Delici bakışları beni bulduğunda içimde yükselen ürpertinin bedenimi titretmemesi için direnmiştim. Bu durumun onun karşısında gerçekleşmesi, benimle daha fazla dalga geçebilmesi için ek malzemeden başka bir işe yaramazdı ve onun benimle uğraşmasına katlanabilecek halim yoktu. Benimle gerçekleştirmek için çabaladığı bu boş sohbeti olabildiğince kısa sürede bitirmeli ve asıl burada bulunma sebebimi konuşmalıydım.
“Birkaç saat önce beni çevrende bile istemiyordun, neden geldin sorumsuz melek?”
“Sorumsuz melek? Sözlerine dikkat et!” Arkadaşlarımın yanından ayrılmam, yanına gelişim, ondan istemek üzere olduğum şey bir anda toza dönüşmüş, hafif bir nefes ile uçup gitmiş geriye yalnızca saf bir sinir kalmıştı. Bu, Chanyeol ne zaman karşıma çıksa hissettiğim tek duyguydu. Yıpratan ama canlı tutan bir histi. Ona karşı sürekli tetikte kalmamı sağlıyordu.
“Haklısın, hem sorumsuz hem de işsiz bir meleksin.” Cümlesinin sonuna nokta değeri taşıyan alaycı bir gülüş bırakmıştı. Dudakları öyle yavaş kalkmıştı ki yukarıya doğru, soluduğum her nefes bir bir sinir uçlarıma dokunmuştu ve bu da içimdeki bastıramadığım öfkemi harlıyordu. Ayaklarımın hemen önünde, yerde bütün yükünü taşıyan büyük ellerini, botlarımın altında ezmemek için muhteşem bir irade savaşı vermiştim.
“Gözden çıkarılmaktan ve bunun yanında ayak işi için kullanılmaktan iyidir muhtemelen.”
Yıldızkıran’ın eğik duran büyük tabelasında gezdirdiğinden emin olduğum bakışlarını öyle hızlı çevirmişti ki bana yerimden sıçrasam kendime bir saniye bile kızamazdım. Sanki gözlerinden ayrı bir ateş çıkıyor, biraz daha bakarsa yanıverecekmişim gibi hissettiriyordu. Buna rağmen istifimi bozmadan durabilmiş, ellerimi arkamda birleştirip ayakuçlarıma çıkmış ve öne doğru hafifçe sallanmıştım. “Sahi ilk iş günün nasıl gidiyor?”
Bir süre aramızda mekik dokuyan sessizlik en sonunda Chanyeol’ün avuçları arasında un ufak olmuştu. Yavaşça ayağa kalkıp karşımda dikildi, ellerini birbirine vurarak beyaz yıldız tozlarının aramızda süzülmesine neden oldu. Parlayan beyaz tozlar gözlerimi almıştı. Her seferinde beni kendilerine hayran bırakırlardı ve aklım hep yıldız tozları hakkında anlatılan rivayetlere kayardı.
Jongdae’nin anlattığı rivayete göre, bu yıldız tozları her kimin ellerinden sana ulaşırsa o kimseyle kaderin birleşir, bir aşkın kıvılcımları kor bir ateş misali kalbine düşermiş.
O anda Chanyeol bana doğru bir adım attığında, her ne kadar peri uydurması olduğundan emin olsam da zihnimin içinde dolaşmaya başlayan bu rivayet yüzünden istem dışı bir şekilde geriye doğru adımlamıştım. Derin bir nefes alıp yerinde kaldı fakat yüzündeki gülümseme düşündüğüm şeyi harfi harfine bildiğinin işaretiydi. “İnançlarını gözden geçirmelisin, melek.”
Avuçları yıldız tozlarıyla parlarken ani bir hareketle kaldırıp yanağıma koydu. Anın getirisiyle donmuş, gözlerimi kocaman açarak ona bakakalmıştım. Böyle bir hareketi ondan bile beklemezdim çünkü. Tamamen aklını yitirmiş gibi bakıyordu.
Benim geriye doğru üç adım atarak aramızda açtığım boşluğu tek büyük adımla kapatırken henüz elini yanağımdan çekmemişti.“Şimdi, aşkım kalbine düştüğüne göre söndür bakalım kor ateşimi.”
*Arayı açmadan fantastik bir konuyla tekrar buradayım. İlk bölümü bir iki gün içinde bırakacağım. Umarım seversiniz ve okurken güzel vakit geçirirsiniz.*

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece kanatlarıma taşır alevini // Chanbaek
Fanfiction"Olur da bir gün yok olursam, yıldız olup senin için kayacağım. Bulut olup huzur olarak yağacağım saçlarına. Olur da bir gün yok olursam bir parçamı göm kalbine, güzel bir çiçek olarak açacağım orada"