O gece herkes gittikten sonra annem tarafından sorguya çekilmiştim. Durumumu kontrol eden doktorum önemli bir şey olmadığını söylese de annem buna pek itimad etmemiş, ısrarla bir şey olduğu konusunda diretmişti.
"O çocuk mu seni üzecek bir şey yaptı?" demişti en son çığrından çıkarak. Şu ana dek söylediği her şeye kayıtsız kalmıştım fakat bu dediği beni kızdırmayı başarmıştı.
"Birincisi," dedim derin bir nefesi ciğerlerime çekerken, "o dediğinin bir adı var, Taehyung. Jimin'in kuzeni anne. İkincisi, henüz bugün tanıştık. Ne diyip beni üzebilir Tanrı aşkına!" Sesimi sonlara doğru yükseltmemle annem susarak gerilemişti.
"Jeongguk?" dedi inanamazmış gibi mırıldanarak. "Bana ilk kez sesini yükseltiyorsun." Gözleri dolmuştu ve elleri minik dudaklarının üstünü örtüyordu.
"Çünkü beni çileden çıkarıyorsun." dedim az öncekine oranla biraz daha sakin çıkmıştı sesim. "Yoruldum, anne. Görmüyor musun? Beni biraz, sadece birazcık rahat bırak."
Gözlerindeki yaşlar inci gibi süzülürken, özür diledi. Sonra da odadan çıktı.
Sabah odaya babam gelmişti. Çoktan uyanmış, günlük bakımlarımı yapmıştım. Uzun süre duşta kalmak iyi hissettirmişti. -Benim için hazırlanan düzenekle oturarak banyomu yaptığım için bu süre sorun olmuyordu.- Şimdi babamın suratında yer eden bu kocaman gülümseme benim de dudaklarımda bir tebessüm doğurmuştu.
"Günaydın oğlum." dedi yıllarım yorgunluğunu çizgilerinde taşıyan babam.
"Günaydın baba." diye yanıtladım onu.
"Bu sabah doktorundan güzel bir haber aldık." diye devam etti konuşmasına, yüzündeki gülüşünü korurken. "Sanırım bir kalp bulunmuş ve testler için bizi hastaneye çağırıyorlar." İçinde tutamadığı neşesi sesi gibi hareketlerine de yansımıştı. Konuşurken sürekli ellerini kullanıyordu. Gelip bana sarıldı en son. Boyu benden kısa olduğundan başı tam göğsüme denk geliyordu. Uzun uzun dinledi kalbimi.
"Gidelim o zaman." dedim sakince. Başını yerinden kaldırmadan salladı yavaşça. Bir süre öyle kaldık. Sonra babam benden ayrılarak acele etmemizle ilgili bir şeyler söyledi ve odadan çıktı. Onun bu hali dudaklarımda tatlı bir tebessüm bırakmıştı.
Hastane yolunda annem oldukça sessizdi. Yine de heyecanlı olduğunu anlayabiliyordum çünkü işaret parmaklarıyla baş parmaklarına eziyet ediyordu. Ne zaman heyecanlansa ya da strese girse bunu yapardı. Babam ara ara konuşmaya çalışarak gergin ortamı ve sessizliği kırmaya çalışıyordu. Kısa cevaplarla ve gülümsemeyle onu dinliyordum.
Son zamanlarda kesesi tedavim için oldukça dolan doktorum bizi asistanlarıyla kapıda karşıladı. Beni tekerlekli sandalyeye oturturlarken gerekli bilgiler aileme aktarılıyordu. Sanki ben orada yokmuşum gibi. Annem ve babam doktorun yönlendirmesiyle odaya geçerken, gelen hemşireler beni yapılacak testler için hazırlamaya götürüyordu. Saatler geçmişti. Onlarca test yapılmıştı. Oldukça yorulmuştum. Test sonuçlarını beklerken beni odaya yerleştirmişlerdi. Annemle babam ise hala doktorun yanındaydı. Yatağa uzanarak biraz olsun dinlenebilmeyi diledim. Gözlerim kapanırken kafamın içinin boşalmasını istedim. Gözkapaklarımın ardında oluşan karanlığı seviyordum.
Kısa süre sonra kulaklarıma bazı sesler dolmaya başladı. Umursamak istemesem de, görmezden gelemeyeceğim kadar dikkat çekiciydi. Seslerin sahibinin oldukça acı çektiği belli oluyordu. Dayanamayarak açtım gözlerimi. Bacaklarımı yataktan sarkıtırken yavaşça doğruldum. Beni yarı yolda bırakmamaları için dua ediyordum. Duvara tutuna tutuna çıktım odadan. Sesler hemen solumdaki odadan geliyordu. Kapısı açıktı. Biraz daha ilerleyerek önüne geldim ve içeri baktım. Hafif bir karmaşa hakimdi ortama. Kapıdan çıkan hemşire bana bir bakış atarak hızla uzaklaştı yanımdan. Hemşirenin yarattığı boşluktan yararlanırken içeriye baktım bir kez daha. Yatakta debelenen, tüm bu karmaşanın sahibine diktim gözlerimi. Boynundan şişen damarları belli oluyordu ve çektiği acı ister istemez beni ürkütmüştü. Elleri sıkı sıkı yatağın çarşafını tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Florebo Quocumque Ferar | taekook
FanfictionTaşındığım her yerde çiçek açacağım. Taekook