Medya - Marina/Starring Role
Bu dehşetli kalabalığın ortasında, akli melekelerimi kaybetmiş gibi bir o yana bir bu yana koşarken çok yakınlardan gelen bir patlama sesi ile olduğum yere çökmüştüm. Kulaklarım hiçbir şeyi duyamaz, duysa dahi algılayamaz bir hale gelmişti ve benim tek düşünebildiğim, ölüyor olduğumdu. Gözyaşlarım, korkularımın patlaması gibi durmak bilmeden akarken bu hengâmenin içinde birinin beni görmesini istiyordum. Birinin beni kurtarmasını bekliyordum ama tıpkı son dinin kutsal kitabında yazılan gibi yeryüzü mahşer alanına dönmüştü ve kimse kimseyi görmüyor, ezip geçiyordu.
O harp alanında, o gürültünün bile boyut değiştirip bir canavara döndüğü o yerde, onu nasıl duydum, bilmiyorum. Başımı sağa çevirmiştim ve oradaydı işte. Birkaç gün önce nasıl göründüğüme bakmak için kullandığım, caddenin meşhur aynasından geriye kalan kırıkların altından bana bakıyor, minik avucunu öne çıkarıp benden yardım istiyordu.
Elbette ki onu es geçemezdim! Tanrı'm o daha bir bebek!
Emekleyerek ona yaklaşmaya çalıştım ama zordu. Ellerim kan revan olmuş, dizlerim parçalanmışken ona nasıl ulaştım bilmiyorum ama onun minik elini tutup küçük bedenini göğsüme sakladığımda, tamam, dedim, en azından günahkâr olarak ölmem değil mi Tanrı'm?
Dizlerime doğru eğilip bebeği etten kafese hapsettiğimde, onun masum bakışlarında huzur buldum. Öleceksem de güzel bir şeye bakıp ölecektim.
Dört bir yanımda bomba sesleri ve kalbim de bir bombaya ev sahipliği yapıyormuş gibi çılgın... kesinlikle öleceğim. Başımı kaldırıp etrafıma bakmak gibi bir gaflete nasıl düştüm, bilmiyorum ama keşke yapmamış olsam. Beni hedef alan o silahı görmemiş olsam.
Tanrı'm!
Bir silah sesi duyuyorum ama hâlâ nasıl yaşıyorum?
Bir kumaş parçası yüzüme sürünüp saçlarımı okşuyor ve sonra tekrar yüzüme dokunuyor.
Gözlerimi açmadan kaldırıyorum başımı. Bu sefer nasır tutmuş, terli ve sıcak bir el dokunuyor yüzüme. Gözlerimi açıyorum.
Gözlerimin değdiği yüz-
"Yine mi?" Jimin'in alaycı ses tonu kulaklarıma dolduğunda, derin bir iç çekip bölünen cümlemi yazmak için tekrar klavyenin tuşlarına dokundum.
-bu dünyaya ait olamayacak kadar görkemli. Tanrı'm öldüm mü?
Kaydettiğimden emin olduğum belgeyi kapatıp bilgisayarımı şarja bıraktım ve yalpalayan adımlarla odaya yönelen Jimin'i seyrettim, bir süre. Açık kalan oda kapısı, kendisini hızla yatağa attığını ve ayakkabısını çıkarmaya çalıştığını ifşalarken iç çekip oturduğum yerden kalktım.
Büyük ihtimalle sarhoştu ve yine saçma sapan konuşup bizi bir kavgaya sürükleyecekti. Ellerini itip ayakkabılarını çıkardım. Jimin yatağa daha çok yayıldığında, ellerimi kemerine atmış, onu rahatsız olduğu belli olan pantolondan kurtarmaya çalışmıştım.
"Ne o? Sevişmek mi istiyorsun?" Belli belirsiz ve ağzını yayarak konuşmuştu, dudaklarım hoşnutsuz bir ifade için kıvrıldı ve pantolonu çıkardım.
Aynı işlemi tişörtüne uygulamak için onu doğrultmuştum ki aniden belime sarılan kollar ile donakaldım. Birinin bana teklifsizce dokunması hâlâ alışamadığım bir durumdu. Jimin, erkek arkadaşım bile olsa, bu değişmiyordu ve son zamanlardaki Jimin artık benden izin almıyordu.
Dudakları tişörtümün üzerinden ıslak bir yol çizmeye başladığında, onu ittim. Bakışları ilk olarak reddedilmenin verdiği şaşkınlıkla irileşirken sonra ise büyük bir öfke ile kısılmıştı. Yarı yarıya çıkardığım tişörtü boynunda bir kolye yığını gibi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duende // TaeKook ✔
Fanfic" Yitip gidiyor dünya yumunca gözlerimi; Ve doğuyor yeniden gözlerimi açınca. (Ben kafamın içinde kurdum sanırım seni.) . . . Düşledim yatağına büyüyle çektiğini Delice şakıyarak öptüğünü çılgınca. (Ben kafamın içinde kurdum sanırım seni.) " Sy...