flashbacksıcak bir akşamüzeriydi, oniki adaların en görkemli bölgesinde genç korsan lucas, başı boş bir şekilde dolaşıyor ve gemilerine erzak almak için gözüne kaliteli bir dükkan kestirmeye çalışıyordu.
korsan, elbette hiçbir şeyi parasıyla alacak değildi. uygun bir yer bulduğunda içeriye dalıp kılıcını çıkaracak, yaşlı dükkan sahiplerini korkutmak için altın işlemeli bebeğini şöyle bir savuracak ve erzakları sırtlanıp gemiye dönecekti. erzakları bizzat sırtlanmayı da düşünmüyordu ya gerçi, yine de planı aşağı yukarı buydu.biraz ileride kapısı ardına dek açık, temiz bir dükkan gördüğünde arkasındaki korsanlara dışarıda beklemelerini işaret etmiş ve elini belindeki kılıcın kabzasına yaslayıp kendinden emin adımlarla ufak tefek mekana girmişti. görünüşe göre içeride kimse yoktu, bu lucas'ın, mallarını geri vermesi için ağlayıp zırlayan dükkan sahipleri ile uğraşmak zorunda kalmayacağı anlamına gelirdi ve belli ki bugün şanslı günündeydi.
elini yerdeki bulgur çuvallarından birisinin içine daldırıp avucuna doldurduğu minik tanecikleri yavaş yavaş çuvala dökerken dükkanın içindeki eski kapıdan içeriye aniden giren beden yüzünden dikkati dağılmıştı.tam esaslı bir küfür savurmaya hazırlanıyordu ki, karşısındaki güzelliği görerek anında kendisini durdurdu. çocuğun uzun boyu ve çekici bir fiziği, karamel rengi saçları ve etkileyici gözleri vardı ancak lucas'ı asıl etkileyen şey, ne düğmelerinin kapatmaktan aciz olduğu beyaz boynu ne de güzel beden odaya girer girmez etrafa yayılan eşsiz kokuydu, onu etkileyen şey gülümsemesiydi.
lucas'ın kılıcınının kınına işlenmiş korsan bayrağını görmesine rağmen, o zarif bedeniyle kollarını kendinden emin bir şekilde bağlamış ve yüzündeki gülümsemeyi bir an olsun bozmamıştı. şimdi telaşa kapılan kişi genç korsandan başkası değildi, elini kolunu nereye koyacağını bilemiyor, bütün iradesi elinden alınmış gibi hareket ediyordu.lucas, aptal gibi gülümseyip yanındaki alçak direğe kolunu yasladığında, eski ve çürümüş ahşap parçası korsanın baskısına dayanamayıp büyük bir gürültüyle yere yıkılmış ve güzel çocuğun dudaklarından sevimli bir kahkahanın kaçmasına sebep olmuştu.
genç korsan, yerdeki direği kaldırmaya çalıştığını hatırlıyordu, bütün yüzü kızarırken bir türlü kaldırmadığı direğe sert bir tekme savurup mırıldanmıştı,
"çürümüş bu tahta!"güzel beden ilk defa konuşuyordu,
"evet, kimsenin üstüne devrilmesin diye kenara koymuştuk zaten. siz ne istiyordunuz?"şimdi bu güzelliğin erzaklarını nasıl çalabilirdi ki!
onu üzmek, ağlatmak, güzel gözlerinden akacak tek bir göz yaşının bile sebebi olmak istemiyordu. omuzlarını umursamaz bir şekilde silkip şüphe uyandıracak, sahte bir şekilde gülmüştü."ne isteyeceğim, b-ben erzak almaya geldim tâbi ki. bu bulgurdan filan işte."
"diğer korsanlar gibi zorbalık yaparak mallarımızı çalmaya çalışacaksanız uyarayım, benim de kılıcım var."
korsan gözleriyle abartılı bir şekilde dükkanı tarayıp sahte bir kahkaha daha atmıştı,
"n-ne çalması canım, ben senin bildiğin korsanlara benzemem. edebimle bulgurunu alıp gideceğim."güzel çocuk bu sözün üzerine bir kere daha gülümsemişti,
"pekala, ne kadar istersiniz?""koyabildiğin kadar koy."
korsan, karşısındaki çocuğun güzelliği yüzünden o kadar sersemlemişti ki ne dediğinin farkında bile değildi. gözlerini bir saniye olsun o güzel gülümsemeden ayıramıyor ve hülyalı bakışlarla adını bile bilmediği çocuğu izlemeye devam ediyordu.
eşsiz güzellik, saçları hafif meltem yüzünden adeta dalgalanarak yanına doğru yürürken lucas'ın yapabildiği tek şey aptal gibi gülümsemekti. geri çekilemiyordu. tek bir adım dahi atamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hoist the colours - johnjae
Fantasía"şimdi beni iyi dinle seni küçük pislik, bütün hayatımı senin gibi bir lanet olasıyı arayarak geçirdim, oturup süt banyonu bitirmeni bekleyecek değilim!"