EPİSODE 17

56 6 0
                                    



Kader garipti. Bir an mutluysak diğer an mutsuz olabiliyorsun. Bu kaderi biz mi seçiyoruz? yoksa seçilmiş sahneleri mi oynuyoruz? Bilmiyorum. Jisung sadece okuduğu kitabın satırlarını bana okuyordu. Sanki bunlar kağıtta yazanlar değil gibiydi, kendi aklındakilere cevap bulmaya çalışıyordu. Tatlı bir çift gibi görünsekte ikimizde biliyorduk.
Biz gölgelerimizde ağlıyorduk.
Ama birbirimizin ışığının altındayken korunuyorduk her şeyden her yerden.
O sırada Jisung hafif bir ses tonuyla eve gitmesi gerektiğini söylüyordu onu duyuyordum ancak tepki vermiyordum. Yavaşça kafamı kaldırıp ona baktığımda beni izliyordu ve ceketini çoktan giymişti. Eğilip küçük bir öpücük kondurdu burnuma sonra da kocaman gülümseyip kapıya yöneldi. Tam çıkacakken;
- Yarın hazır ol seni bir yere götüreceğim. Dedi ve kapıyı kapattı. Ben daha bir şey dememiştim ama.
Yavaşça balkona çıkıp onun evden uzaklaşmasını izledim. Onu gerçekten seviyordum.

***
Karanlığın aydınlığa ulaştığı vakitlerde kapının çalma sesi ile uyandım. Saate bakmasam bile en olası 6 gibiydi. Sarhoşlukla kimin olduğunu öğrenmeye çalıştım, kulaklarımın tanıdığı bir tınıydı... içeriye girdiğinde kollarının arasına aldı tüm bedenimi. Ruhum onunlayken öyle huzurluydu ki, uzaklarda aranacak yakınlarda görülemeyecek kadar nadir hisle ayakta olmama rağmen uyukluyordum.
- Seni almaya geldim. Uyuma...
Bu saatte nereye gidebilirdik ki?
- Şu an beni götürebilceğin tek yer yatak bence. Diyerek onun omzuna iyice yerleştim.
Dışarıdan gelmesine rağmen soğuk değil de sıcacıktı. Ondan ses gelmeyince kafamı kaldırıp yüzüne baktım, bu görüntüyü betimlemek zordu. Hafif bir gülümseme, gözlerinde parıltılar, sanki Dünya'nın en değerli varlığına bakıyordu. Gözlerine odaklanmaktan genelde çok utanıyordum fakat bugün farklıydı o gözlerin bakışlarının altında kalbimin ritmini hissediyordum. Kalbimizi öyle her zaman hissedemeyiz.
Bu duyguların fırtınasının beni savurduğu sıralarda aniden kucakladın beni.
- Gidiyoruz. Seni beklersek uyuyacaksın uyuşuk.
Kesinlikle doğruydu.
Kucağındayken aşağıda ki insanların pijamalı bana bakışlarından endişelensemde dışarıda insan yoktu. Arabayla yaklaşık bir ya da bir buçuk saatlik bir yolculuk yaptık ki ben uyumuşum yolda -bu kısımları hatırlamıyorum. Onun düşüncesi bu yönde- arabadan indiğimizde gelen okyanusun kokusu tüm benliğimi tekrar uyandırdı. Güneş yeni yeni doğmuş ufukta kırmızı renginin parlaklığını tüm herkesle paylaşıyordu.
- Burası çok ama çok güzel. Sabah hiç gelmemiştim.
Küçük kıkırtılarla konuştu.
- Tahmin edebiliyorum nedenini. Güldüm onunla birlikte. Aşağıya doğru indikçe serinlemişti hava benim daha kendini ısıtmasına izin vermeden ceketini omuzlarıma koydun.
-Küçük meleğimin üşümesini istemem.
Kolunun altındaki gizlediği sepeti görmüştüm. Bir piknik birlikte en narin aktivite. Yerimizi birlikte hazırladık. Bir sürü tatlı ve sütler vardı. Her şeyi hazırladıktan sonra cebinden bir kutu çıkardı. Mavi, işlemeleri güneşin yeni ışıklarıyla parlayan güzel bir kutuydu. Ciddi bir tavırla hemen yanıma oturdu. Kutuyu açtı.
İki yüzlük vardı.
- Bence artık kalplerimizi bağladığımız gibi kaderlerimizi de birbirine bağlamalıyız. Dedin.
O sabah ki bakışların anlamını şimdi anlıyordum. Aşkın varlığını ya da tanımını bilmiyorum. Fakat kalbiminde bedenim gibi nefes almaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ve bu nefesi alabilmesi için ona ihtiyacım vardı. Belki o olmasa ölmezdim ama yaşıyorda olur muydum bilmiyorum.
Dolan gözlerim benden izinsiz yaşlarını serbest bıraktığında ona sarıldım,
- Bence de fakat...
son kelimeyle benden ayrılıp gözlerime odaklandı yüzünde ki endişeyle. Bende devam ettim onu daha fazla üzmemek için.
- Bizim kaderlerimiz çoktan bağlanmıştı, sadece biz bu ipleri göremeyecek kadar nadir ruhlarız...

RAİNY DAY [ Jİ-SUNG ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin