Elindeki bavulu otel odasına bırakan gence gülümseyip bahşiş verdim. Teşekkür edip odamdan çıktı.
Boğaza bakan camdan İstanbul'a baktım. Koskoca İstanbul'a. 18 yıl önce bir anda hayatımdan çıkan İstanbul'a. Bir daha görmeyeceğimi düşündüğüm şehre baktım uzun uzun. Çocukluğumu, arkadaşlarımı ve ilk aşkımı yutan büyük şehre baktım.
Küçük bel çantamı belime takıp odadan çıktım. Resepsiyondaki kadına bir taksi çağırmasını söyledim. Bir iki dakika içinde gelen taksiye bindim.
"Kadıköy'e."
Çocukluğumun geçtiği, sokaklarını ezbere bildiğim o güzel semte. Düşündüm Kadıköy'ü. Değişmiş miydi acaba? Taksiden inince Kadıköy beni hatırlayacak mıydı? Sokaklarında kahkahalarla oyunlar oynayan o küçük kız çocuğunu unutmuş muydu yoksa?
Taksiden inince çevreme baktım. Kenarda kendi kendilerine eğlenen genç grubuna baktım. Dar sokağa baktım. Yanımdan geçen teyzelere.
Hatırladığım kadarıyla sokaklarda yürümeye başladım. Değişmişti Kadıköy. Yeditepe İstanbul burayı da değiştirmişti. Yanlış hatırlamadığımı düşünerek bir apartmanın önünde durdum. İçeri girip dördüncü kata çıkıp zile bastım. Bir süre sonra açılan kapıdaki kadın beni süzdü.
"Buyur kızım, kime baktın?"
"Ye-yeliz Teyze?"
Kaşlarını çatıp biraz daha dikkatli inceledi. "Benim."
"İrem ben. İrem Ayvaz."
Gözlerinin içi parlayan kadın bana hüzünle baktı. "İrem." Kocaman sarılarak burnunu çekti. "Kocaman olmuşsun." Kolumdan tutup beni içeri çekiştirdi. "Ecem nasıl sevinecek seni görünce. İnanamıyorum. Kaç sene oldu güzel kızım. Bacak kadardın daha."
"18 yıl oldu Yeliz Teyze. Dile kolay 18 yıl. Asla unutmadım hiçbirinizi. Hep özledim. Hep sizi aradım. Alışamadım Amerika'ya."
Yeliz Teyze gözleri dolu dolu bana baktı bir süre. Sonra eline telefonu alıp Ecem'i aradı.
"Alo Ecem. Napıyorsun güzel kızım? Eve gelsene. Yok yok iyiyim bir şeyim yok. Evet hemen gel. Yarım saate mi burdasın? Tamam annecim." Telefonu kapatıp yanıma oturdu. "Geliyormuş yarım saate. Aç mısın sen? Ah nasıl özlemişsindir yemeklerimizi... Akşam yemeğinde bizdesin. İtiraz istemiyorum. Şimdi çay koyuyorum bize. Anlat bakalım." Mutfağa geçip bir süre sonra elinde çaylarla geri geldi Yeliz Teyze. Biz çaylarımızı içerken çalan zille gerildim.
Kapıyı açan Yeliz Teyze'ye söylenerek Ecem içeri girdi. "Ya sultanım noldu? Koştur koştur getirdin beni eve."
"Misafirimiz var misafirimiz. Şok olacaksın."
Salona giren Ecem'e baktım. Ağlamamak için gözlerimi bastırdım bir süre. En son gördüğümde 12 yaşında olan en yakın arkadaşım şimdi 30'a merdiven dayamıştı. Sokakta görsem tanır mıydım diye düşündüm bir iki saniye. Tanımazdım. O da beni tanımazdı. Değişmişti. Değişmiştim.
"Ecem. İrem ben."
İrem lafını duyduktan sonra gözleri dolan Ecem'e baktım. "İrem." dedi zorlukla. Boynuma atladı birden. Hıçkıra hıçkıra ağladık. Belki beş dakika belki yirmi beş dakika. Artık otuz olmuş iki kız sarılıp ağladık birbirimize.
Benden kendini çeken Ecem bir süre yüzümü inceledi. Sertçe omzuma vurdu. "Sana nasıl kızgınım bilemezsin. Ya nasıl bunca sene iletişime geçmezsin benimle? 18 sene İrem 18 sene. Daha 12 yaşındaydık. Bir sabah kahvaltımı edip koşa koşa evinize geliyorum ve yoksunuz. Lan 12 yaşında en yakın arkadaşım yok oldu ortadan. Hayatımın travmasıydı."
Gözlerim daha çok dolmuştu. "Özür dilerim. Ne olduğunu ben bile anlamadım ki. Bir gece birden süreklediler beni bir yerlere. Gittiğim yerin yurtdışı olduğunu bile algılayamamıştım ilk gittiğimde. Salak salak etrafıma bakınıyordum. Yabancı yazılar, anlamadığım bir dil konuşan insanlar. Asla alışamadım onlara. Dillerini öğrenmek yetmedi onlara alışmama."
"Buradasın değil mi artık?"
"Evet. Buradayım." Yutkundum. "Annem ve babam. Öldüler. Beni Amerika'ya bağlayan bir şey yoktu onlar dışında. Onlar da ölünce her şeyi toplayıp buraya döndüm."
"Nerede kalıyorsun şimdi?"
"Otelde. Ev bakmaya başlayacağım."
"Bize geliyorsun. İtiraz yok."
"Yok zaten bulurum bir kaç güne ev."
"Anne bu dürzü kalmam sizde diyor. Bir şey der misin?" diye mutfağa bağıran Ecem'e baktım. Yıllar geçse de hal ve hareketleri hala aynıydı.
"Valla darılırım İrem kızım. Öyle otellerde kalmak olur mu? Yemekten sonra hemen Ecem ile gidin eşyaları toplayıp gelin."
"Tamam Yeliz Teyzem."
"Hem kalmak dışında seçeneğin yok. Seninle konuşmamız gereken 18 sene var."
Yeliz Teyze'nin yaptığı yemekleri yerken kendimden geçtim. O kadar özlemiştim ki Türk yemeklerini. Tamam orada da Türk lokantaları vardı ama burada Yeliz Teyzemin ev yemekleri... Hiçbir şeye değişmezdim.
Yemekten sonra Ecem ile gidip bavullarımı aldık. Resepsiyondan çıkışımı yaptırıp eve geldik.
"İrem?"
"Efendim güzelim."
"Neden gittiniz? O kadar çok dedikodu döndü ki. Siz gittikten sonra bir yıla yakın hep sizin eve adamlar geldi gitti. Çevrede geziniyorlardı belki dönersiniz diye. Seni kaybetmenin üzüntüsüyle beraber her gün dönmeyin diye dua ediyordum. Dönerseniz size zarar verecekler diye."
"Hala ben bile net bilmiyorum. Sanırım babam bir adamla anlaştığı uyuşturucu işinde adamı dolandırmış. Adam da köklü biriymiş baya yer altında. Peşimize düşeceklerini anlayınca babam da çareyi Amerika'ya kaçmakta buldu. Uzun lafın kısası babamın yediği boklar işte her zamanki gibi."
Ecem yüzünü buruşturdu. "Baban asla vazgeçmedi bu işten. Başınızın yanacağı belliydi her zaman."
Keşke doğru olmasa diye geçirerek başımla onayladım Ecem'i.
"18 senede neler kaçırdım bakalım Kadıköy'de. Çok değişmiş."
"Pek bir şey kaçırmış sayılmazsın. Değiştiğine bakma hala aynı Kadıköy. Hala bizim sokaklarında saklambaç oynadığımız, futbol maçları yaptığımız mahallemiz."
Gülümsedim dedikleriyle beraber. Neler yaşamıştım burada. Gülümsemem aklıma gelen kişiyle soldu birden. O neredeydi acaba?
"Ecem?" Meraklı gözlerle bana döndü. "Bir şey sorucam. Berk. Berk napıyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her şey üstüne gelse de devam | MAESTRO
Fanfiction•tamamlandı Yazmaya başladığım tarih : 24.12.19 Bitirdiğim tarih: 22.04.20 Maestro #1 : 23.01.20 istanbultrip #2 : 20.02.20 no1 #1: 23.06.20