Part - 2

190 16 3
                                    

Mia'dan;

Sabah ne güneşin gözüme tecavüz etmesiyle, ne de başıma giren bir ağrı ile uyandım. Sadece başımda uyanıp ona kahvaltı hazırlamam için beni dürtükleyen bir Niall vardı. Hadi ama çocuk değildi ya. Kendi kahvaltısını hazırlayabilirdi.

''Hadi ama Niall, git ve kendi kahvaltını hazırla. Her şey mutfakta.'' dedim yarı uykulu bir şekilde ama Niall ısrarında kararlıydı. İlk önce tek sonra ise iki gözümü birden açtım ve pes edercesine yorganı üzerimden tekmeliyerek attım. Niall'a baktığımda çocuk gibi seviniyordu. Ona dönerek konuşmaya başladım.

''Peki, kahvaltı hazırlıyacağım ama akşam yemeğini sen yapacaksın.''  Niall bir süre donmuş gibi oldu ama sonra kendine gelip cevap verdi.

''Hem kahvaltı hazırlayacağım, hem de birisiyle mi paylaşacağım? Bu imkansız.'' Şu anda suratına bir tane yumruk atmak isterdim.

''Ben nasıl paylaşıyorsam, sende paylaşabilirsin değil mi?'' Bunu derken  tatlı görünmeye çalışıp gözlerimi hızlıca kırpmıştım ve Niall'a doğru yaklaşmıştım. Bana tamam başbelası anlamında başını salladı. Bu sefer çocuk gibi sevinen ben olmuştum. Ayağa kalktım ve dolaba doğru yürüdüm. Dolabın karşısına geldiğimde arkam Niall'a dönüktü. Kafamı döndürüp Niall'a baktığımda yatakta oturmuş odamı inceliyordu. Ona baktığımı anladığında bana sorun ne anlamında bakışını attı.

''Üstümü değiştireceğim. Odadan çıkmana izin veriyorum.''

''Sağol burada kalmayı tercih ediyorum.'' Gülerek ona doğru gittim ve onu kaldırıp sırtından iterek odamdan çıkardım ve kapıyı suratına yapattım. İkimizde gülmüştük. Dolabın karşısına geçtim ve üzerimi değiştirip aşşağıya indim.

***

''Hadi Niall kahvaltı hazır.'' Bana tamam diye bağırdığında hafif bir sırıtmıştım. Hoşuma gitmişti. Niall geldiğinde ikimiz de kahvaltıya oturmuştuk. Çok fazla bir şey yoktu çünkü kahvaltılıklarım çok az kalmıştı ve tasarruflu kullanmak zorundaydım. Sessizliği bozan Niall olmuştu.

''Kahvaltılıklar az kalmış. Bugün gidip almaya ne dersin?'' Ben daha çiğnemeye başlamadığım zeytinimi ağzımdan düşürürken Niall, benden sorunun cevabını bekliyordu. 

''Hadi ama Niall, biraz olsun korku yok mu sende?'' Bana hayır anlamında başını salladığında ne yapacağımı bilemedim. 

''Bu kadar korkmana gerek yok. Ben seni korurum.'' Bu dediği üzerine dudaklarım hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı. Ona baktığımda, kahvaltısını iştahla yiyordu. Çocuktan farkı yoktu. Yanakları insanda öpme isteği uyandırıyordu ve gözleri.. gözleri tıpkı bir okyanus gibiydi. Sonsuz bir derinliğe bakıyormuş gibi oluyordu adeta insan. İnsanın baktıkça bakası geliyordu. Mavinin en güzel tonuydu gözleri. Aslında, mavinin her tonuydu gözleri çünkü akşam gözleri daha farklıydı. O zaman daha çok koyu mavi gibiydi. Şimdi ise gözleri, birer elmas gibi parlıyordu. Bir çift göz, nasıl bu kadar güzel görünebilirdi ki. 

''Gözlerin ile benimle sevişmeyi devam ettirecek misin?'' Niall'ın bu dediği üzerine kanın yanaklarıma hücum ettiğini hissettiğim için, kızardığımı anlamıştım. Başımı öne eğerek çatalımı bıraktım ve parmaklarım ile oynamaya başladım. Niall, yanıma gelerek işaret parmağını kırıp çenemin altına koyarak, başımı ona bakacağım şekilde havaya kaldırdı. 

''Bu kadar utanmana gerek yok baş belası sadece şaka yapıyordum.'' Sadece gülmekle yetindim.

''Hadi artık kahvaltımız bittiğine göre hazırlıklara başlayalım ve gidelim olur mu?'' Ona olur anlamında başımı salladım. Aslında, korkuyordum ve gitmek istemiyordum. Dışarı çıkmayalı çok olmuştu. 

''Ama bana bir söz vermeni istiyorum.'' dedim Niall'a. Bana baktığında sesli bir şekilde yutkundum ve ayağa kalkıp yanına gittim.

''Bana bir şey olursa, beni geride bırakıp gitmeni istiyorum. Beni kurtarmaya çalışıp kendini tehlikeye atma sakın.'' Bana şaşkın bir şekilde bakıyordu. Kaşlarının, yavaş yavaş çatıldığını gördüğümde biraz korkmuştum. Sanırım kızacaktı. 

''Ne dediğinin farkında mısın sen!?'' Sesi yüksek çıktığı için bir adım gerilemiştim. 

''Evet, farkındayım. Benim için kendini tehlikeye atmanı istemiyorum.'' Kaşları iyice çatılmıştı ama sonra yavaş yavaş eski halini aldı.

***

Niall'dan;

Kahvaltı masasını toplamıştık. Mia'nın hazırlanmasını beklerken salondaki koltuğa oturup düşünmeye başlamıştım. Ona bir şey olursa onu kurtarmamamı, oradan uzaklaşmamı söylemişti. Şaka mıydı şimdi bu? Kabul etmiştim ama sadece gelsin diye. Tabiki de ona bir şey olmasına izin vermeyecektim. Mia, gelip hazır olduğunu söylediğinde  ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledik. Ayakkabılarımızı, girdikten sonra işaret parmağını dudaklarıma götürüp sessiz ol işareti yaptım ve yavaşça kapıyı açtım. Mia'ya baktığımda, korktuğunu görebiliyordum. Kafamı tekrar sokağa çevirdiğimde, etrafın sakin olduğunu gördüm. Kafamı tekrar Mia'ya çevirdim ve bu sefer elini tuttum. Elinin içi, terlemişti. Yavaşça evden çıktık ve kapıyı en yavaş şekilde kapattık. Evin arkasına doğru yürümeye başladık çünkü, market evin arkasında kalıyordu. Bir yandan etrafı kontrol ediyor bir yandanda Mia'yı kontrol ediyordum. Eli, tir tir titriyordu. Marketin girişindeki market arabasını gördüğümde sevinçle gülmeye başladım. Arabanın yanına geldiğimizde arabayı tek elimle tuttum ve sürmeye başladım. Arabanın çıkardığı ses yüzünden gerilmiştim. Bir süre daha yürüdükten sonra elimi bir omuz tuttu ve beni geriye fırlattı. Mia, olduğu yerde korkmuş bir şekilde kalmıştı. Sanırım bir şeytandı. Bana doğru döndü ve bana doğru gelmeye başladı. O sırada gözleride simsiyah olmuştu. Bildiğiniz simsiyah. Ben, korkudan yerde sürünürken o beni boğazımdan tutup havaya kaldırmıştı bile. Nefesim, kesilmeye başlamıştı. Gözlerim ise yavaş yavaş kararıyordu. 

''Mia git buradan!'' Boğazımda el olduğu için bağırmak zordu. Sesim fısıltıdan farksız çıkmıştı. Şeytana vurmaya çalıştım ama nafile. En sonunda pes edip kollarımı sarktım. Gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey, bir adam ve bir ışık patlamasıydı.

Merhaba sayın okuyucular ehehe :) Bölüm biraz geç geldi ama daha hikayenin başındayız değil mi? Olur böyle şeyler :) Umarım hikayeyi hepiniz beğenerek okursunuz :) Vote ve yorumlarınızı unutmayın!!! :)

UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin