Saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere dönüşmüş vakit epey geç olmuştu ve ben içimdeki huzursuzluğun kaynağına inemiyordum.
Zehan, tahmin ettiğim gibi oldukça ünlü bir iş adamının iki oğlundan biriydi. Üstelik bahsi geçen iş adamı, Ahmet Türkerle ortak olma yolundaydı.
Parlak bir gelecek, yakışıklı bir yüz ve saygın bir isim.. Eylülle beraber olmak için o kadar uygundu ki, belki de her şeyin bu kadar iyi olamayacağını düşünüp huzursuz oluyordum.
Gözlerim doğal bir şekilde sohbet ediyor görünen Zehan ve Ahmet Amca ikilisine kaydığında bakışlarımız kesişti. Kendine sorulan soruyu bana bakarak cevaplarken gözlerinden sorgulayıcı bir parıltının geçtiğini görür gibi oldum. Bu, pekala, benim bakışlarımın koyu harelerdeki yansıması da olabilirdi.
Aynı saniyelerde, huzursuzluğumun nedeni saklandığı yerden adeta göz kırptı.
Huzursuzdum.. Huzursuzdum çünkü huzursuzdu.
Güzel gülüyor, her konuda bilgili ve akıcı konuşuyor, Eylül'e değer verdiğini hissettiriyor, Ahmet Türkerle ekonomi konuşurken Sevgi Türker'e annesinin selamlarını iletiyordu ama huzursuzdu işte.
Görünürde bunu hisseden tek kişi olmam, bu huzursuzluğun kaynağı olmamdan kaynaklanıyor olabilir miydi? "Hayır Beren, paranoklaşıyorsun." diyen bir parçam kendinden çok emindi..
Telefonumun titreşimiyle gelen mesajı açtım. Ekrandaki "Eylül Türker" ismini görünce çaprazımdaki koltukta küçük hanımı oynayan Eylül'e baktım.
"Benden beş dakika sonra bahçeye çık."
Yazdığını okuduktan sonra başımla belli belirsiz onayladım. Eylül yüzünde tatlı kız gülümsemesiyle ayağa kalktı ve topuklularına eşlik eden "tak,tak!" sesleriyle salondan çıktı.
Dikkat çekmemek için bir süre bekledikten sonra mutfakta yarın sabah için kahvaltılık çörek hazırlayan Sema'dan kırmızı bir şal alarak bahçeye açılan sürgülü, cam kapıyı araladım. Dışarı çıktığımda içerinin sıcağına tezat bir soğuk yüzüme çarptı.
Eylül, tahmin ettiğim gibi ışıklandırmaların biraz uzağında kalan salıncağa oturmuştu. Geldiğimi gördüğünde gülümseyerek yana kaydı. Bana açtığı yere oturduktan sonra üşümemesi için üzerimdeki şalın bir kısmını omuzlarına attım.
"Gecenin bitmesini bekleyemeyeceğim valla kimse kusura bakmasın." dedi dobra bir tavırla gülümseyerek. "Anlat hadi, ne düşünüyorsun?"
Omuz silktim ve cevap vermeden önce derin bir nefes aldım. "Uzun süredir mi berabersiniz? Yani..Neden bana söylemedin?"
Yüzünde kaybolan gülümsemesinin izleriyle iç çekti. "Zehan diğerlerinden o kadar farklı ki sanki yaşadıklarım gerçek değilmiş gibi Beren. Anlatsam inanmayacakmışsın gibi.."
"Ya da anlatsan kaybolacakmış gibi." dedim sözünü tamamlayarak.
Yüzünde tekrar nüksedip dudaklarını esir alan gülümseme yavaşça koyu renk gözlerine tırmandı. "Evet.. Anlıyorsun işte. Gerçekten özellikle gizlediğim bir şey değildi. Kızma bana,lütfen."
Omzumla omzunu dürttüm. "Mutlu görünüyorsun, bu yeterli. Hem yakışıklı damat adayları beni heyecanlandırır biliyorsun." dedim gülerek.
Eylül'ün tüm akşam ne kadar mutlu olduğunu şimdi yan yana oturup konuşurken daha iyi fark ediyor ve Zehan hakkındaki olumsuz hislerim için kendimi biraz kötü hissediyordum.
Güldü ve farkında olmadığı bir refleksle elini saçlarına götürdü. "Yakışıklı değil mi?"
"Şaka mı yapıyorsun?" dedim gözlerimi devirerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarı Sokak Işığı
Teen FictionBileğimdeki eli, tüy hafifliğinde iç gıdıklayıcı bir şekilde kotuma dokunduğunda beklemediğim temasıyla kirpiklerim titreşti. "Bunu hallederiz." Uzun parmakları, yukarı tırmanıp kazağımı buldu. Triko kumaş uzun, biçimli parmakları altında buruştu...