Bir ayın sonunda artık bir araba alma zamanı gelmişti. İstediğim modeli kafamda belirledikten sonra almıştım arabamı. Hatta metinin " Ben sana zaten bulmuştum bu arabayı niye almadın o zaman" söylenmesine rağmen. Her şey kaldığı yerden devam ediyordu. Zaten hayatın kendisi de böyle değil mi. Etrafınızda olup bitenlere rağmen, siz farkında olmadan akıp gider her şey. Canınız yanar bazen, bazen mutluluktan geberir siniz ama nasıl geçti bu kadar zaman demekten de alı koyamazsınız kendinizi. Hayat hep bir yerlerde size bir sürprizle gelir sadece bunu anlamanız ve fark etmeniz gerekir. Nokta ve virgül gibi, nere de başlayıp nere de bitirmeniz gerektiğini bilmeniz gibi. İş ve ev arasında geçen süre çok sıkıcı olan bir süre idi benim için. Bazen size de olur mu ? kendinizi bir yerlere atıp sadece sessizliği hissetmek ve kafanızdan geçen her şeye bugün kapalıyız demek istediğiniz an. Bunu o aralar çok yaşamıştım ki sadece kendimle kalmak istemiştim. Evde zaman geçirmeyi çok seviyorum ama o zamanlar kendimi dışarı atıp sokak sokak gezmek, sadece adımlarımı saymak istemiştim. Yine böyle bir gündü. Mesai bitmeye yakın metinin yanına gitmiştim;
- Metin akşam ne yapacaksın ? varmı bir işin ?
- Yok ortak eve gideceğim. Ne oldu bir işin varsa gidelim.
- Yok yok, bir işim yok. Bizim mekana gidelim mi ?
Metin şaşkınlıkla yüzüme baka kalmıştı. Her seferinde o bana gelir ama ben hep geri çevirir eve gideceğimi söylerdim. Bu sefer tam tersi olmuştu. Şaşırmakta haklıydı yani.
- Bu tarihi benim bir yere yazmam lazım. Poyraz bana dışarı çıkalım dedi.
- Tamam oğlum abartma işte bu seferde ben geleyim sana dedim.
- Yok kesin abartmam lazım. Gelirim, hayatta geri çevirmem sen bana düşmüşken. sadece tek şartım var bütün hesaplar senden.
- Düşene vururum diyorsun yani. Sende vur metiiiiin sende vur.
- Acındırma politikası bende işe yaramaz poyraz bey bunu biliyorsunuz.
- Biliyorum bilmez miyim. Vicdansız metin. Tamam hadi gel bütün hesaplar benden.
Metinle her zaman gittiğimiz daha doğrusu ben yanındayken gittiğimiz, hafiften müzik çalan ve sadece sohbet ettiğimiz bir yerimiz vardı. Ara ara gitsekte çalışanlarda mekanın sahibi de tanıyordu artık bizi. Hep standart şeyler sipariş ettiğimiz için zamanla sipariş vermez olmuştuk. Masaya oturduğumuzda ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi bilirlerdi. Güzel bir şeydi aslında bu. Nefret ederim menülerden bir şeyler seçmeye. Nurten ablanın orada da en çok sevdiğim şey buydu zaten. Yemeğimizi yeyip, biralarımızı içerken sohbette koyulaşmıştı. Çocukluk arkadaşım oğuzla da tanıştırmıştım metini. Birbirlerini de çok sevmişlerdi. Oğuz mesleği gereği ciddi görünmeye çalışırdı. Bu arada baş komiser olur kendisi. Hepimiz yan yana geldiğimizde gülüp eğlenmekten başka bir şey düşünmezdik. Zaten o günde bu yüzden metine gidelim demiştim. Oğuzu da aramıştık ama işlerinde dolayı gelemeyeceğini söylemişti. Bir ara ya konuşacak bir şeyimiz kalmadığı için ya da artık yorulduğumuz için derin bir sessizlik olmuştu metinle aramızda. O esnada kafamı kaldırıp mekana hiç bakmadığımı fark etmiştim. Kendi etrafıyla ilgilenenleri, yanındakiyle konuşanları hatta tartışanları izlemeye başlamıştım. O an aklımdan ne farklı hayatlar var diye düşünmüştüm. Acaba karşı masadakiler ne konuşuyor, diğer masa neden tartışıyor diye düşünürken gözüm birden çaprazımızdaki masaya takılmıştı. "Yok artık" demiştim sesli olarak;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki Melodi
Romance"Hayatın size o kadar çok sürprizleri vardır ki bunu yaşamadan anlamanızın imkanı yoktur. Bazen mutluluktan mutsuzluğun var olduğunu unutur, sadece mutlu anların tadını çıkartarak hayata tutunur ve ona odaklanırsınız. Poyraz'da mutluluğa tutunmuştu...