Bölüm 11: "Nihat Aren"

40 5 2
                                    

Uzun bir aradan sonra, herkese merhaba! İyi okumalar diliyorum.

Önceki bölümden;

Önce tereddüt ediyor gibi görünse de sonrasında onaylarcasına başını salladı. "Şunu halledip geliyorum." derken ayakkabısının ucuyla Anıl'ın bacağını dürttü.

Ne yapacağımı bilemez halde ayakta dururken, Özgür durumu anlamış olmalı ki bana döndü. Gözlerinde yaramaz kıpırtılar dolanıyordu. "Halletmekten kastım, birini arayıp Anıl'ı almalarını sağlamak, Beren." dedi tane tane.

"Onu öldürmeyeceğim yani," derken gözlerindeki kıpırtıların gülmemek için tuttuğu dudaklarına inişine net bir set çekememişti. "bana öyle bakma."

Kendimi gülmeye zorladım ve omuz silktim. "Öyle bir şey düşünmedim heralde."

Oyunculukta iyi olsaydım Haziran'daki üniversite sınava hazırlanmak yerine konservatuar seçmelerine hazırlanıyor olurdum. Yani anlayacağınız, dışardan bakan biri için gülmekten çok öksürüyor göründüğüme emindim.

Durumbenim için daha utanç verici, Özgür içinse dahakomik olmadan kendimi evin içine attım.

*

Anıl gelmeden önce içmekte olduğum kahvem çoktan soğumuştu. Girişin hemen sağındaki mutfağa girip, tezgaha monte edilmiş spot lambaları açtım ve kendimle beraber Özgür'e de siyah, porselen bir kupa çıkardım. Her zamanki gibi şekersiz yapıp, bir miktar süt köpüğüyle karıştırdığım kahvelerin koyu renk kupalar içindeki görüntüsü güzeldi.

Arkamı döndüğümde Özgürle burun buruna gelerek irkildim. Açık konuşmak gerekirse, boyum Özgürle değil Özgür'ün göğsüyle burun buruna gelmeye yetiyordu.

"Kapıyı açık bırakmışsın."

"Dikkat etmedim." dedim bir adım geri çekilerek. "Anıl gitti mi?"

"Evet, onu almaları için birilerini ayarladım. Birazdan burada olurlar."

"Anladım." dedim ve yandaki mutfak masasına ait sandalyeyi çekerek, "otur" anlamına gelen küçük bir baş hareketi yaptım.

Elleri cebinde, sorarcasına kaşlarını kaldırdığında buzluktan çıkardığım buz dolu torbayı havaya kaldırdım. "İtiraz yok. Buz koyup sonra dezenfekte etmemiz gerekiyor."

Derin bir nefes alıp sabır dilercesine tavana baktı ama itiraz etmeden çektiğim sandalyeye oturdu. Masayla sandalyedeki Özgür arasına geçerek, çenesini nazikçe kavradım ve başını geri yasladım. Boyu uzun olduğu için başını yaslayabilmesi için sandalyeye biraz yayılarak oturması gerekmişti. Bacaklarından dolayı sandalyeye çok yakın duramıyordum ve dudağına buzla tampon yapmak için uzandığımda düşmemek için kolumu başının yanına koyarak destek almam gerekiyordu.

Tek elimle idare etmem gerekecekti. 

Sağlam bir yumruk olduğu belliydi, yine de dudağındaki yarık beklediğimden genişti. Buz torbasını yavaşça şişliğin üzerine bastırarak tepkisini ölçtüm. Kaşlarını çattı ama ses çıkarmadı.

"Bu yaptığımız yarın morarmasını ve daha da şişmesini engeller." dedim. Aramızdaki sessizlik çok sesli gelmeye başladığı için konuşma ihtiyacı hissetmiştim.

Ben gözlerimi dudağından başka yere çeviremezken, Özgür'ün bakışlarının ağırlığını yüzümün her yerinde hissediyordum. Dudaklarımdan gözlerime uğruyor fazla oyalanmadan saçlarıma geçiyordu.

Doğrularak küçük bir pamuğa tentürdiyot sürdüm. Elimi tekrar Özgür'ün başının yanına koyarak üzerine eğildim.

"Bu biraz yakabilir." diye mırıldandım bir yandan da gözlerimi kısarak doğru yeri görmeye çalışıyordum.

Sarı Sokak IşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin