"Karda donmak üzeresin, uyumak tatlı geliyor, ama ölüyorsun farkında değilsin."
day6 - you were beatiful
Jiddu krishnamurti, "Hayatın tümünü anlamalısın, yanlızca küçük bir bölümünü değil. İşte bu yüzden okumalı, gökyüzüne bakmalı, şarkılar söylemeli, dans etmeli, şiirler yazmalı, acı çekmeli ve anlayışlı olmalısın. İşte bunların tümü hayattır." diyor. Hayatı yaşayarak öğreneceğiz, bugün kahkahalarla gülerken, yarın ciğerimiz parçalanana kadar ağlayacağız, şakalar yapıp, geleceğe değerler bırakacağız. Ben, bugünü yaşamayı öğrendim, yarın ne olacağı umrunda bile olmadan özgürce yaşamayı.
Micha'nın arka bahçesinde, kahvaltıyı yaptıktan sonra yeşil çimenlerin üzerinde oturuyorduk. Dün geceden beri uykusuzdum, Mingi öylece beni bırakıp, içeri girdikten sonra, asabım bozulmuştu ve uyumayıp, telefonumdan oyunlar oynamıştım. Şimdi ise O, çimende uzanıyor, bende bağdaş kurduğum yerde, ağaca yaslanıp, uzaklara bakan ve dalıp giden Yunho hyung'a bakıyordum. Kendine gelmesi için bacağına sertçe geçirdim. "Hyung, iyi misin sen?"
Birkaç saniye daha gözlerini diktiği yerden çekmedi, sonra nihayet bana baktı. Sorumu es geçip, kendisi bir sordu. "Dün tokmak vurmadan yetiştiniz mi?" Sorduğu soruyla yüreğim daraldı.
"Yetiştik," dedim. Yalandan kimse ölmüyorsa, bende ölmezdim herhalde. Cevabımı duyunca saçlarını geriye atıp, çekiştirdi. Bir sorun olduğunu anlamıştım. Ayağa kalktım ve yüzünü kendime çevirdim. Eğer bir sorun varsa, birlikte çözebilirdik. "Hyung, ne oldu? Anlat bana."
Dudaklarını ısırdı, sonra utangaç bir tavırla gözlerime baktı. "Dün, tokmak vurduğunda Hongjoong'la dışarıdaydık." Nefes aldım, lütfen düşündüğüm şey olmasın. "Onu öptüm." Ellerimi belime yerleştirip, bir adım daha hyung'a yaklaştım. Bu iki arkadaşın arasındaki dostluğu çok kötü zedeleyecekti. Araları açılacak, düz olduğunu söyleyen Hongjoong'un kafası çorbaya dönecek ve kendini sorgulamaya başlayacaktı. Gözlerim Hongjoong hyung'a kaydı. Yeosang kahkaha atarak birşeyler anlatırken, Hong dalıp gitmiş, oturuyordu. Üzüldüm ona. Kim bilir neler geçiyordu aklından? Tekrar Yunho'ya döndüm. "Yanınızda biri yoktu değil mi? Hyung öpmek zorunda değildin, kimse bilmezdi."
"Ama öpmek istedim." dedi. İrislerim büyürken, yüzündeki o çaresizliği farkettim. Çaresizdi, yalnızdı, aklı karışıktı ama en önemlisi âşıktı. Bu ağırlığın altında ezildim, istemsizce gözlerim doldu. Boğazıma bir gemici düğümü atılırken, "Hyung.." dedim ama konuşmama izin vermedi. Kollarını iki yana açtı. "Çünkü istedim Jongho. Birkez cesur olmak istedim, korkmamak nasıl bir şey öğrenmek istedim. Jongho, yalvarırım anla beni." Bahçedeki diğer gözleri görebiliyordum. Bize baktıklarını, merak ettiklerini, hatta şaşırdıklarını bile. Yunho hyung içinde öyle bir biriktirmişti ki, patlamak için yer arıyordu ve patlamıştı da. Ağlıyordu, bende ona eşlik ediyorum. Başımı iki yana sallayarak kollarını tutmaya çalıştım. "Hyung yapma, lütfen yapma hyung."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kır çiçeklerinin intiharı
Fanfictionchoi jongho şarkılar söylüyor, sözler yazıyor ve sanatını dile getiriyordu. song mingi yeşil saçlarıyla kalbini ele geçirdiğinde choi jongho daha on yedi yaşındaydı ve bozguna uğradığını inkar edemezdi. choi jongho'nun aşkı, küçük kasaba Derain'da y...