Bu sefer izin vermeme rağmen, gözlerim hiç ama hiç oyun oynamak istemiyordu. Resmen benim oturacağım koltukla aynı hizada karşı koltukta kot kafalı oturuyordu. Gördüğüm anda şok geçirirken, beni farketmesiyle oda ilk önce şaşırıp sonra yüzünü öyle bi buruşturduki o an yüzünü soyup acı biber turşusu dökmek geldi içimden. Ama sadece içimden. "HasbinAllah şaka mı bide aynı otobüs? " diyerek homurdanıp yerime oturdum. Kot kafalıda duymuş olacak ki o an "sanki otobüs onun, le hevle" diye tepki verip başını cama çevirdi. Cam kenarına geçtim bi anlık başımı kaldırıp oturan ve yeni yerleşen yolculara göz gezdirdim. Çantamdan kitabımı çıkarıp dizlerimin üzerine koydum. Annemlere el sallayıp gözden kaybolduklarında, ağlamamak için hemen bişeye odaklanmalıydım, yoksa çeşmeler uzun bir müddet kapanmamak üzere açılabilirdi. Ve bu, şu an isteyeceğim en son şeydi. Kot kafalının olduğu yere bi amca geldi.
"Uşağum kalk bakayum ordan orasi benumdur."
"Olur mu amcacım burası benim, biletteki koltuk numaram doğru."
"Heee biletda doğridurda otobüs beni tutiii,cam kenari kalmamişdu ondan alamaduk. Yolu izleyerek gideceğum yoksa yol boyi sen çekersun."
Bunları duyarken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Oh olsun sana yapar mısın öyle ukalalık ahhaha! Kot kafalı cam kenarından kalkarak;
"Gel amca gel tamam otur."
"Sağol uşağummm Allah razi olsun. De bakayum sen nerelisun ?
"Amin ecmain. Trabzonluyum amca."
"Heee suratina tükürduğum ne İstanbul ağızlari yapaysun baa sabahtan beri o zaman !."
"Tamam tamam da yapmayrum artuk."
"Ha şoleee aferun uşağuma."
Otobüs şoförüde bindi. Tipine bakılırsa bu adam kesinlikle karadenizliydi. Sürücü koltuğuna oturmadan arkası dönük muavini eliyle itekleyip "çekil bakayum uşak" dedi. Muavin sinirlendi ama hiçbir şey demedi. Hayırda bu muavinden hiç hoşlanmadım nedendir bilinmez bir rahatsızlık var. Şoför otobüsteki mikrofonu eline alıp "hüff hüf sss ses bir ki " diye başlarken bi an kendimi düğünde hissettim. "Sesum geliyi mi yolcilarumuz?" Birkaç ağızdan "Geliyi geliyi. Geliyor evet." sesleri yükselirken birkaç kişinin başıda onaylar gibi sallandı. "Heee o zaman başliyayum sozume. Fırat kaptaninuzun karisi doğuma gidunce sizi Tirabizon'a göturme işi baa kaldi. Şimduden hayurli yolciluklar dileyrum." dedikten sonra oturup, besmele çekerek başladı sürmeye otobüsü. Otobüs hareket etmeye başlayınca, annem akan gözlerini başörtüsünün uçlarıyla silmeye başladı. Annecim ya hadi ama, yapma böyle ben bu kadar hazırken çeşmeleri açmaya... Onlara el sallarken zoraki gülümsememide yüzüme yerleştirdim. Gözden kaybolana kadar el salladım. Gözlerimden akmaya hazırlanan yaşları, başımı yukarı kaldırarak engelledim. Bir yandan boğazımdaki düğümü art arda yutkunmalarımla yok etmeye çalışıyordum. Ceyda olsa bu kadar duygusallaşır mıydım acaba !? Tamam yine duygusallaşabilirdim ama bu kadar olmazdı sanırım.. Yol çook uzun neyseki kitabım , telefonuma indirdiğim sohbetler ve en sevdiğim ilahilerden oluşan çalma listem vardı.
•○•○•○•○•○•○•
5 saat geçmişti ki, gecenin karanlıyla beraber çoğu kişinin horlama sesi Mozart'ın 40.senfonisini geride bırakır haldeydi. Kitabımıda yarılamıştım. Başımı istemsizce yana çevirirken kot kafalının omzunda, yanındaki amcanın başı vardı ve o suratına bakılırsa bu durumdan hiç hoşnut değildi. Çantamdan kulaklığımı çıkarıp, bir ucunu telefonuma diğer ucunu başörtümün altından kulaklarıma taktım. Karışık çala basıp cama doğru döndüm. Karanlık olduğu için yolu seyretmek hiçde keyifli değildi. Gözümde 1 gr uyku yoktu. Normalde hiçbir fani kuvvet beni uykumdan alıkoyamazdı. Çünkü benim için zaman mekan konfor mühim değildi; ben her yerde uyurdum. Bi an bakışlarımı otobüsün içinde gezdirirken muavinle göz göze geldim. Sanki daha önceden beri bakıyormuş hissini vermek ister gibiydi ve bi an rahatsızlığın zirvesiyle hemen bakışlarımı indirdim. Estağfirullah el-Azim. Yolcuların çoğu uyurken önde -sanırım- annesiyle oturan küçük çocuk koltukların arasından eliyle bacağıma dokununca bir an irkildim. Açık kumral saçları, kocaman siyah gözleri, normal bakmasına rağmen kaşına değen gür kirpikleri, minicik burnu ve köfte dudaklarıyla bana bakarken Rabbim'in sanatına hayran kalmamak mümkün değildi. SübhanAllah! Belli ki canı sıkılmış bana muziplikler yapıyordu. Elindeki şekeri uzatınca ona doğru eğilip şekeri aldım ve o minik burnunu sıktım. Şekeri almamla annesinin kucağından inip yanıma geldi. Nasıl olsa koltuk boş, annesinide rahatsız etmemiş olur hem. Kulaklığı tek çekişle çıkardım kulaklarımdan. Yanıma oturduktan sonra konuşmaya başladı, büyümüşte küçülmüş haliyle.