”Bir enginarın bile bir kalbi vardır.”"Eşek sıpası kadar oldunuz hâlâ oyun peşindesiniz. Ne zaman büyüyeceksiniz siz?"
Telefona doğru kıkırdarken, bir yandan yanımda dikilen bizimkilere bakıyordum. Hwa hyung'ın telefonu dönüp dolaşıp benim elime ulaşmıştı çünkü ballı Micha en küçükleri olduğum için -sanırım beni daha üç yaşında sanıyordu, hiç büyümedim onun gözünde- bana ayrı bir şefkat gösterirdi. Gülerek cevapladım. "Balım ne büyümesi ya? Bu salak Woo küçük bebek gibi altına işiyor ki," Karşı taraftan gelen şen kahkaha buradaki herkesin kulağına ulaşmıştı. Woo dilini çıkarıp, "Dilinin ayarını sikeyim senin" diye söylenirken, ballı Micha devam etti.
"Haftasonu buraya gelin bari, haşhaşlı kek yaparım size." Nefes ile doldurduğum ciğerimi serbest bıraktım. Ah, bu yaşlı kadına asla hayır diyemiyorum. "Tamam balım, geliriz. Hadi görüşürüz. Tamam, yerim o reçellerden. Bende seni seviyorum aşkım." Ballı Micha ile konuşurken sevgili ve anne karışımı bir şey ile konuştuğumu hissediyorum doğrusu. San kahkaha attı. "Pezevenge bak, sevgilisi ile konuşuyor sanki."
"Sensin pezevenk. Kardeşinle düzgün konuş, sikerim ağzını yüzünü."
Gözlerim hemen yanımda bekleyen Mingi hyung'a döndüğünde onun gözlerini abim San'a diktiğini gördüm. Ellerini dar ön ceplerine sokuşturmuş, iradesiz bir yüzle bekliyordu. Mingi hyung'ın bipolar olduğundan şüpheleniyorum bazen. Çünkü dün yüzünüze gülüyorsa, bugün sizi öldürme isteği ile dolup taşabilir, günü zehir ederdi. O zaman dilimlerinden birindeydik. Söylediği şeyin benimle gram ilgisi yoktu açıkçası. San hyung Mingi'nin kendisine ettiği küfürlerin birini bile götüne takmayan geniş herifin tekiydi. Bu yüzden sadece sırıtıp, yere tükürmekle kalmıştı. Hwa hyung konuyu ve dikkati kendine çekerek koca beyaz ellerini birbirine vurdu. Ona döndüm.
"Evet beyler, bu oyunu yıllardır oynuyoruz o yüzden 'Dalga'ya geldik zaten. Bu sefer yapacağımızı hiç yapmadık. Umarım aramızda iğneden korkan yoktur."
Dalga, bu semtin çarşısının sağ tarafında kalan bir mahalleydi. İçinde çeşit çeşit atari salonları, dövmeciler, cafe barlar, karaoke salonları, iddiaa meydanları vardı. Hwa hyung'ın bu oyun diye bahsettiği şey, Mingi aramıza katılmadan önce bile oynadığımız oyundu. Genellikle iddaa meydanlarına gider, çoğunu tanıdığımız bu semtin gençleri ile iddiaya tutuşur, kaybeden kazanının emrettiği işi yapmak zorunda kalırdı. Ama sanırım bu sefer meydana girmeyecektik Seonghwa sinsice gülümserken, Yeosang sevgilisinin kolunu koparmak ister gibi sıkıyordu. "İğne derken Seong? Umarım dövmeciye gitmeyiz." Diye fısıldadı bizim narin bebek. Seonghwa ise," tam üstüne bastın sevgilim, ayağını çek." Diye alay etmişti.
Ben ve Yeosang hariç hepsinin dövmesi vardı. Wooyoung'ta gülünç bir sonsuzluk işareti, abim San'ın omzunu süsleyen bir kelebek. Hwa hyung'ın dövmesine ayrı bir âşıktım, bembeyaz tenin üzerinde, sağ kolunun iç kısmına küçük prens ve tilkiyi motife ettirmişti. Gerçekten çok güzeldi. Mingi'nin sırtını süsleyen harika bir dövmesi vardı. Aynanın içindeki gül dövmesi, kendini sev manasına geliyormuş, kendisi anlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kır çiçeklerinin intiharı
Fanfictionchoi jongho şarkılar söylüyor, sözler yazıyor ve sanatını dile getiriyordu. song mingi yeşil saçlarıyla kalbini ele geçirdiğinde choi jongho daha on yedi yaşındaydı ve bozguna uğradığını inkar edemezdi. choi jongho'nun aşkı, küçük kasaba Derain'da y...