Hiç titredin mi sen severken? Öperken üşüdü mü dudakların?
Ya da buz kesti mi kolların sararken yari?
Ben dört mevsim sevdim.
Baharı yaşadım önce.
Çiçek açtım renk renk.
Sonra meyve verdim yazında sevdanın.
Yaprak döktüm güzünde.
Kışında karlar yağdı aşkıma.
Ben titredim severken.
Severken sevilmeyince çok üşüdüm.(Soul-of-ocean)
Karşılıklı bakışmamız sessiz ama uzun bir konuşmayı barındırır gibi takılı kaldı aramızda. Ortak bir fikri paylaşır gibi sıcak, samimi 'Seni anlıyorum' bakışına karşılık benden de bir minnet, bir teşekkürdü. Kızımın elini tutmak için uzandığında bakışlarıyla izin istedi bana döndürdüğü yüzüyle. Kafamı salladım adamın güven veren aurasına teslimiyeti seçerek. Kızımın elini adamın bacağından isteksizce çekip adamın büyük avcuna kayışına bakakaldım. İstikrarla diğer koluyla sarmaya devam ediyordu bir taraftan. Yüzündeki tebessüme eş neşeli sesi devreye girdiğinde kızımı tatlı tatlı ikna etmeye çalışan adam takdire şayandı. Kızım her an çözülebilir adamın bacağı azad olabilirdi belki. Tebessüm ettim yeniden.
"Bak prenses seninle bir anlaşma yapalım, ne dersin?"
"Naşıl aynaşma? Gidcen şen di mi?
Umut doldurduğu gözleriyle bana bakınca şaşırıp ne yapacağımı bilemedim. Adamın iyi niyetli hali ve sabrı biterse ve kabalaşırsa? Sonuçta hiç tanımadığımız bir adamı yolundan alıkoyuyoruz.
" Anne gidmeşin. O üpermen bişi koyur."
"Hayır prenses gitmiyorum. Ama birlikte bir yere gidebiliriz."
Çöktüğü yerden etrafına bakınan adam bir şey arar gibiydi. Yaklaşıp omuzlarından tuttuğum, kendime çekmeye çalıştığım kızım; adamla aramızdaki mesafeyi en aza indirmişti. Çok yakın hatta temiz, çarpıcı kokusunu duyacak kadar yakın. Köşeli erkeksi çenesi ve konuştukça görünen bembeyaz dişleri görüş alanımı kaplamıştı. Kızım gibi benim de adama sarılasım gelmedi değil. 'Hadi süpermen koru bizi.'
"Tamam bebeğim bir dinle bu süper amcayı. Pardon ben de süpere bağladım ama."
"Sorun değil ben Johann. Johann Moreau."
Elini uzatan adamın ismini söylerken büründüğü farklı hava, dilinin ağzının içinde devinimi garip şekilde seksiydi. Adamın kendine has bir tarzı olduğunu düşündüren değişik bir diksiyonu vardı ve çok uzun zamandır etkilendiğim ilk erkek olabilirdi. Ellerimizin temasıyla birazdan twister oynarmışcasına birbirimize dolanma ihtimalimiz kaçınılmazdı. Bir yandan kızım bir yandan ben, çöz çözebilirsen.
"Memnun oldum bay Johann. Ben de Gül. Bu küçük hanım da Umut."
"Ben de memnun oldum Gül Hanım. Ne dersin Prenses birlikte bir yerde birer dondurma yer miyiz? Hazır isimlerimizi de öğrenmişken."
"Şeyy, biz sizi yolunuzdan alıkoymasak. Umut da ikna olur şimdi. Değil mi Umut? Hadi kızım bırak amcanın bacağını."
"Anne onun adı Jon'muş. Doyduyma yicez biş. Üpey Jon'la uşcaz şimdi. Şende şırtına bin."
"Ahh, evet uçmak güzel olurdu ama pelerinimi evde unutmuşum Prenses. Ama kollarım da uçma etkisi yaratır. İstersen deneyebiliriz ha, ne dersin? Hem inan bana böylesi daha konforlu."
Bu adam bir melek falan mı acaba? Cennetten marketin önüne düşmüş, anında kızıma denk gelmiş olmalı. Yok eğer değilse ya evliya ya psikologdur. Şu an gözlerimden hayranlık fışkırmıyordur umarım. Kızım ikna olmuş adamın kollarına tünemiş bile. Çok hızlı kaynaşmadık mı Johann? Ahh Umut ah ne yapacağım ben seninle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönül Bahçem
Ficción GeneralGönül bahçem derdi bana hep. Gülünce yüzünde güller açar derdi. Gönül hapishanesine nasıl dönüştüm bilemedim. Kalbimin kilidini açıp kapısını açık bıraktı sonra. Ona dair ne varsa saçıldı her yana. Sonra ben çok değiştim. Yoluma devam ettim. Çünkü d...