Tüm bunların nihayet bitmiş olmasından duyduğum memnuniyetle, hava aydınlıkken yalnız girdiğim Zerdüşt'ten karanlık akşama beraber adım attık.
Havanın soğuğu tüm bedenimi ikinci saniyede esir alırken, Özgür bileğimdeki eliyle hareketimi yönlendirerek üşümeye başlayan bedenimi duvara itti. Yağan yağmur, altında durduğumuz çinko gölgelikle üzerimize gelmiyordu ama soğuk her yerdeydi.
"Ne işin var senin burada?" dedi sinirle. Sinirlenmekte haklı olduğunu biliyordum ve kötü olan taraf da buydu.
"Bir arkadaşlaydım."
"Arkadaş mı?" Gözleri yüzümü taradı. "Ne haltlar karıştırıyorsun?"
Selin Pamir.
Ona Selin Pamir'e ne olduğunu sor.
İnceleyen bakışlarından kurtulmak için yüzümü yana çevirdim. Ne yapacağıma, ne söyleyeceğime karar vermeye çalışırken gözümdeki karmaşıklık dikkatinden kaçmazdı ve fark etmesini istemiyordum.
"İçerdeki adamı neden vurdular?" dedim yutkunarak.
Kendi sorularıma cevap ararken ona vereceğim cevapları düşünecek zamanı kazanabilirdim. Hatta biraz daha şanslıysam, konuyu kapatırdık.
İyimser biri sayılırdım..
"Vurmasalardı beni vuracaktı." dedi bahsettiği şeyin çok doğal olduğunu düşündüren bir vurguyla.
"Vuran adam oturuyordu ama." dedim anlamaya çalışırken kaşlarımı çatarak. "Oturup içkisini içiyordu. Tartışma başladığında, Hasan'ı desteklediği için, adamı olmamasına rağmen arkasına geçti. Ve sonra, sana silah çeken Hasan'ın adamını vurdu. Ne demek tüm bunlar?"
"Sen zeki bir kızsın çaylak." dedi, bakışları çatık kaşlarımla gözlerim arasında acele etmeden mekik dokuyordu. "Açıklayarak zekana hakaret etmek istemem."
Kafamın bu denli karışması ve şu an buna şahit oluyor olmak onu eğlendiriyordu. Sesindeki keyif aramızdaki sığ boşluğa sızdı ve soğuk havayı geride bırakan bir yakınlığın kapısını açtı.
"Anlamıyorum.. Bir şeyler eksik. Hatta şimdi ulaşamayım diye üst raflara koyduğun o şey," dedim gözlerine bakarak. "tam da sorumun cevabı, değil mi?"
Cevap vermeyeceğinden emin olduğum bir sürenin ortalarında, iki bulutun selamlaşması aramıza yüksek bir gök gürültüsü olarak düştü.
Beklemediğim sesle irkilmem gözünden kaçmamış, yüzümde gezinen bakışları davetsizce açıkta kalan boynuma düşmüştü.
Özgür'ün dikkatini dağıtmak istediğim yolun sonunda benimki de paramparçaydı, ava çıkan gerçekten avlanıyordu.
Az önce gözlerinin değdiği yerlere bu kez soğuk parmakları temas etti ve dolanıp yukarı tırmandı. Eli yanağımı kavrayacak şekilde çeneme yerleştiğinde ve gözlerime, bakışlarını karşılamaktan başka seçenek bırakmayacak şekilde başımı kaldırdığında engel olmadım. Bu bir teslimiyet miydi yoksa vücudumdaki gerilimin sonlanmasıyla duyduğum rahatlamadan mıydı bilmiyorum. Bildiğim tek şey, bu etki alanından çıkmam gerektiğiydi.
Ne yazık ki gerekliliklerle isteklerin adil şartlarda yarışmadığı bir andaydık.
"Çok yakınsın."
"Uzaklaş o zaman."dedi. Çenemdeki eli delirten ve geçtiği yerleri ısıtan bir manevrayla aşağı inerek belimi kavradı. "Çünkü ben yapmayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarı Sokak Işığı
Teen FictionBileğimdeki eli, tüy hafifliğinde iç gıdıklayıcı bir şekilde kotuma dokunduğunda beklemediğim temasıyla kirpiklerim titreşti. "Bunu hallederiz." Uzun parmakları, yukarı tırmanıp kazağımı buldu. Triko kumaş uzun, biçimli parmakları altında buruştu...