Multimedya'da #James Bay-Hold Back The River
Bazı sabahlar güzel başlar. Bazı sabahlarınsa kötü olacağı, gecesinden bellidir.
Yastığa başımı koyduğumda ertesi sabahın güzel olmayacağı belliydi. Saçma gelebilir ama pencere tarafına dönük uyuma isteği dolmuştu içime. Ne zaman pencere tarafına dönsem ve uyumadan önceki yarım saati; beyaz, dantelli perde ardından yansıyan sokak ışığını izlemekle geçirsem, içimde, kendimi kollarına bırakmak istediğim türden bir hüzün yeşerirdi.
Ve insan hüzünden kaçmak yerine onu kucakladığında, güneşin doğmasıyla gelen aydınlık sadece dışarıyı aydınlatırdı. Aralık ayındaysanız, o güneş doğmaya da bilirdi.
Güneş doğmaz ve saatlerce yağmur yağardı. Şimdi olduğu gibi.
Karşımda oturan ve siyah renkte kalın kazağı içinde oldukça yakışıklı görünen "eğitmenime" bakarken aklımdan bunlar geçiyordu.
"Neden geldin?"
Dudaklarını ıslattı. "Çalıştığın yeri merak ettim."
Şaşkınlığımı bastıramadan bir "hah!" sesi çıkardım.
İçimde fazlaca gülme isteği vardı. Bu söylediklerinden mi yoksa şu an dışarıdaki soğuk havanın aksine ılık olan kafede karşımda oturuşundan mı, bilmiyordum. Umrumda da değildi zaten. Üzerinde saatlerce uğraşılsa bile, doğal dağınıklığından daha güzel görünmeyecek saçlarına baktım. Mütevazı ve sıcak olan her şeye uyacak bir kumrallıktaydı.
"Merakını giderdiysen, git artık lütfen." dedim yerimden kalkarak.
Bir Çetin Gürcü vakasını daha kaldıramayacak olmam, o an bir görüşten çıkarak olgu olma yolunda ilerliyordu.
"Müşterilere de böyle mi davranıyorsun?"
"Müşteri olmadığını ikimiz de biliyoruz." derken bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum. "Sen böyle yerleri sevmezsin."
Kaşlarını kaldırdı ve kolunu daha rahat bir oturuş sağlayacak şekilde yan tarafındaki koltuğa attı.
"Öyle mi," diye sordu sahte bir ilgiyle. "Nasıl yerleri severmişim ben?"
Daha sadece birkaç gündür hayatımda olan biri hakkında nasıl bu kadar kendimden emin konuşabildiğim benim için de merak konusuydu açıkçası. O an bunu, iyi olduğunu düşündüğüm gözlem yeteneğime bağlamayı tercih ettim.
"Meşgulüm." diye denedim tekrar. "Gider misin?"
Yüzünde asıl konuya geldiğimizi belirten bir ifade belirdi. "Bugün izin al." dedi ciddiyetle.
Kendimi biraz iyi hissetseydim gülecektim. Ama içimde filizlenen, kök salmasından korktuğum bir sıkıntı vardı. Gülmek için dudaklarımı hareket ettirecek kaslarım uyuşmuş gibiydi.
"Şaka mı yapıyorsun?"
"Sen bilirsin Umay." derken elinde tutup dikkatli bir yüz ifadesiyle incelediği menünün umrunda olmadığını biliyordum.
O, sıradan bir müşteri rolünü çok iyi oynuyordu ama ben sakin, ilgili garson rolüne girmekte hiç olmadığı kadar zorlanıyordum.
"Patronunla sen konuşursan bir gün gelmezsin, ben konuşursam.." dedi ve omuz silkti.
Bu kadar basitti işte. Beni tehdit ediyordu!
Özgür Aren'in gizli kapaklı tehditine olabilecek itirazlarımı yutup patronum Çetin Gürcü'yle yaptığım yalan kokan altı dakikalık görüşmenin yarım saat sonrasında tavrım değişmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarı Sokak Işığı
Teen FictionBileğimdeki eli, tüy hafifliğinde iç gıdıklayıcı bir şekilde kotuma dokunduğunda beklemediğim temasıyla kirpiklerim titreşti. "Bunu hallederiz." Uzun parmakları, yukarı tırmanıp kazağımı buldu. Triko kumaş uzun, biçimli parmakları altında buruştu...