Bölüm 5; İz

262 38 10
                                    



Artık günlerim diğerlerinden biraz daha farklı ilerliyordu. Daha aktiftim mesela, birçok konuda. İyileşme sürecim sona ermiş ve fizik tedaviye kaldığımız yerden devam etmeye başlamıştık. Hareketlerimi kısıtlamıyordum. Annem ne kadar kendimi yormamam gerektiği konusunda ısrar etse de babam benim tarafımda olduğundan sesini pek çıkarmıyordu.

Jimin pek çok kez beni ziyarete gelmiş ve Taehyung'la ilgili epey sıkıştırmıştı. Ona istediğini verememiştim çünkü konuşacak bir şey yoktu. Adı konmamış bir durumun tanımını yapamazdınız. O da bunu anlamış olacak ki son gelişinde benimle ilgili soruları pas geçerek kendini anlatmıştı. Yoongi ile araları eskisinden daha iyiymiş. Birbirlerinin evlerine bile gitmişler ve hatta son görüşmelerinde, yani Yoongi'nin evindelerken; Yoongi ona çıkma teklifi etmişti. Jimin'in yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi. Onun için gerçekten mutluydum.

Bu sabahta tıpkı diğerleri gibi başlamıştı. 9'da uyanmış, kahvaltımı etmiş ve spor hocamla birlikte sıkı bir çalışma yapmıştım. Bana vücut direncimin günden güne arttığını bile söylemişti. Eh, her an durmaya meyilli kalbimi saymazsak oldukça sağlıklı bir insandım zaten.

Spor hocamı uğurladıktan sonra odamın kapısı tıklatıldı. Jimin geldiğinde kapımı çalmazdı. Sürpriz yapmayı severdi genelde. Taehyung olmalıydı gelen. Heyecanlamama engel olamadım. Jimin'in olmadığı vakitlerde beni ziyarete gelmiş ve aramızdaki sohbeti hatrı sayılır derecede ilerletmişti. Bunu Jimin'e elbette söylememiştim. Aramızda bir şeyler olduğu barizdi. Yine de kendimizin bile doğru dürüst konuşmadığı şeyleri bir başkasına anlatırken zorlanacağımı bildiğimden konuşmaya cesaret edememiştim bir türlü.

Boğazımı temizleyerek gelmesi için seslendim. Hemen sonra kapım açıldı ve gülümseyen suratıyla Taehyung içeri girdi. Siyah shortunun üzerine giydiği beyaz tshirtü ile oldukça salaş fakat bir o kadar kusursuz görünüyordu. Protez bacağı ona hafif bir robot havası katıyordu ve ben kendiyle barışık olmasına bayılıyordum. "Selam." dedi güzel ellerinden birini kaldırıp bana sallarken.

Gülümsedim. "Selam."

Yatağımın yanındaki sandalyeye kendini yavaşça bıraktı. "Nasılsın?"

"Hala biraz yatalak." dedim uzandığım bedenimi gösterirken. "Sen?"

Protez bacağını yukarı kaldırdı ve "Hala biraz sakat." diye yanıtladı. İkimiz de gülmüştük.

"Spor hocam çalışmalarımızdan memnun."

"Bu iyi bir haber olmalı." dedi düz suratımı işaret ederken.

"Öyle." diye yanıtladım omuz silkip. "Kalp bulunana kadar vücudumu dinç tutmaya çalışıyorlar."

"Sanırım bu da iyi bir şey." dedi. Dudakları yukarı doğru kıvrılıyordu. Onunla baş edemezdim.

"Pekala, bu kadar hasta muhabbeti yeter." dedim ve uzandığım yerden doğrularak oturur pozisyona geçtim. O da kendini düzeltmiş ve bana doğru eğilmişti.

"Bence de. Seni özledim." Aniden kurduğu cümleye epey şaşırmıştım ve şaşkınlığımı gizleme konusunda da pek başarılı değildim. Yanımdaki makina sinyal verdiğinde gülmüştüm.

"Böyle şeyler söylemeden önce uyar." dedim, parmağımla makinayı işaret ederken. "Bütün evi başımıza toplamak istemezsin."

"Hı hı, istemem." Sandalyesinden kalkarak yatağımın kenarına oturmuş ve bana daha yakın bir pozisyona gelmişti. "Sen peki, özledin mi beni?"

Sorduğu soruya karşılık başımı eğerek ellerime ilgilenmiştim. "Böyle şeyler söylemeye pek alışık değilim." diye itiraf ettim.

"Görüşmelerimizin birçoğu benim tek taraflı diyaloglarım ile sona erdiğinden bunu anlayabiliyorum." dedi. Suratında sinirli ya da kırılmış bir ifade yoktu. Aksine böyle olmamdan hoşlanıyor gibiydi. Büyük gözleri bir türlü üstümden çekilmiyordu.

Florebo Quocumque Ferar | taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin