✭9

3.6K 428 180
                                    

Günler birbirini kovalarken iki arkadaş grubu olarak iyi anlaşmaya başlamıştık. Birbirimizi çok iyi tanıyor olmasak bile fazlasıyla ortak noktamız vardı. Özelikle de aramızda sevgili olanlar -bu kısıma ben dahil değilim- vardı. Bazı zamanlar ortamın vıcıklaşma yüzdesi artınca Seungmin'le birbirimize bakıp kusma taklidi yapıyorduk.

Bunların hepsi bir yana Jisung ile arkadaşça konuşmaya devam ediyordum. O gün yaptığı şeyin konusunu ikimizde de açmıyorduk. Ayrıca daha yaşımı bilmediği için Hyung deme ihtiyacı da hissetmiyordu. Bu benim işime gelirdi çünkü hoşlandığım çocuğun bana Hyung demesi pek de seveceğim bir şey değildi.

Bugün onların evinde toplanmaya karar vermiştik. Seungmin ile sohbet ederek lafın arasından Jisung ile aynı odayı paylaştığını öğrenmiştim. Normalde Changbin ile Seungmin aynı odada kalıyormuş ama çok bağırıştıkları için plan değişikliği yapmışlar.

Şimdi ise bir film izlemeye çalışıyorduk. Kenardaki ikili koltuğa geçtiğim için bacaklarımı rahatça uzatabiliyordum. Film bir aksiyon filmiydi fakat açık saçık sahneleri vardı. Hyunjin'in seçtiğini bildiğim için pek de şaşırmamıştım. Saat gecenin üçüydü ve çok fena uykum gelmişti. Bazen filmin sesi boğuklaşıyor gözlerim istemsizce kapanıyordu ama yine filmden gelen patlama sesleriyle irkiliyordum. Tuvalete gitmem gerekiyordu ama yerimden kalkacak gücü kendimde bulamıyordum.

Koltuktan kalkıp kalkmamak arasında kaldığım bir dakikanın ardından ayağa kalktım ve en yakında oturan Allen Hyung'a tuvaletin yerini sordum. Ardından kolidorun en sonunda sağda olan kapıyı bulmak için salondan ayrıldım. Duvarların gazabına uğrayan televizyon sesi artık çok düşük bir volümdeydi. Aradığım kapıyı bulduğumda içeri girip işimi hallettim, ellerimi ve yüzümü yıkayıp çıktığım zaman tam karşımdaki "İÇERİDE SİNCAP VAR" tablosu olan kapı dikkatimi çekti. Bir süre kapıyla bakıştıktan sonra tam gitmek üzerindeyken duraksadım. İçimde yapma diye haykıran sesi bir balyozla susturmak istesem bile bu mümkün değildi. Bu sese rağmen kapının kolunu kavradım. Küçük bir tık ve kapı gıcırtısı sesinin tüm kolidoru doldurmasına izin verdim. İnsanların özeli olduğunu, birinin odasına izinsiz girilmeyeceğimi yaklaşık ilkokuldan beri biliyordum.

Olan olmuştu kapıyı açmıştım bile.

Karşımda düşündüğümden daha düzgün bir oda duruyordu. Bir yatak cam kenarında diğeri ise duvar kenarındaydı. Hangisinin kime ait olduğunu bilmiyordum. Odanın içine biraz daha ilerlediğimde yataklardan birinin yanındaki sehpanın üzerinde Jisung ve abisinin -stalk sayesinde abisinin yüzünü biliyordum- fotoğrafı duruyordu.

Eskitme süsü verilmiş tahta çerçeveyi aldım ve içindeki fotoğrafı incelemeye başladım. Çok yakın bir zamanda çekilmediği belliydi. Fotoğrafın kenarları kırışmıştı, ikisi de şimdikine kıyasla daha küçük duruyordu. Yan yana piknik örtüsünün üzerine oturmuşlardı. Oyun oynamaktan yeni döndükleri ellerindeki toptan ve tişörtlerindeki çamurdan belliydi.

"Hey."

Duyduğum sesle sıçradım. Korkuyla arkamı döndüğümde Allen Hyung ile göz göze geldik. "Lavabo'yu arıyordum."

"Ben de seni arıyordum Minho." dedi ve gülümseyerek yanıma geldi. Şu an oldukça korkuyordum. Kendimi baksır giymeden dışarı çıkmış gibi hissediyordum.

"Korkmana gerek yok yemeyeceğim seni." sesinin oldukça sakin olması beni daha da geriyordu. Aslında tam tersi olması gerekmez miydi.

Yanıma geldi ve yatağa oturup yanına geçmem için yorganı patpatladı. Hiçbir şey demeden yanına geçmiştim. Zaten diyecek bir şeyim de yoktu. Imm, ben Jisung'tan hoşlanıyorum. Burasının onun odası olduğunu gördüğümde de girmek istedim falan mı demeliydim?

"Minho biraz konuşsak?" başımı salladığımda devam etti. "Jisung'dan hoşlandığını biliyorum."

Aniden gelen cümleyle kalbim patlamaya hazır bir bomba gibi ciğerlerimi sıkıştırdı. Kalbin görevi buydu. Duygulara göre düzeni kayardı ama bu sefer karnım da ağrımaya başlamıştı. Vücudum vereceği tepkileri karıştırır hale gelmişti. ''Hyung ama..." Cümlemin devamını getirememiştim. Gerek olduğunu da zannetmiyordum.

"Bence sevgini içinde yaşamayı bırakmalısın." Ayağa kalktı ve saçını düzeltti. "Neyse ben de salona geçeyim filmin sonunu kaçırmak istemiyorum." dedikten sonra kapıya yöneldiğinde ben yatakta oturmuş olanları anlamaya çalışıyordum. "Minho... Ayrıca tuvalet şurada." arkasını dönüp kapısı kapalı salona doğru giderken hızla yataktan kalktım ve onu durdurdum. "Hyung, Jisung'la mı konuştun?"

"Eğer Jisung Minho'yla mı konuştun diye sorsaydı ne cevap vermemi isterdin?"

🍀🍀🍀

Nazikçe havada süzülen kahve kokusuyla gözlerimi açtım. Uyanana kadar uyuduğumun bile farkında değildim. Renkleri ve nesneleri yavaş yavaş ayırt etmeye başlarken üzerimdeki turuncu pike ve başımın altındaki yumuşak yastık dikkatimi çekti. Bunları aldığımı hatırlamıyordum.

Pencereden içeri gelen güneşle gözlerimi kıstım. Koltukta doğrulurken yanımdaki kanepede pikeyi kafasına kadar çeken biri vardı. Küçük adımlarla kanepeye doğru gidip kim olduğuna bakmak için pikeyi yavaşça kaldırdım. Yastığın üzerine darmadağın sarı saçları gördüğümde pikeyi geri bıraktım. Tam bu sırada pike hareket etti ve altından Changbin çıktı. Bir anda beynim hata vermeye başlamıştı. O kanepeye ikisinin birlikte yatması imkansızdı, fizik kurallarına aykırıydı. "Günaydın Minho Hyung."

"Günaydın, Felix'le oraya nasıl sığdınız siz?"

"Onun karnının üstüne yattım. İyi ki de öyle yapmışım. Çok rahattı." diyip Felix'in yanağını öptü. Saliseler geçmeden Felix uyandı ve kolunu hareket ettirmeye çalışınca kısık sesle inledi. "Sikeyim, götüm dışında her tarafım ağrıyor."

"Sana da günaydın Felix. Bu arada pike için teşekkür ederim." dediğimde Changbin parmağıyla kolidor kapısını gösterdi. "Teşekkür edeceksen Jisung'a et. Akşamki tüm yastık pike olayını o halletti. Hepimiz sızıp gitmişiz."

~🍀~


I Am Blue × MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin