"Aşk sadece senmişsin sanki
Ya da senmişsin gibi meğer...."
(Frezya)Hayallerimizin bedenlerimiz kadar genç olduğu günlerden....
Kızgın güneş tepemizde altından bir küre gibi parlarken sıcacık toprağı naylon papuçlarımızla ezerek geziniyorduk küçük tarlamızda. Her yaz okul kapanınca koştura koştura geldiğim köyümüzün bize ait olan bir kaç dönümlük tarlasındaydık. Babaannemin evine en yakın olanına gelmiştik Nazen'le. Ben toprağa özlemini belli eden acemi bir köy kızı, Nazen gayet becerikli ve hızlı maraba. Şakalaşıp sepetlerimizi doldurmayı planladığımız mısırları seçiyorduk. Canımız çekince hadi bir koşu toplayıp gelelim deyip girmiştik yola. Köyün hiç bitmeyen işlerine rağmen fırsatlar yaratıp sıvışsak da canımız istediğinde gayet de güzel koşuyorduk işte işe.
"Gül, bak burası olmuş. Geçen geldiğimizde olgunlaşmamışlardı. Biraz daha beklesek kartlaşacaklarmış. Şuna baksana. Off, sütlü sütlü! Akşama ziyafet var."
"Bolca toplayalım bari. Cahit bir oturuşta on tane götürüyor. Neresine yer o kadar anlamadım gitti."
"Aman sorma bıktım valla. Anam dört dönüyor evde. Ne yapsam ne pişirsem diye. 'Kıtlık çıkaracak memlekette bu uşak!' diye de söyleniyor. Kime çekmiş bilmem ki. Bence içinde aç bir kurt var."
"İnanırım valla. Sütlaçları önüne çekip yalanması hiç normal değil. Baktıralım biz bunun içine."
Güle eğlene bahçe turu bir başkadır. Farkında olmadan bitiverir işin. Bugünkü konumuz kuzenim Cahit. Nazen'in abisi. Zayıf, tüysiklet ama karınca gibi çalışkan. Hem okulunu okuyup hem de ailesiyle çalışıp didinen cevval bir genç adam. Tabi çalışınca karnı da acıkıyor sonra da bizim dilimize dolanan mevzular yaşanıyor. "Erkek adamım ben kızım. Sizin gibi az az yiyip çıtkırıldım mı olayım?" deyip "İşim gücüm var benim, de gedin zilliler!" diye de kovalıyor eline geçen herhangi bir şeyle. Haklı da galiba. Bu sene hepimiz birazcık daha büyüdük. Hafiften oturaklanıyoruz. Cahit'e de bu sene bir olgunluk çökmüş. Hiç şakaya gelmiyor. Okuldan sevgilisi varmış. Özlemişmiş falan. Mevzu edicez ama devlet sırrı mübarek dokundurmuyor konuya. Aç Cahit'ten aşık Cahit'e evrilme aşamalarında canım kuzenim.
"Nazen kız benim sepetim doldu. Büyük ağacın gölgesinde biraz soluklansak mı?"
"Bugün hızlısın bakıyorum da Gül Hanım. Bana uyar. Soğuk bir ayran olsaydı hiç fena olmazdı."
"Onu da evde içeriz artık. Su ısınmamış al iç. Bu lastikler iyi kalite değilmiş. Kenardan yırtılacak gibi. Rengini pek sevdiydim."
"Bu marka burada yok. Hep bahçe, tarla işine koştuğumuzdan dayanıklı modellere gidiyoruz. Al sana kara lastik. Giy dur senelerce."
"Ama baksana şuna ne tatlı bir narçiçeği değil mi?"
"Dayanıksız ama. Azıcık süsünden feragat ediver be Gülüm. Tülbentini de attın başından hemen."
"Kayıp duruyor. Şöyle boynuma attım mı pek tarz olur valla."
"Modacı kızın hali başka olur tabi. Tarla modası hakkında ne düşünüyorsunuz Gül Mayruk Hanım?"
"Koyu renklerin rafa kalktığı, rengarenk tarlalar düşündüm bu sezon. Allar, morlar, sarılar, pembeler. Koleksiyonun adı da. Immm.... Gül Bahçesi."
"Kız sen neymişsin ya. İki dakikada isim bile verdin."
"Ne sandın kızım. Yaz, çiz, biç bizim işimiz."
Nazen'le benzer yönlerimiz olsa da onun esmer tenine tezat beyaz bir ten rengim var. Dünkü deniz sefamızdan geriye bronz bir Nazen ve kızarmış bir Gül olarak dönmek çok can sıkıcıydı. Pembe yanaklı bezbebeğe benzediğimi söyleyen Cahit'e de ayrı sinir oldum akşam. Bugün cildim sakinleşmiş kızarıklığıyla gençlik belirtisi parlaklığı ve ışıltısıyla daha bir güzel hissettiriyor. Birkaç iltifat alınca "Güzelim ben!" havalarına girivermek de huyum. Huyum kurusun. Hemen de dolduruşa gelirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönül Bahçem
Tiểu Thuyết ChungGönül bahçem derdi bana hep. Gülünce yüzünde güller açar derdi. Gönül hapishanesine nasıl dönüştüm bilemedim. Kalbimin kilidini açıp kapısını açık bıraktı sonra. Ona dair ne varsa saçıldı her yana. Sonra ben çok değiştim. Yoluma devam ettim. Çünkü d...