tıkacaksın . [ağzında yemek olduğu için zor konuşuyordu] Sonro böylo ısıroyorson . Yiyorsun."
Anlattıktan sonra sevimli sevimli gülüyordu . Benim de komiğime gitmişti . Gülüyordum .
"Böyle gül işte yaa . Seni üzen şey ne ?"
Düşündüm . Ve cevap verdim ;
"Olan her şey."
"Kafana takma yaa . Bak şu kelebeğe . Hayatının son saatini yaşıyor . Sadece 24 saati var ve burada zorlanıyor . Son saatlere doğru mutlu olurken ölüyor."
"Haklısın oppa ."Üşümüştüm . İçime bir ürperti geldi . Onunla beraber yurda yürüyorduk . Yine kolunun altındaydım . Yurdun önündeyken gitmeden önce bir kaç şey söyledi
"Bi daha seni Hangang Köprüsü'nde görmek istemiyorum . Gidersek eğer beni de al . Arada sıra da ara . Güceniyorum ."
"Tamam ."
"Söz ver !"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[𝕙𝕚𝕞 & 𝕚 - ~] ♡
Teen Fiction-"Ha-Eun"-: Düşsem, yaralansam, acılar içinde kıvransam bile hayallerimin arkasından koşacağım . Dışarıdan bakıldığında çok mutlu görüniyorum, ama sürekli mutlu olmam imkansız. Çünkü ben bir insanım . -"?"-:Sen zaten benim ruhumsum... Gitme. Beni b...