1. BÖLÜM

5.4K 113 3
                                    

"Ulya? Kalk hadi hastaneye. "
Hergün sürekli hastaneye giderken kaldırıyordu Nefes. Eğer böyle bir arkadaşınız varsa, alarm kurmanıza gerek yoktu. Çünkü o hergün sizi uyandırıyordu.
Biz üniversiteden mezun olalı 1 hafta olmuştu. Ve ilk defa hastaneye gidiyorduk. O yüzden hepimiz heyecanlıydık, denilemez. Yani benim için.
Annem öldürüleli uzun zaman olmuştu. Annemi öldüren kişiyi tanıyor gibiydim. Ama şansıma tüküreyim ki, oda karanlık olduğu için o kişiyi tanıyamamıştım. Yanında bir kişi daha vardı ve onun sinsi sinsi gülüşlerini yine tanıyor gibiydim.
Neden heyecanlı değilim? Çünkü annemin en son çalıştığı hastaneye gönderildim. Şans diye buna denir. Şimdi annemi hatırlayarak hastalarımı unutacağım.
Ama en azından Nefes ve Erdem'in de aynı hastaneye gönderildiği için mutluydum. Ne zaman ihtiyacım olsa, onlar bana yardım ederdi. Hastanede de aynı şeyleri yaparlardı bana.
Üniversite zamanında tatilken hep çalışmıştık. Para falan hiç harcamıyorduk. Biraz biraz alıp ev ihtiyaçlarını karşılıyorduk.
Mezun olunca bir ev tuttuk ve eşyalarınıda aldık. Yani, o kadar sene köpek gibi çalışmışız. Tabiki de bu yüzden. Yoksa biz nasıl ev ve eşya alacaktık ? Havadan tutup mu? Ve sonunda hastaneye gideceğimiz gün geldi.
Hepimiz aynı evde yaşıyorduk ve mutluyduk.
Dediğim gibi , Nefes benim insani alarmımdı ve beni sürekli o uyandırırdı.
Kalktığımda hemen yüzümü yıkadım. Mavi boy friend kot pantolonumu giyip, siyah kazağımı giydim. Hemen mutfağa gidip kahvaltıda Nefes'e yardım ettim. Hemen kahvaltı yapıp Erdem'in arabasına bindik. Erdem'in mezun olduğu için üniversiteden, ona hediye verilen araba. Hem ben bu durumdan memnundum. Otobüse binerek zaman kaybından başka birşey yapmayacaktık. Hastaneye geldiğimizde tuhaf hissettim kendimi. Annem burada çalışmıştı ve onu hatırlamamak elde değildi. Nefes kolumu okşadı ve bende ona tebbesümle baktım. Erdem hadi gidelim işareti yapınca Erdem ve Nefes heyecanla, ben ise hüzünle hastaneye girdim.
Burası çok büyük bir hastaneydi. Geniş koridorları vardı. Hastanenin tam ortasında yapay küçük bir şelale vardı.
Yeni asistanların nereye doğru gideceği bilgisini danışmadan aldık. İlk önce soyunma odasına gidecek, sonra konferans salonun oraya toplanacaktık.
Üstümüzü hemen giyinmek için asistan odasına gittik. Üstümüzü giyerken Erdem başladı konuşmaya.
" Kızlar, varya. Şu kıyafetleri giyince kendimi büyük bir doktor gibi sanıcam. Hastalara böylede bir giriş yapacağım. Harika olacak. Merhaba ben Dr. Erdem Gülen. Şimdi sorununuz nedir? Nasıl güzel mi? " diyerek bize baktı. Tam ağızımı açacakken Nefes konuşmaya başladı.
" Evet Erdem, süper bir giriş. Bende ardından böyle geleyim. Bende Erdem'in sevgilisiyim. Bende bu arada, Dr. Nefes Güneş. Harika ama. Ha? Erdem daha ilk günden hastaneden attırtacaksın değil mi? "
" Yok Nefes. " dedim bende. Sonra devam ettim.
"Bende şöyle gelirim. Bende bunların Bff'leri. Dr. Ulya Yüzgeş. Harika bu ama. Sonra topluca bir hastaneden atılırız. "
" Yani işimiz bu. " dedik. Tam çıkacakken şok olduk. Çünkü...
Azra ATALAY oradaydı. Ve birisine birşey söyleyip buraya geldi.
" Ne var? Niye öyle bakıyorsunuz?" diyip asistan odasına gitti. Erdem , Nefes ve ben hâlâ şokumuzu atlatamamıştık.
" Ya, bu kızın ne işi var burada?" dedi Erdem. Nefes korkulu gözlerle Erdem'in elini sıkıyordu. Kız resmen korkudan titriyordu. Bende birşey diyemedim. Bende hâlâ şokun etkisindeydim. Harbi, bu kızın burada ne işi vardı ? Anlaşıldı, bizim bu hastanede yine başımıza gelmeyen kalmayacak. Off, şimdi annemi mi düşüneyim, hastalarımı mı, yoksa Azra'yı mı?
" Kesin babası buraya gettirtmiştir. İşin içinde iş olmalı. "
" Aynen Uli. "
Hemen bunları düşünmeden konferans salonuna indik. Koltuklara oturduk. Sonra çok yakışıklı bir adam geldi. Herhalde bu bizim hocamızdı.
Boynuna kadar uzanan sakallar...
Siyah saç...
Ela göz...
Konuşmaya başladı. Hiçbir şey umrumda değildi. Ama o adamı çok hayranca izliyor ve dinliyordum. O adamdan gözlerimi alamıyordum. Birden salonda bir sessizlik oluştu. Çünkü Azra geç kalmıştı. Neden acaba? Aynı zamanda tuhaf şekilde adam hiçbir şey demedi. Ve inat olması gerek ki, bizim önümüze oturdu.
Nedense o adama etkileyici bir şekilde bakıyordu. Adamın gözleri bir Azra'ya bakıyordu bir de bana. Bana korkulu gözlerle bakıyordu. Azra'ya sinirli bir şekilde.
" Merhaba, ben Dr. Kutay Yerseven. Sizin asistan hocanızım. Ben hiç bir şekilde hasta kaybetmedim. Ve sizide böyle yetiştirmeyi umut ediyorum. Ancak sizinde bazı özelliklerinizide çeki düzen vermeniz lazım. Mesela kan korkusu. Eğer kandan korkacaksınız, doktor olmamanız gerekir. O yüzden bu korkunuzu yenmeniz gerekir. " dedi. Ve gözleri benimkiyle buluştu. Hemen gözlerimi kaçırdım Kutay hocadan.
" Bu seni mi dikizliyor? Anlamadım gitti." dedi Nefes.
"Ama nedense korkuyor." dedim.
Ve yine Kutay hocayı dinlemeye devam ettim.
" Dosyalarınızı şimdi vereceğim. Fakat sürekli toplanıp burada vermeyeceğim elbette. Asistan katımızda buluşup, her sabah orada toplanacağız. Evet. Şimdi Erdem Gülen? "
Erdem bize bakarak " Benim hocam." dedi. Kendinden emin görünüyordu şimdiden.
" Sen ha. Tamam sen 345 numaralı Aden Tuz'a bakacaksın. Beyin kanaması vakası. Ameliyattan sonra onu kontrol edeceksin. Beyin cerrahi doktorumuz Cevdet bey size yardım edecek. Dosyanı alıp gidebilirsin. " dedi. Erdem bize görev başlar bakışları atıp dosyasını atıp gitti.
" Selda Mender ve Nefes Güneş. " dedi Kutay hoca.
" Siz acilde görevlisiniz. Hemşirelere yardım edeceksiniz. " dedi ve Nefes hiçbir şey demeden Selda ile acile gitti.
Kutay hoca sinirle Azra'ya baktı.
" Yaman Deniz ve Azra Atalay." dedi.
" Evet Kutay...yani hocam?"
Bu Azra neden Kutay hocaya böyle seslenmişti ki? Tuhaf...tuhaf...hemde çok...
"Sizde muayenede görevlisiniz. Dosyalarınız. Gidebilirsiniz." dedi Kutay Hoca. Azra sinirle Yaman'ı aldırış etmeden gitti. Sonunda bana gelmişti. Gözlerimiz birbiriyle buluştu. Bana bir hüzünle ama anlayamadığım şekilde heyecanla bakıyordu.
" Ulya Yüzgeş..." dedi. Bana bende direk evet bakışlarımı atarak ayağa kalktım.
"365 numaralı odadaki hastadan sen sorumlusun. Bende sonra geliceğim dosyanı alıp gidebilirsin. " dedi. Bende hemen dosyamı aldım. Tam çıkarken arkamı döndüm ve ona baktım. Eşyalarını topluyordu. Acaba bu Kutay Hoca annemi tanıyor muydu ?
" Hocam? " dediğim an bana baktı.
" Efendim?"
" Annemi tanıyor musunuz? "
Sustu. Gözleri doldu.
Yoksa annemi tanıyor muydu bu adam? Neden gözleri dolmuştu ki? Annemin ölümünü mü biliyordu?
" Tanıyorum. Ama lütfen hastanın yanına gider misin?" diyebildi sadece. Sonra eşyalarını alıp dışarı çıktı.
Ben sadece arkasından bakakaldım. Bundan sonra annemi hatırlamak yok. Ve hatırlatmakta...
Direk ilk hastamın yanına gittim. İlk hastam 5 yaşındaki Fidan'dı. Heyecanla bana bakıyordu. Karın ağrısına rağmen böyle mutlu olması gerçekten tuhaftı.
" Merhaba şikayetimiz nedir?" diye başladım. Her doktor böyleydi ve bende böyle olmalıydım.
" Merhaba, bizim Fidan'ın karnı çok ağrıyor. Hiç durduramadık. Ağrı kesici verdi doktor. Hemen gönderdi bizi. İlacı kullandık. Ama, hiçbir işe yaramıyor. Bize yardım edin." dedi annesi. Acaba tahlil yapmışlar mıydı? Bir soralım bakalım.
" Fidan'a tahlil yaptılar mı ?"
" Hayır. Hiçbir tahlil yapmadan ilaçla gönderdiler bizi. " dedi annesi Fidan'nın saçlarıyla oynayarak. Ne kadar duyarsız doktorlar var. Hiçbirşey demeden ilaç yazıp gönderiyorlar. Ne kadar kolaymış ya!
" Tamam, ben bir Fidan'ı muayene edeyim." dedim.
Ve karnına hafif şekilde vurmaya başladım. Sonunda korktuğum yere gelince, ağrıyor bakışları attı Fidan.
"Tamam. Emin olmak için kan tahlili yapmamız lazım. " dedim. Çünkü Fidan apandisti patlamış olabirdi.
" Ama kan tahlilinden tam belli olmaz. Eğer kan tahlilinden belli olmazsa, ultrasondan bakalım." dedim.
" Tabi. Siz nasıl isterseniz."
" Eğer Fidan'ın karın ağrısı artarsa, beni çağırın. " dedim. Apandistin hayati bir tehlikesi vardı sonuçta.
Gülümseyerek dışarı çıktım. Fidan için kan tahlili ve ultrason istedim. Hemşire hemen yapacağını söyleyerek malzemeleri hazırlamaya gitti.
Bende hemen diğer hemşireden yeni hasta dosyasını aldım. Ve yeni hastamın yanına gittim. Bakalım kimdi bu yeni hastamız?
Hastam 16 yaşında bir hastaydı. Yüzü bembeyaz olmuştu. Büyük bir ihtimalle köyde yaşıyorlardı.
" Merhaba şikayetimiz neydi?"
" Merhaba, abla. Midem bulanıyor sürekli kusuyorum. Kasık ağrılarım çok var. Kendimi halsiz hissediyorum. " dedi. Yok ya, bu kız bu yaşında hamile olamaz değil mi?
" Tamam. Ayla, değil mi adın? " dedim. Evet, bakışları attı bana. Hemen annesine dönüp " Kan tahlili yaptıktan sonra konuşalım Ülkü hanım." diyerek tebbesümle çıktım.
Hemen Ayla için kan testi istedim. Ve hemen Fidan'ın sonuçlarını almaya gittim.
Hemen Fidan'ın yattığı odaya gittim. Gülümseyerek sonuçlara baktım.
" Sonuçlar temiz, o zaman ultrasonla bakacağız. " dedim. Fidan'da gülümsedi.
" Ya şimdi benim içimi mi göreceğiz?" dedi gülerek.
" Evet, karnının içini görrceğiz." dedim kahkaha atarak. O da kahkaha atmaya başladı.
" Biraz sonra halledeceğiz. Bir sorun olursa haber verin. " dedim. Sonra dışarı çıktım.
Hemşireye ultrason için bilgiler verdim ve getirmesini istedim. Sonra öğle molama çıktım.
Azra kimseyle yemiyordu, tek başıma oturuyordu. Hiç onu kafama takmadan Nefes ve Erdem'in yanına geçtim.
"Uli günün nasıldı?" dedi Erdem.
Valla Erdem, harikaydı. İlaç yazıp gönderdim. Allahım ya...
"Harikaydı."
" Benim hasta manyamış." dedi Erdem. Biz Nefes ile birbirimize bakarak, neden, dercesine baktık.
"Espri manyağı. Adam beyin ameliyatı geçirmiş, velet espirileri yapıyor. "
" Ne diyor ki?" dedi Nefes.
" Nefes bak Kutay hoca senin Cem'in yanına oturtmasın."
"Hangi Cem'in ya? "
" Sivilcemin."
"Ha, çok komik Erdem." dedi Nefes. Gözlerini devirdi Erdem'e.
"Adam baya espirili."dedim gülerek. Hangi Cem'in , sivilcemin. Hahah! Ne komik. Tam bir velet espirisi.
Yemeğimizi yemeye devam ettik. Yemek bittikten sonra hemen hastalarımızın yanına gittik. Ben Ayla'nın kan tahlili sonuçlarını almaya giderken Kutay hocayı gördüm. Sinirliydi. Dur bir dakika...
Azra'da ona sinirlenerek birşey söylüyordu. Kavga ediyorlardı.
Bunların bir yerden tanıştıkları çok belli . Kavga ediyorlar baksanıza.
Ama onlara hiç kafamı takmadan gittim Ayla'nın yanına. Bakalım, senin ne sorunun varmış Ayla.
Ayla'nın odasına girdim gülümseyerek.
"Merhaba sonuçlar geldi. Bakalım..." dedim. Baktığım an...
Ne...
Ne...
Nasıl?
Diyebildim. Çünkü Ayla hamileydi. 16 yaşındaki bir kızın bu başına nasıl gelirdi ?
"Ülkü hanım dışarıda konuşabilir miyiz? " dedim endişemi belli etmeyerek. Ayla'ya gülümseyip annesini dışarı çıkardım.
" Sonuçlar..." dedim. Başka birşeyde diyemedim.
" Evet, kızım sonuçları söylesene." dedi bana Ülkü hanım.
Ülkü hanım kızınız hamile. Hayırlı olsun torun geliyor. Sonuçlar bu. Şimdiden bir beşik falan almaya başlayın. Allah'ım yarabbim ya.
Ben sonuçlardan emin değilim. Hocama danışıp sonuçlar kesin belli olacak. İkimiz gelip sizi haberdar edeceğiz. Geçmiş olsun." diyip gittim. Hemen Kutay hocayı aradım. Sözde gelicekti ama beyfendi daha ortalıklarda yok. Hemen Kutay hocayı aradım. Nerdesin ulan sen? Hani gelecektin?
" Hocam? "
"Evet Ulya. Gelecektimde işim vardı." İşiniz batsın hocam!
"Hocam, size göstermem gereken tahlil sonucu var. Nerdesiniz ?"
" Hastanede değilim. 15 dakika sonra oradayım." Nerede, diskoda falan mı? Sen doktorsun, nasıl mesai saatinde hastanede olmazsın ya?
" Peki, o zaman ben aileye sonucu söylemiyorum. "
" Evet. Söyleme. Ben sonuca bakayım ondan sonra söyleriz." diyip telefonu kapattı. Dur şimdi. 15 dakika dedi. Herhalde bu 15 saattir. Allah'ım ya. Hiç gelmeseydin hastaneye o zaman. Bende abarttım galiba. 15 dakikayı 15 saat olarak gösteren ilk insanım galiba.
Hemen Fidan'ın yanına gittim. Ultrason yoktu.
" Benim karnıma ne zaman bakılacak ?" diyordu bana Fidan.
" Birazdan, karnının içini göreceğiz. " diye onu biraz daha bekletiyordum.
Hemen hemşirenin yanına gittim.
" Efe bey, ultrason nerede? "
" Bozuk ancak 1 saat sonra kullanılabilir. "
" Ne demek 1 saat sonra kullanılabilir? "
" Duydunuz Ulya hanım. 1 saat sonra kullanılabilir. "
" Ya siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Apandist tehlikesi olan bir hasta var. Aynı zamanda bu küçük bir çocuk. Hemen şu ultrasonu tamir edin. Koca hastanede taşınabilen sadece 1 ultrason mu var? " diye bağırdım. Gerçekten şaşırtıcıydı. Gerçekten...
Efe, tam konuşacakken Kutay hoca geldi ve ne oluyor bakışları attı. Sonra hemen kolumdan tutup beni boş odaya götürdü. Ne yapıyordu bu adam?
" Sen her sorununu bağırarak mı hallediyorsun? Göster bana tahlil sonuçlarını."
Hemen dosyadan çıkardım. Kutay hocanın resmen yüzü düştü.
" Nasıl? Bu kız bu yaşta nasıl hamile olur?" dedi. Ya, neler oluyor. Sen bana şimdi hesap sor. Küçük bir çocuğun ve genç bir kızın hayatı söz konusu sonuçta.
"Şokum ben. O yüzden size bir sorayım dedim. Nasıl açıklayacağız bunu? " dedim.
Benimle gel bakışlarını attı bana hemen onu takip ettim.
" Hasta ile ben konuşacağım. Sen benim sadece yanımda duracaksın. " dedi. Ben arka plana geçiyorum. Bay, bay. Halla halla senin yanında süs müyüm ben?
Odaya geçince Kutay hoca ilk önce kendini tanıttı. Sonra bana korkuyla bakarak devam etti.
"Sonuçlar..." diyebildi, başka birşey diyemedi benim gibi. Haklıydı, bunu nasıl söyleyebilirdi ki?
"Kızınız hamile."
"Ne?"
"Ne?" diyebildi Ayla ve Ülkü hanım.
Buna nasıl tepki verbilirlerdi ki? Hayırlı olsun,kızım mı? 
Ülkü hanım Ayla'ya acayip bir şekilde öfkeli baktı.
"O bebek alınacak. Hem nasıl oldu bu çocuk?"
Ayla ağlamaya başlamıştı. Annesi kızmaya, delirmeye başlamıştı. Ayla'ya vurmaya tam başlayacakken ben bunu engelledim. Ama 16 yaşındaki kızın bunu nasıl yaptığını bende merak ediyorum.
"Ya lütfen kızın açıklamasına izin verir misiniz? " dedim sinirli bir şekilde. Bağırarak, kız korkudan nasıl söyleyebilirdi ki birşey?
"Anne abimin bir arkadaşı vardı Erçin..."
"Ya, bana kimseyi açıklama!  Nasıl oldu çocuk?" diyerek bağırdı. Ayla hâlâ ağlıyordu.
Annesi bağırmaya devam etti belki 5 dakika kadar. Kutay hocayla ancak bakmak ile yetindik.
Alya dayanamayarak yeter ya dermiş gibi kollarını çırptı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.
"Erçin beni tecavüz etti!" diye bağırdı.
Ne?
Ne?
Ne?
diye bakan gözler...adeta şoktan sarhoş olmuş gibilerdi.
Annesine herşeyi anlattı. Biz olanları şokla dinliyorduk.
Erçin onunla evlenmek istemiş. Ancak Alya, istememiş. Bu yüzden Erçin ondan intikam alacağını söylemiş. Yani böyle intikam mı olur?
Gerekli işlemleri hallettik sonra, Ayla ile Ülkü hanımı yalnız başımıza bıraktık.
Hemen Efe'nin yanına gittim. Herhalde ultrasonu tamir ettirmiş olmalıydı.
"Ultrason tamir edildi. Al bak veriyorum sana."
" Bana tavır yapma. Hastanın hayatı söz konusu." dedim ve ultrasonu aldım. Fidan'ın odasına tam girecekken Kutay hoca bana  bende geliyorum bakışları attı. Ya sen bana niye sürekli bakış atıyorsun? Ben senin bakışlarını çözmek için mi buradayım?
Geldikten sonra hemen içeri girdik. Kutay hoca ilk önce kendini tanıttı ve kontrol yapacağımızı söyledi. Tahmin ettiğim gibi derken, birden kahretsinde diyordum ki, Fidan acı çekmeye başladı.
" Karnım..." diye ağlamaya başladı.
" Hocam apandisti patlamış. Acil ameliyat! " dedim bağırarak.
Kutay hoca hemen yatağı uygun hale getirerek ameliyathaneye götürdü.
Hemen ameliyat önlüklerimizi, maskemizi ve başlıklarımızı giyerek ameliyata başladık.
"İlk ameliyatın, heyacanlı mısın? " dedi bana Kutay hoca. Yok ya, ben hiç heyecanlı değilim. Gözüm kapalı yaparım ben bu ameliyatı. Allah'ım ya. Tabiki heyecanlıyım. Bu da bir soru mu?
" Biraz. " dedim tebbesüm ederek.
Yarım saat sonra ameliyatı başarı ile bitirdik. Dikiş görevi bana verildi. Diktikten sonra herşeyimi çıkarıp ve ellerimi yıkıyıp acile geldim. Fidan zaten 15 dakika sonra odasına çıkarılacaktı. Bende acilde biraz takılabilirdim.
O sırada Erdem'in sinirli bir şekilde dışarı çıktığını gördüm. Hemen onun peşinden gittim.
" Neyin var Erdem? Sana yaramadı mı doktorluk? " dedim.
" Şu Adem Tuz'u ben mahfedeceğim ya. Adam salak salak espri yapıyor. "
" Cevdet hocaya söyle. O ilgilensin. " dedim bende. Erdem yüzüme tuhaf bir şekilde baktı.
" Valla, ben onun hizmetçisi gibi birşeyim. Onunla hiç karışamam. Hemde ilk günden Uli. " dedi. Sıkılmış bir ifade vardı yüzünde.
" O zaman dayanmak zorundasın Erdem. "
" Tabi senin için demesi kolay. Bende daha ilk günden nöbete yazıldım. Cevdet hoca yazdı. Neymiş? Beyin önemli. Ya yineden kanama olursa? Adam ameliyat geçirmiş ama espirileri hiçte bitmiyor. Gelsin size yapsın velet espirileri Cevdet hocam." dedi.
" Neyse ben gideyim Uli. Bakalım yine ne espirilerle karşı karşıya kalacağız? " diyerek gitti.
Telefonumu elime aldığımde Kutay hocadan mesaj vardı.

Kutay Hoca: Fidan'ı odasına getirdiler. Uyanmış. Kontrol et. Sonra konuşmamız lazım. Konuşcağımızı kimseye söyleme.

Ne konuşacaktı bu benle? Hemen Fidan'ın odasına gittim. Uyanmış, annesiyle sohbet ediyordu. Gülümseyerek, yanağına öpücük kondurdum.
" Kendini iyi hissediyor musun? "
" Evet. Ama siz benim karnımı açmışsınız. Neden göstermediniz? " dedi üzgün bir şekilde.
" Ama senin uyman gerekiyordu. Ama karnına bakarken gördün. O yeter değil mi? " dedim gülümsememi eksik etmeyerek.
" Doğru. " dedi. Hemen karnını kontrol ettim. Ameliyat ağrısı hariç hiçbir ağrısı yoktu.
"Bir sorunumuz yok, geçmiş olsun." dedim ve gülümseyerek çıktım.
Hemen telefonumu çıkartıp Kutay hocaya mesaj yazmaya başladım.

Ben: Hocam neredesiniz?

Anında cevap geldi.

Kutay Hoca: Terasta. Hemen gel. Azra'nın bizi görmemesi lazım.

Neden, Azra bize ne yapabilir ki? Ama tahmin etmiştim, bunlar tanışıyorlardı.

Ben: Neden? Azra ile bişey söylemenizin ne alakası var?
Kutay Hoca: Ulya, geliyor musun?
Ben: Tamam hocam, geliyorum.

Hemen telefonumu önlüğümün cebine koyup terasa doğru ilerlemeye başladım. Ama çaktırmadan. Kutay hocanın dediğine göre Azra'nın bizi görmemesi gerekiyordu. Harbi ne alakaydı bu?
Hemen terasa çıkınca Kutay hocayı gördüm. Bir süre beni süzdü. Sonra konuşmaya başladı.
"Bak ben bunu söylemek istemiyorum. "
Neyi söylemek istemiyordu ki? Biz bir yerlerden mi tanışıyorduk sonra?
" Sana herşeyi anlatacağım. Güçlü olmak zorundasın. " dedi bana. Neyden bahsediyordu? Herşeyi anlatmakla ilgili?
Ağlamaya başlamıştı. Hüngür hüngür ağlıyordu. Ne oluyordu?
"Annen...anneni Azra'nın babası öldürdü."
Ne?
Ne?
Ne...
Birden gözlerim karardı. Bayılmıştım...

Mafya ve DoktorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin