Kainat belirsizlik midir yoksa sayılar mı?
Jojo Gomez gün geçtikçe daha da mı güzelleşiyor?
Aç mıyım?
Acaba bu tavan yıkılıp üzerime düşse ne olur?
Yukarıdaki sorulardan sadece birinin cevabını biliyordum. Açtım. Buzdolabının altını üstüne getirmek istiyordum ve beni tutan kimse yoktu. Mutfağa gidip içinde güzel şeyler olmasını umduğum buz dolabını açtım. En alt rafın köşesinde duran pastayı görünce bir çocuk kadar mutlu olmuştum. Konu pasta olunca altı yaşındaki bir çocuğa benzemek umrumda bile değildi.
Sabah kahvaltım olarak nitelendirdiğim pastamı alıp balkona çıkacaktım ki evin içinde koşturan Jeongin'i fark ettim. Atında kotu üstünde pijaması vardı. Kolidorda ileri geri koşuyordu.
"Bir şey mi oldu?" diye sordum.
"Telofonumu bulamıyorum..."
"Çünkü mutfakta." dedim ve tezgahın üzerine savrulmuş telefonu ona uzattım. "Kahvaltı yapsaydın keşke."
Telefonu elimden kaptığı gibi kapıya gitti. "Arkadaşım ilerideki dairelerden birine taşınıyor. Bende yardıma gideyim dedim."
"Anladım, bir şeye ihtiyacınız olursa beni ara ben de gelirim." dediğimde başını aşağı yukarı sallayıp çıktı.
Yapacak bir şey kalmayınca balkona çıkıp pastamı yemeye başladım. Pastayı yemek yerine resmen saldırmıştım. Bundan dolayı kahvaltım hızlı bitmişti. Felix, Hyunjin ve Chris Hyung daha yeni uyanmışlardı. Üçünün de saçları kuş yuvasına dönmüştü.
Az sonra yaşanacak olan duş kavgasını izlemektense yürüyüşe çıkmaya karar verdim. Odama gidip altımı değiştirdim ve kulaklığımı -gordion düğümüne dönüşmemesini dileyerek- cebime attım. Dışarı çıkacağımı diğerlerine kısaca söyleyip ayakabılarımı giydim. Bağcıklarım açılmasın diye çift düğüm yaptım. Herhangi bir şeyi unutmadığıma emin olduktan sonra kapıyı kapayıp yürümeye başladım.
Güneş bulutların ardından yeryüzünü selamlıyor, düzensiz aralıklarla esen rüzgar, beraberinde çiçeklerin kokusunu getiriyordu demek isterdim ama öyle bir şey yoktu. Ayağımın ucundaki taşa tekme atarak ilerliyordum. Havada güneş falan da yoktu. Kulaklığımın da teki bozulmuştu. Tam eve geri dönecekken kendisinden daha ağır olan kutularla uğraşan Jeongin'i gördüm. Yanına gidip kutunun diğer ucunu tuttum ve yere koymasına yardım ettim.
"Hyung?" beni gördüğüne şaşırmıştı.
"Efendim?"
"Nereden buldun burayı?"
"Yürüyüşe çıkmıştım, denk geldi. Yardım edeyim mi?" diye sordum.
"Yok ya baya hallettik." dediğinde kamyonunun yarısı hala kutularla doluydu ve iki kişi daha olmasına rağmen yorulacaklarmış gibi hissediyordum. Bügün yapacak hiçbir şeyim yoktu. En azından birilerine yardım edebilirdim. "Emin misin Jeongin. Çünkü hala baya koli var."
Jeongin derin bir nefes aldı ve kutulara baktı. "Aslında birkaç koliyi taşımama yardım edebilirsin." dedi ve gülümsedi. Sonrasında kolileri eve taşımaya başladık. Eve taşınan kızla yani Jeongin'in arkadaşıyla tanışmıştım. Kız çok sevecen, samimi ve cıvıl cıvıl biriydi. Dinlenmek için ara verdiğimizde apartmanın küçük bahçesine geçip limonata içiyorduk. Ben isminin Yujin olduğunu öğrendiğim kızla konuşurken Jeongin konuşmaya pek dahil olmuyordu hatta bir ara yüzü kireç gibiydi ama ne zaman sorsam bir şeyinin olmadığını söylüyordu.
Limonatamı bitirdiğim anda Jisung aramaya başladı. Diğerlerini rahatsız etmemek için bahçenin diğer tarafına geçtim ve telefonu açtım.
"Günaydın sevgilim."
"Sana da günaydın sevgilim."
"Yarın için planın var mı? Küçük bir şey söyleyip duşa gireceğim. " diye sorduğunda heyecanlandım.
"Yok..."
"Ama artık var. Bizimkilerle topluca paintball oynamaya gidelim diyoruz. Hem ağaçlık alanda olacağız. Birlikte bir yere kaçsak kimse bizi görmez." dedi. Uzun zamandır gitmek istiyordum ama hiçbir zaman denk gelmediği için gidememiştim. Ayrıca son cümlesindeki ses tonuna az da olsa gülesim gelmişti.
"Ben hepinizi vurduktan sonra düşünürüz onu."
"O zaman sen ilk olarak kimden başlayacağını düşün bebeğim, ben de duşa gireyim." dedi. Sonra da vedaştık ve telefonu kapadım.
Son 3-4 koliye yardım etmeye giderken paintball için mi, güleryüzlü bir insan olduğum için mi yoksa bana bebeğim dediği için mi gülümsüyordum bilmiyorum.
Yanlarına gittikten sonra iki koli daha aldım ve bıraktığımda tüm iş bitmişti. Yujin bize tekrardan teşekkür etti. Yemeğe kalmamızı istediğinde ikimiz de reddetmek zorunda kaldık çünkü eve gidip dinlenmek daha cazip geliyordu.
Evden ayrılacakken kapının önündeki küçük bir kolinin kapağının açıldığını ve içindeki bir fotoğrafın yere düştüğünü fark ettim. Kaybolmaması için kutuya geri koyacakken bir anda nefesim kesildi ve başıma büyük bir ağrı saplandı.
Kutunun içi Yujin ve Jisung'un uçları yakılmış fotoğraflarıyla doluydu.
~🍀~
Bu bölüm hiç içime sinmedi. Bu aralar o kadar ruhsuzum ki hiçbir şey yapasım gelmiyor.
Patates çuvalı benden daha yararlı pdöslödldöd
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Am Blue × Minsung
FanfictionDaracık bir sokağın onu aşık olacağı adama götüreceğini tahmin bile edemezdi. ×Minsung, Changlix, Hyunin, Chan x Allen× Not: Woojin, Cravity - Allen ile değiştirilmiştir. (Allen 99lu olsa bile kurguda Hyung olarak geçiyor o kadarını da düzeltemedim...