Minho'nun söylediği şarkı = Troye Sivan, Alex Hope - BLUE (Dinlemeniz şiddetle tavsiye edilir!)
"Evet arkadaşlar anladık sevgilisiniz ve öpüşebiliyorsunuz." dedi Seungmin bıkkın bir sesle. Sevgilisi olmayan tek kişi olarak kaldığı için en küçük yakınlaşmalara bile gelmiyordu. Aslında yakışıklı çocuktu istese talibi çoktu ama o, karşı tarafın değil iki tarafın da sevdiği bir ilişki istiyordu.
Fakat ne olursa olsun kimse beni sevgilime doğdum günü öpücüğü vermekten alıkoyamazdı.
Bugün Jisung'un yarınsa Felix'in doğum günüydü. Bunu kutlamak için gece yarısında pasta kesecektik. Bu şekilde ikisinin doğum günü eşit bir şekilde kutlayabiliridik. Tabi ki de bunun öncesinde karaokedeydik. Sadece pastayla kutlamak pek de cazip gelmemişti.
Sesimin çok da güzel olduğunu düşünmüyordum ama kulak tırmalayıcı da değildi. Bu yüzden şu an çekinmiyordum. Sadece Jisung'un beni ilk defa şarkı söylerken duyacak olması biraz heyecanlandırıyordu. Aslında burada Jeongin dışındaki herkes beni ilk defa dinleyecekti.
Jeongin beni banyoda konser verirken basmıştı. Hatırlamak istediğim bir anı sayılmaz.
"Mikrofonu ilk olarak kim almak ister?" diye sordu Allen Hyung.
"Ben." diyerek mikrofonun üzerine atladı Felix. Bu çocuğun solduğu havada veya içtiği suda farklı bir şey olmalıydı. Bir insan bu kadar hareketli olamaz.
Evet, işte o dakikadan sonra biz biz değildik. Herkes bağırıyor, anırıyor ve şarkı söylüyordu. Favori partım Hyunjin ve Allen Hyung'un birlikte Who's your mama? söylemesiydi. Changbin'in rapiyse fizik kurallarını ağlatacak boyuttaydı. Rap yaparak ışık hızına ulaşan birini ilk defa görmüştüm. Chris Hyung ve Jisung Shoot me söylerken Seungmin kedini tutamayıp yerde sürünmeye başlamıştı. Day6 posterlerine sarılıp ağlayan birinden ne bekleyebilirsiniz ki? Ben ise Felix'le birlikte Likey söylemiştim. Neden bunu yapmıştım bilmiyorum. Sadece çok eğlenceliydi. Felix ise tüm seme kişiliğini kapının arkasında bırakmış gibiydi. Şarkıyı söylerken yarısında Jeongin de dayanamamış ve bizimle birlikte söylemişti.
İçimizdeki tüm enerjiyi attıktan sonra herkesin sakinleştiği ana gelmiştik. Artık seçilen şarkılar biraz daha yavaş ve romantikti.
Mikrofonu elime alıp ilk sözcükleri söylediğimde Jisung ile göz göze geldik. Bana çok güzel bakıyordu. Şaşkındı ama bir yandan da huzurlu, aşk dolu, belki de biraz sevimli... Şaşıracağını düşünmüştüm ama bu bakışları hiç hayal etmemiştim.
Söylediğim şarkı çok sevdiğim bir parçaydı. Ne zaman dinlesem rahatladığımı ve yumuşadığımı hissederdim.
Bana kalırsa mavi eşsiz bir renkti. Huzuru, sadakati, güveni temsil ederdi. Sonsuz hissettirirdi. Bazen mutlu ederdi bazen ağlatırdı ama ne olursa olsun ona arkanızı dönüp gidemezsiniz. Hayat gibiydi, görmezden gelemezdiniz. Bazen susarken attığınız çığlığınız olurdu. Rahat hissettirirdi. Maviyi bilmek için görmek gerekmiyordu. Onu döktüğünüz bir gözyaşında hissedebiliyordunuz. Özel hissettirirdi. Sadece kendiniz olmanız gerektiğini söylerdi. Kabul görmek için değişmemeniz gerektiğini, attığınız her bir adımda kendi imzanızı taşıdığınız sürece güçlü olabileceğinizi öğretirdi.
Maviyi sevmek kolaydı ama mavi olmak zordu.
Şarkıyı bitirdikten sonra mikrofonu Jeongin'e uzatıp Jisung'un yanına geçtim.
"Bana sesim çok da güzel değil demiştin. Sen büyük bir yalancısın Lee Minho."
"En azından şirin bir yalancıyım." yanağına küçük bir öpücük kondurdum ve başımı dizlerine yasladım.
Başımı okşamaya başladığında güldüğünü fark etmiştim. İşte Lee Minho etkisi budur.
Benden sonra herkes sırasıyla çıkıp seçtiği parçayı söylemişti. Dikkatimi çeken şey ise hepimizin sesinin güzel olmasıydı. Özelliklede Felix ve Hyunjin'i ağzım açık dinlemiştim. Beni en çok şaşırtan onlardı.
Karaoke'ye ilk gelişim değildi ama en çok eğlendiğim buydu. Hem stres atmıştım hem de çılgınlar gibi şarkı söylemiştim.
Gece yarısına bir saat kala oradan çıkıp eve doğru yürümeye başladık. Karaoke yaptığımız yerin sahibi Allen Hyung'un bir tanıdığı olduğu için geç saatlere kadar kalmamıza izin vermişti.
Eve gittiğimiz gibi -daha büyük olduğu için bizimkine gitmiştik-. Pastaları dolaptan çıkarıp iki ayrı tabağa yerleştirdim. Mumları çekmeceden alıp üzerilerine koydum. Gece yarısına sadece dakikalar kalmıştı.
"Hazırladım." diye salondakilere seslendim ve pastaları salona taşıdım. Changbin ise içkileri bir tepsiye dizip benim ardımdan salona gelmişti. Pastaları masaya koyup mumlarını yaktım. Sağda Jisung solda Felix duruyordu. Chris Hyung hemen karşılarında telefonunun kamerasını açmıştı.
"Hadi bir dilek tutun." dedi Jeongin heyecanla.
İkisi de bir süre ne dileyeceklerini düşündükten sonra pastalara eğildiler ve tam gece yarısında mumları üflediler. Jisung mumların hepsini söndürdüğü anda beni kendine çekip dudaklarıma yapışmıştı. Herkesten "Oooo" sesleri geliyordu.
Ani öpücükten ayrıldığımızda nefes nefese olan Changbin ve Felix çiftini görmeyi beklemiyordum. Bize baktığımda biz de nefes nefeseydik. Dördümüzün de dudakları kızarmıştı. Tanrım, bu hangi diziden bir parça?
Sonra hepimizi içkilerimizden birer yudum aldık. Yudumlar bardak oldu, bardaklar şişe oldu. Gecenin sonunda ayık olan kimse kalmadı.
Sabah halının üzerimde uyandığımda hatırladığım her şey parça parçaydı. Tek nefeste ne kadar içebilirsin yarışması, Felix'in büyük bir dilim pastayı tek seferde yemesi ve Jisung'un Changbin'in hediyesi olan kaka şapkasıyla yaptığı dansı...
~🍀~
Şarkılar da şuraya bırakayım:
Şunları koyarken neden bu kadar zorladım?!? Neyse... Ayrıca açıklama ihtiyacı hissettim, bu kurguda seme olan kişi Jisung. Çok fazla seme Jisung kurgusu olmadığı için garip geliyor olabilir ama öyle pdçdpödşdöd.
Sonraki bölümü yazmaya başlamadım ama şimdiden çok duygulanacağımı hissediyorum. Shit :')
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Am Blue × Minsung
FanfictionDaracık bir sokağın onu aşık olacağı adama götüreceğini tahmin bile edemezdi. ×Minsung, Changlix, Hyunin, Chan x Allen× Not: Woojin, Cravity - Allen ile değiştirilmiştir. (Allen 99lu olsa bile kurguda Hyung olarak geçiyor o kadarını da düzeltemedim...