"PARK JİMİİİN!"
Ard arda çığlık atarken gözlerimi kapamış sıkı sıkı çubuğa tutunuyordum. Yanımdaki mahluk ise sadece gülüyordu.
Aniden dibe doğru hızlandığımızda boğazımın yırtılacağını düşünmüştüm. Parmaklarım demir çubukla bütünleşmiş gibiydi.
Yavaşlayarak durduğumuzda kalbimin delicesine attığını yeni fark ediyordum. Demir çubuktan parmaklarımı yavaşça çektiğimde havalanmıştı. Jimin trenden inip elini uzattığında sinirle eline vurup çubuğa tutunarak indim. Alandan çıktığımızda kaşlarımı çatmış suratına bakıyordum. Gülerek kolunu omzuma attı.
"Umarım trene binenlerin kulağı çok hasar görmemiştir."
Taklidini yaparken ilerliyordum.
"Omorom trono bononloron koloğo çok hosor gormomoştor. Aptal! Öleceğimi sandım."
Güldü. Buruk bir gülüştü. Jiminin ani duygu değişimlerini anlayamıyordum.
"Ben yanındayken sana bir şey olmaz."
Koluyla bedenimi kıstırıp başka bir rollercoaster aletine döndüğünde sert bir haraketle diğer tarafa çevirdim.
"Bu sefer..."
Gözlerimi etrafta gezdirirken korku tünelini görmemle sırıttım.
"... benim istediğime bineceğiz."
***
Karanlık, loş ışıklarla aydınlatılmış sokaklara bakıyordum. Tüm günümü onunla geçirmiştim. Şaka gibiydi. İlk önce Lunapark'a gitmiş sonra da yemek yemiştik. Barda bu akşam çıkışım olmayacaktı, bu yüzden şimdi de eve gidiyorduk.
Araba yavaşlayıp durduğunda başımı ona çevirip gözlerimi gezdirdim yüzünde. Minik burnunu, kısılan gözlerini ve dolgun dudaklarını ilk defa böyle inceliyordum. Yorgunluğun verdiği mayhoşluk üzerimde büyük bir yük gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thousand Years | Half Texting | JİKOOK~
Fiksi Penggemar"Tatlı çocuksun, yaz bana.. " Paytak adımlarla bardan ayrılırken sırıtarak dediği şeyi tam anlayamamıştım. "Pekala kook, sana iki türlü de yazacağım.."