5. Bölüm: Sokağın Başındaki Gizem.

12.9K 974 715
                                    

🌬️

13 Kasım Güncellemesi: Bölüm düzenlendi. Keyifli okumalar.

🤍

5. Bölüm: Sokağın Başındaki Gizem.

-

Çünkü bazen, sadece sesini duyurmak istersin, kendi içindeki çığlıkları duyman gerektiğinde bile.

Bunun bendeki etkisi elbette sorgulanamazdı, ben başımı kaldırıp kimseye bakmazdım bile. Utanırdım, böyle büyütüldüm diyemezdim de üstelik. Beni kimse büyütmemişti ki. Ben birilerine her baktığımda, yeni izlerle karşılaşmıştım. Yara izleri. Bakarsam, küçük görülmekten kanayan çocukluğuma engel olamazdım ve mutlaka birine seslenip beni, oturup da dinlemesini isterdim. Üstelik seslenecek cesaretim de, beni dinleyecek kimse de yoktu ama...

Ruhum, devamı getirilebilecek bu cümleye cevapsız kalmak isterken, dilim isyan etmiş ve belki de kader çizsinde ki harflerle oynayacak kadar etki bırakacak o iki kelimeyi dökmüştü bu dört duvar arasına.

O iki kelime belliydi. Köpeğin bende.

O kadar garip bir duyguya bürünmüştüm ki, heyecandan ve kendimi ifade edememe korkusundan parmaklarımla oynuyor, bana dönen erkeklerin bakışlarını yok saymaya çalışıyordum. Ama, nafileydi elbette. Tenim karıncalanıyordu. Bunun sebebi çoğu bakışın bana yönelmesi miydi yoksa başka bir şey miydi? Bilmem. Hiçbir fikrim yoktu ama uğrunda bedenimde yeni yaralar açılan bu yavru köpek bir şekilde benim odamın camına gelmiş ve bana sığınmıştı. Ben, ona yardım etmiş, bunun karşılığında ise mutfakta yatmıştım. Bütün bunlar nasıl bir döngüydü, onuda bilmiyordum ama şu an bu olanlara hiç şaşırmadığım kadar şaşkındım. Çünkü, O yavrunun sahibi karşımdaydı.

Meriç.

Adını bile bugün öğrendiğim çocuğun yavru köpeği yüzünden çenem acıyla sızlıyordu ve bu beni üzmek yerine bambaşka duygular seyahatinde yalnız bırakıyordu. İyi değildim, kesinlikle. Hele, şu an O'nun da bakışları bendeyken nasıl böyle sakin olabilirdim ki?

"Ne dedin sen?"

Bir sihir, sürekli salınıp duran bir balerin gibi etrafımızda dönüyordu sanki ama, bu kalabalıkta değil. Ben ve O'nun arasında gibiydi. Bir tutam cesaret, bu sabah kalktığımda beni ayna karşısına geçiren cesaret, şimdi de bu çocuğun karşısına geçirmişti.

Bana sorduğu soru, bana verdiği ilk tepki oldu. Onun bu kadar sert bakması beni şimdiden söylediğim cümleye pişman ederken, gözlerimi ondan alıp bir ara gözlerimi kırpıştırarak etrafa baktım ve sanırım gerçekten, ne dediğimi duymadığını anladığımda ve bahsettiklerini yanlış anladıysam korkusuyla, "Şey... Bahsettiğin şey bir köpek değil miydi? Böyle siyah beyaz, küçücük bir köpek." diye sordum, bulduğum köpeği anlatarak.

Şayet yanlış anladıysam çok kötü rezil olurdum.

Doğru anladıysam bile, belki o köpek değildi nereden bilecektim de hemen öyle atlamıştım aniden? Hiç bilmiyordum. Şapşalca öne atıldığım için, dilimin ucunu ısırırken, onun gri gözleri gözlerimde takılı kaldı ve beni bir şeyin farkındalığı ile hızlıca duraksattı.

Onu gördüğüm ilk an ki gibi aşırı ciddi bir şekilde bana döndü ve bana kesinlikle, camdan dışarı bakarkenki bakışlarıyla bakmadı.
Gözlerimi normal boyutuna indirdiğimde, "Bahsettiğim şey bir yavru köpekti, evet." dedi, kaşlarını havaya kaldırıp ellerini pantolonunun cebine sokarken.  Bana beklentiyle bakıyordu ve öyle bakan bir tek o değildi, arkadaşları da böyleydi ve o sırada, yüzünü ilk defa gördüğüm esmer bir çocuk, sıkıldığını belli ederek, "Lan ne oluyor?" dedi, oflayarak. Bana değil, Meriç'e bakıyordu ama baktığı kişinin gözleri onda değil, bendeydi. "Gidelim artık, Meriç. Farkında değil misin? Klasik ilk gün kızı işte, senin köpeğinin onda ne işi var Allah aşkına?"

İZVİNYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin