İntikam -13-

654 37 1
                                    

--Hiç düşündün mü? Özgür müsün? Tutsak mı? Her konuda bir fikrin var mı? Hayatta amaçların neler?  Düşüncelerin dinleniyor mu?  Hayalindeki insanmısın? Yoksa hayalindeki insanın hayali bile olamadın mı?  Hayaller ve Hayatlar... Çalışmak... Durmadan çalışmak. Hiç sadece yaşadığın, olduğun zamanı düşünerek durdun mu mesela? Geleceği ya da geçmişi düşünmeden. Arkadaşların var mı? Seni seviyorlar mı? Bunu nereden anladın? Hayatta üzüleceğin şeyler olduğu gibi sevineceğin şeyler de vardır. Bunları düşünüp hiç gülümsedin mi? Yaşamak için bir sebep mi arıyorsun? Bunları bir düşün...--

Uzun zaman sonra tekrar aynı yere geldim... O kasvetli, umut dolu yere. Ailelerini düşünerek uyuyan her gün bunun rüya olmasını uman çocukların yanına. Her gün... Her gün ağlayan çocukların sesleri kaplamıştı koridorları. Bu cehenneme yeni gelen çocukları ses tellerini yırtma çabaları çınlatıyordu kulaklarımı... Bahçeye girdiğimde çocuklar oyun oynuyordu. Bazıları ip atlıyor bazılarıise koşuşturup duruyordu... İşte haline şükretmek için bir sebep daha. Burada büyüyen biri için bu manzara çok normaldi. 

Bahçede bir kaç adım attığımda 4-5 çocuk gelip bacaklarıma sarıldı. Ben de eğilip onlara sarıldım nasıl olduklarını gelmediğim sürede neler olduğunu sordum. Hepsi gülerek anlattılar... Komik şeylerde özellikle kahkaha atmaya çalışmışlardı. Küçücük çocuklar... 

"Sedef abla bak şuradaki yeni gelen kız... Konuşmaya çalıştık ama hiç izin vermiyor ve sürekli ağlıyor. Ona çok üzülüyoruz. Sen konuşur musun?"  Bunları diyen o küçücük bedene ve içindeki kocaman kalbe baktım. Adı Suna'ydı... Henüz 6 yaşındaydı. O kadar arkadaş canlısıydı ki... Belki ailesi olsaydı birkaç arkadaşı olurdu. Ama buradaki herkes onun arkadaşıydı ve onda da hepsine verebilecek kadar büyük bir yürek vardı... 

Suna'nın başını okşadım eğilip yanağını öptüm ve gösterdiği banka doğru ilerledim. Kız çok inceydi... Sarı saçları güneşin ışıkları ile can buluyor ve parlıyordu. Dizlerini kendine çekmiş sessizce ağlıyordu... 

Yanına oturduğumda kıpırdandı. Başını kaldırıp bana baktığında o güzel mavi-yeşil gözlerini gördüm. 

"Merhaba... Ben Sedef. Senin adın ne?" dedim en sıcak gülümsemelerimi yollayarak. Cevap vermedi ve kafasını tekrardan dizlerine gömdü.

"Git başımdan." dedi homurdanarak.

"Merhaba Git Başımdan memnun oldum." dedim elimi uzatıp. Hafif kıkırdadığını duyduğumda gülümsemem daha da derinleşti.

"Git Başımdan biliyormusun burada bir sürü arkadaşım var... Seninle tanışmak istiyorlar. İstersen gidip onlara adının Git Başımdan olduğunu söyleyebilirim." dedim onu hafif dürterek. Bu sefer daha sesli güldü. Kafasını kaldırdığında ağlamaktan kızarmış gözlerini gördüm. İçimde bir yerkırıldı sanki... Gülümseyip elimi uzattım.

"Adım Derya, Git Başımdan değil..." dedi seslice gülerek. Elimi sıktıktan sonra:

"Vay canına ben de ne kadar garip bir isim diyordum... Bunu bildiğim iyi oldu yoksa buradaki tüm arkadaşlarımız sana Git Başımdan diyecekti." dediğimde tekrar güldü. Gözlerini elinin tersi ile sildi.

"Sedef kaç yaşındasın?" Ben bu kızı yerim ya...

"Tam 18... Sen?"

"Vay canına çok yaşlıymışsın..."  onu hafif gıdıkladım ve tekrar bıraktım. Kahkaha atarak:

"Tam 10... Yani sanırım. Burada senin arkadaşların mı var?" Gülümsedim ve çenesinden hafifce tutup kafasını bahçede dolandırmasını sağladım.

"Tüm bu çocuklar benim arkadaşlarım... Kardeşlerim sayılırlar. Senin de... Ben de senin ablan sayılırım." Gülümsedi.

"Benim ablam yoktu... Abim vardı. Ama... Araba kazasında öldü." dedi gülümseyerek.

"Artık var... Hem de birsürü. Bak birsürü ablan var abin var kardeşlerin var. Yalnız değilsin..."

"Sende mi buradaydın?"

"Evet... Ben de buradaydım. 12 yaşındayken geldmiştim. Kardeşim var benim de... Sonra evlat edinildik... Ama sürekli buraya gelirim. Birsürü kardeşim var benim burada çünkü." dedim ve ona sarıldım. Hemen o kısa ve ince kollarını sıkıca sardı bedenime. Duyduğumuz kardeşimin sesi ile hemen oraya döndüm. Bir kamyon ile bahçeye girdi. Tabi bütün çocuklar da hemen yanına... O taktığı takma bıyık mı? Of...

"Kim dondurma ister bakalım?" diye sesini kalınlaştırıp bağırdı çocuklara doğru. Çocuklar hep bir ağızdan 'Biz' diye bağırdılar. Biz... Burada 'ben' diye birşey yoktur. Ben değil Biz deriz biz... 

Derya'ya dönüp:

"Bak... Bu da benim kardeşim. Dondurma istermisin?" Gülümseyip kafasını salladı. Elinden tuttum ve birlikte kalkıp bahçedeki kocaman ve ilgi çeken dondurma dolu kamyona doğru ilerledik. Kamyona yaklaştığımızda Derya durdu ve bana sarıldı. Tamam... Ağlamayacağım... 

Bertuğ herkese dondurma dağıttıktan sonra hal hatır sordu sarıldı konuştu... Buraya geldiğinde o da küçüktü. Ben hiç değilse biraz anlayabilecek durumdaydım. Ama o... Gerçekten çok güçlüydü. Onunla gurur duyuyorum.

Son olarak beni ve Derya'yı görüp el sallayrak 2 dondurma ile yanımıza geldi. Eğilip Derya'ya çilekli olanı verdikten sonra sarıldı.

"Merhaba. Ben Bertuğ... Galiba ablam ile kanka olmşsunuz bile." diyerek kucağına aldı Derya'yı. Derya seslice güldü ve:

"O benim de ablam... Adım Derya. Tanıştığımıza memnun oldum Bertuğ."  Banka oturduğumuzda Bertuğ Derya'yı gıdıkladı. Dondurmayı bana uzattığında hemen elinden aldım. Derya da ben de güldük onun bu haline. Bir kaç dakika sonra yanımıza Suna ve birkaç kardeşim daha geldiler. Hepbirlikte dondurmalarımızı yiyerek konuştuk. Arada bir dondurmadan bir parçayı burunlarınıza sürtüp burnumuza bakmaya çalışıyorduk... Arada şarkkı söylüyorduk...

Hayır burası umutsuzluğun yuvası falan değildi... Burası her gün apayrı umutların işgal ettiği bir cehennemdi... Hepsi birer Melekdi... Hepsi mutlu olmayı hak ediyordu... 

-- Merhaba... Evet, yine ben. Dün KÇBB'nın yeni bölümünü okuduğumda gerçekten kötü hissettim... Ama Büşra abla bir açıklama ile beni ve okadar KÇ kardeşimin gönüllerini rahatlattı. Bunu neden yazdığımı bilmiyorum ama yazdım işte... Vote ve Yorumları lütfen unutmayın. Sizleri seviyorum.--

İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin