Uzandığım yatağımda ikinci kez uyandığımda, yalnızdım. Taehyung ortalarda görünmüyordu. Gitmiş olmalıydı. Yavaşça doğrularak oturur pozisyona geldim. Gözlerim hala sızlayan dövme izime gitti. İçim kırık olsa da gülümsedim. O iz orada kaldığı müddetçe de gülümseyecektim.Ayaklarımı sarkıtarak kalktım yataktan. Ben uyurken göğsüme bağlamış oldukları kablolardan kurtuldum sonra. Doktor rutin kontrol için gelmiş olmalıydı. Muhtemelen verdiği ilaçlardan dolayı bu kadar uyumuştum çünkü güneş batmak üzereydi.
Bugün nedense odama sığmıyordum. Bu yüzden pek nadir indiğim aşağı kata inmeye karar verdim. Merdivenler gözümde büyürken derin bir nefes aldım ve dinlene dinlene attım adımlarımı. Salondan bazı sesler işittim bu sırada. Annemi ve babamı seçebilmiştim. Ve Taehyung'u... Gitmemiş miydi? Adımlarımı biraz daha hızlandırarak salon kapısına geldim.
"Emin misin?" diye sorduğunu seçtim babamın. Annem azarladı sonra onu.
"Çocuk karşımızda açıklıyor işte. Neyi sorguluyorsun?" diyordu. Kaşlarımı çattım.
"Öyle bile olsa emin olmalı." dedi babam otoriter bir sesle. Annem sustu. "Çocuğum ailen ne der? Böyle bir şeye biz ne deriz bilemiyorum." Bu sefer sesi daha üzgün çıkıyordu. Sonra bildiğim diğer ses duyuldu.
"Ben reşit bir insanım efendim. Ve eminim. Şüpheniz olmasın. Doktordan net sonuçlar geldiğinde yeniden konuşuruz."
Daha fazla dayanamayarak girdim içeriye. "Neyi konuşacaksınız?" Engel olamadığım bir öfke esir aldı bedenimi birden. Taehyung anında ayaklanarak bana doğru bir adım attı. "Cevap versenize!" Sesim öfkemin de getirisiyle daha yüksek çıkmıştı.
"Oğlum sakin ol." diye uyardı babam. Annem sessizliğini korumayı sürdürüyordu. Ne var ki benim biçare gözlerim Taehyung'dan başka kimseyi görmüyordu.
"Gel, oturalım." dedi Taehyung yumuşakça. Dövme olan eli uzandı sonra bana. Bu sefer gülümseyemedim. Kaybolacaktı çünkü bu iz. Kaybolmak üzere resmedilmişti. Ben daha sızısını hissederken o üstüne topraklar örtüyordu. Yavaşça ilerledim yanına. Koltuğa oturduğumda titriyordum. "Sakin ol." dedi aynı yumuşaklığını korurken. Onun da ellerinin titrediğini fark ettim. "Konuşacağız."
"Konuşacak bir şey yok." dedim sertçe. "Sen sapasağlam karşımda dururken ben senin kalbinin pazarlığını yapmayacağım. Daha kabul etmedim hiçbir şeyi."
"Edeceksin ama." dedi. Sesi ricadan çok verilmiş bir sözü hatırlatır gibiydi.
"Bunları şu an konuşmak istemiyorum." dedim. "İkimiz de hastayız ve bunlar bizi üzmekten başka bir şeye yaramıyor. Ben kalbini istemiyorum Taehyung. Ben yaşamanı istiyorum. En azından benim için biraz daha savaşmanı. Böyle kolay pes etmemeni. Kendini benim yerime koy. Kalbimi çıkarıp avuçlarına bıraksam ne hissederdin onu düşün. Bu benim için çok fazla tamam mı?"
"Tamam." dedi sesi titrerken. Tüm vücudum zangır zangır titriyordu ve onun tepkileri benimle aynı oranda değişiyordu. "Tamam bunları konuşmayalım. Şimdi sakin ol." Sürekli aynı şeyleri tekrarlıyordu. Korkmuştu sanki. Sesi bir suyun arkasından gelir gibiydi. Bir süre sonra seçemedim hiçbir şeyi.
"Doktor!" diye bağırdı biri. Görüntüler geldi gitti. Göğsümde tarifsiz bir acı peydah olurken direnemedim daha fazla. Gözlerimden bir damla yaş süzülürken yumdum karanlığa. Hislediğim son şey avuçlarıma bıraktığı sıcak elleriydi.
Yeniden uyandığımda hava kararmıştı. Odamın loş ışığı etrafı aydınlatırken yan tarafımdaki makinadan çıkan sesler ortamdaki sessizliği kırıyordu. Solunum cihazı nefes almamı kolaylaştırsa da göğsümdeki sızıyı hissediyordum hala. Başımı yavaşça çevirdiğimde ellerimde hislediğim sıcaklığın hala yerini koruduğunu fark ettim. Taehyung yanı başıma bir sandalye çekerek oturmuş, tuttuğu elimin üstünde uyuyakalmıştı. Koridordan birtakım sesler gelirken odamın kapısı açıldı ve içeri beklemediğim bir şekilde Jimin girdi. Beni gördüğünde kaşları havalandı ve hızla yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Florebo Quocumque Ferar | taekook
FanfictionTaşındığım her yerde çiçek açacağım. Taekook