*Bu bölüm Aksel üzerinden yürüyor.Diğer bölümlerde ikisini beraber okuyacaksınız.Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.Sevgiler.
Aksel o sabah tanımlayamadığı bir enerjiyle kalktı.Gözlerini açar açmaz gülümsedi.Uzun zamandır bu kadar iyi hissetmiyordu kendini.Uzun zamandır kendini hissetmiyordu daha doğrusu.Melis ona kendini hissettiriyordu.Daha hakkında hiç birşey bilmiyordu ama senelerdir tanıdığı onca gereksiz insandan çok daha iyi hissettiriyordu bir bakışı.
Kalktı, yüzünü yıkadı.Her gün kafasına eseni giyen Aksel Varol bugün dolabın karşısında 25 dakika bekledi.Bunun normal birşey olmadığının oda farkındaydı.Sürekli gülüyordu kendi haline.
En sonunda siyah tshirtünü ve kot pantolonunu giymeye karar verdi.Gayet sade kıyafetler olmasına rağmen Aksel'in üzerinde mükemmel duran şeylerdi bunlar.Buda onu çekici yapan özelliklerinden biriydi, sıradan şeyleri olduğundan güzel gösterebiliyordu fiziği ve yüzü.
Saate baktı, 9 olmuştu.Sabah kahvaltısı 12'de bitiyordu bu yüzden 9da inmesi uygundur diye düşündü.
Güleryüzlü bir şekilde indi kahvaltıya, her gördüğü insan "Günaydın" diyordu, gülümsüyordu herkese.Melisi gördüğü andan beri en çok yaptığı şey gülmekti zaten.İnsanlara selam vererek kahvaltı salonuna indi, en güneş alan en güzel masaya oturdu.Beklemeye başladı.
Yarım saat oldu, bir saat oldu, iki saat oldu.Melis yoktu.Umutla yine salonun girişine bakıyordu ama Melis dışında herkes geliyordu.Ve saat 12.30 olmuştu.Aksel artık gelmeyeceğini anlayarak kalktı masadan.İştahı kalmamıştı, tek lokma yemeden gitti.Ekilmişti.
Evet, hayatında ilk kez biri tarafından ekilmişti.Sinirliydi, öfkeliydi ama bir yandan Melisi hatırlıyordu.Ve ona kızınca kendisine küsesi geliyordu.Hissettiklerini bile tanımlayamıyordu, ne olduğuna anlam veremiyordu.
Odasına çıktı, gitarını eline aldı.Onu ilk gördüğü yere gitti.Tahta iskeleye.O an içinden gelen ilk şarkıyı söylemeye başladı, bir yandanda çalıyordu gitarıyla.
"davetsiz bu hayatın mutlaktır oyunları, kaybettik mi yoksa kazandık mı? ben sustum cevabını.evimde hemde baş köşede yerin var sakladım, sen gittikten sonra senden ala aşk var mı sormadım..."
Akşama kadar çaldı, söyledi.Kendini ancak böyle unutuyordu.Kendini unuttukça onu hatırlıyordu.Dilinde şarkılar vardı ama aklında aynı sorular vardı.
"Neden? Noldu? Niye gelmedi? Unuttu mu?" diye sorarken durdu.Güne mutlu uyanmak yormuştu onu.Sıkılmıştı bile mutluluktan.Kendine itiraf edemesede mutlu olmayı umut edip yine hüsrana uğramak yormuştu yine onu.Uyumak istiyordu.Geçici bir süreliğinede olsa birşeyleri hissetmemek istiyordu.
Yattığı gibi uyudu.Dün gece nasıl yattığını ve bu gece nasıl yattığını düşündü.Karşılaştırdı.Güldü haline.
"Sen bu hallere düşecek adam mısın lan?" dedi kendi kendine.
"Evet" dedi sonra."Her erkeği bu hallere düşürecek bir kadın varmış.Ve ben o kadın hakkında ismi dışında hiç birşey bilmiyorum." dedi.
-
Sabah yine o vurmalı kapı sesine uyandı.Tabiki yine Çisem ve Emir.Bu sefer kapıyı "Bir sabah uyutmuyorsunuz, sabah akşam geliyorsunuz.Bir rahat bırakın ulan!" diye bağırdı bir anda.Belli ki uyumak hiç birşeyi geçirmemişti.Sadece bir kaç saatliğine boş boş rüyalar görmesini sağlamıştı hepsi bu.
Çisem ve Emir ise kalakalmıştı.Tamam sert bir tepki bekliyorlardı belki ama bu kadarını değil.Ne olduğunu sormaya korkuyorlardı ama onu tek başına bırakmak içlerinden gelmiyordu.Çisem, Aksel'in yanına oturdu.
"Hadi" dedi.
"Ne hadi?"
"Anlat işte"
"Anlatılacak birşey yok" dedi.
On dakika dil döktü Çisem.En sonunda Aksel anlattı olanları.Sinirli miydi seviyor muydu kızıyor muydu küsüyor muydu özlüyor muydu bilmiyordu kendiside.
Bir şekilde Aksel'i kahvaltıya indirdiler, dün gece içtiği bir bira hariç ne başka birşey yemiş ne de içmişti.Durumun ciddiyetini farkına vardılar çünkü şuana kadar Akseli hiç böyle görmemişlerdi.Bir yandanda saçma buluyorlardı.Kız hakkında o kadar birşey bilmiyordu ki neye aşık olduğunu çözemiyorlardı.Ve Aksel inatla aşık olmadığını iddia ediyordu.
Aşka inanmıyordu o.Saçma buluyordu.Herkesin tıpkı geldiği yol gibi gideceği bir yolda olduğuna inanıyordu.Nefretin ömrü kısalttığını fakat aşkın daha çok yıprattığına inanıyordu.Ama tabi bunları Çisem ve Emir'e söyleyemiyordu nasıl olsa onlar sevgiliydi.Anlayamazlardı bunu.Şuana kadar çoğu dostunun, sevgilisinin onun yanında sırf soyadı için ve parası için birlikte olduğunu biliyordu.Çisem ve Emir hariç.Onlar çocukluk arkadaşıydı, herkesten çok güvenirdi onlara.Kavgada etseler, kızsalarda birbirlerine asla uzun süreli küs kalmazlardı.
Bunları düşünürken kahvaltıda birşeyler atıştırıyordu isteksiz bir şekilde.Çisemin anlattıklarını duymuyordu bile, duysada anlamıyordu.Aklında onun gülüşü vardı.Gülüşünü hatırlayıp gülüyordu, sonra kendine öfkeleniyordu.Yüzü asılıyordu tekrar.Bir kahvaltıyı bu kadar büyütmesi saçma geliyordu belkide herkese.Bazen insanlar bir bakıştan, bir kelimeden, bir dokunuştan anlamak istediğini anlıyor.Bazen doğru, bazen yanlış.Hep umut verici birşeyler çıkıyor.Umutda hep yaralıyor.
Aksel, kapıya döndü belki Melis gelir umuduyla.Gelmiyordu.Tam kafasını çevirirken kapıdan biri girdi.Hatırlamıştı işte.Melis'in annesiydi o kadın.Açık büfede Melis'i çağırdında yüzünü görmüştü uzaktanda olsa.
Çocuklara birşey demeden kalktı masadan.Kadının yanına gitti koşarak.
"Afedersiniz efendim, Melis nerede acaba? Dün bir kahvaltı planımız vardı fakat gelmedi.Otelde aradım ama göremedim bile."
"Melis hasta biraz."
"Geçmiş olsun, neyi var? Çok önemli birşey mi?"
"Oğlum, Melis *anksiyete hastası." dedi.
Dondu bir an Aksel.Kendine sinirlendi bu sefer.Şaşkındı hala.Öfkeliydi, sinirliydi, kızgındı ama sadece kendine.Melisin onu ektiğini, dalga geçtiğini, unuttuğunu ve daha birçok şeyi düşünmüştü.Ona boşu boşuna sinirlenmişti, boşu boşuna suçlamıştı.Bu kadar düşüncesiz ve bencil olduğu için kendine kızdı sadece. Tutamıyordu kendini.Napacağını bilmiyordu.
*anksiyete hastalığı: Başına kötü bir şey geleceğini düşünme, rezil olmaktan veya komik duruma düşmekten korkma gibi düşünsel, fakat çoğu kez nedeni belirsiz, tanımlanamayan bir gerginlik durumudur.Nedeni belli olmayan tedirginlik hali olarak da açıklanabilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Giden Yıldızlar
Fiksi Remaja"Sen ve ben, ikimiz şuan kayıp giden yıldızlar gibiyiz.Kimse bizim farkımıza varmıyor çünkü kimse gökyüzüne bakmıyor."