BİR❧

1.2K 69 59
                                    

'Kızıl Bir Şafak Gibi Yükseleceğiz'

Her bölüme, o bölümle uygun bir şarkı bırakmaya çalışıyorum.

[Red Queen kitabından esinlenerek yazılmıştır,içerik aynıdır,olaylar farklıdır.]

Medya Jisoo

Jisoo

İlk Cumadan nefret ediyordum.Bu günlerde kasaba daha kalabalık oluyordu ki yaz sıcağının ortasında bunu hiç kimse istemiyordu.Gölgede olduğumdan benim durumum o kadar da kötü değildi,ama sabah işleriyle terlemiş vücutların kokusu sütü kesmeye yeterdi.Hava,sıcak ve nemle titreşiyordu hatta dünkü fırtınadan kalan su birikintileri bile ısınmıştı,üstündeki yağ tabakası, gökkuşağı gibi yanardöner renklerde parlıyordu.

Herkes tezgahları kaparken pazar da bugünlük boşalıyordu.Tüccarların dikkati dağılmıştı ve malların arasından canımın istediğini almam kolaylaşmıştı. İşimi bitirdiğimde ceplerim ıvır zıvırla doluydu ve yol için de bir elmam vardı.Bir kaç dakikalık çaba için hiç de fena sayılmazdı.İnsanlar sürü halinde hareket ederken, ben de kendimi akıntıya bıraktım.Ellerim,kısacık dokunuşlarla ceplerine girip çıkıyordu.Bir adamın cebinden bazı faturalar,bir kadının bileğinden de çok büyük olmayan bilezik aldım.Kasabalılar,içlerinde bir yankesici olduğunu fark etmeyecek kadar oradan oraya koşturmakla meşguldüler.

Çamurlu zeminden başlayıp  sütunlardan oluşan üç metre kadar yüseltilmiş olan yapılar,etrafımızı sarıyordu.Kasaba,ismini bu sütunlu yüksek yapılardan almıştı (Sütunkent...ne kadar da özgün).İlkbaharda sahilin alçak kısımları su altında kalırdı ama şu anda, ağustos ayında sussuzluk ve güneş çarpması yüzünden kasabada hastalık kol geziyordu.Neredeyse herkes iş ve okulun erken bittiği ilk Cuma'yı hevesle bekliyordu.Ben hariç.Hayır,ben çocuklarla dolu bir sınıfta oturup hiçbir şey öğrenmeyi tercih ederdim.

Uzun bir süre okulda kalıcağımdan değildi.On sekizinci doğum günüm yaklaşıyordu,bununla birlikte mecburi hizmet de.Çıraklık yapmamıştım,bir işim de yoktu yani diğer avareler gibi savaşa gönderilecektim.Her erkek, kadın ve çocuk ordudan uzak durmaya çalışırken boşta hiçbir iş kalmamasına şaşırmamak gerekiyordu.

Ağabeylerim on sekiz yaşına savaşa gitmişlerdi;üçü de Gölbölgelilerle çarpışmaya gönderilmişti. İçlerinden sadece Namjoon biraz yazabiliyordu ve yapabildiği zamanlarda bana mektup yollamıştı.Diğer ağabeylerim Yoongi ve Hoseok'dan bir yıldır haber alamamıştım.Ama haber alamamak iyiydi.Aileler yıllar boyunca çocuklarından hiçbir haber alamadıktan sonra bir gün onları geçici ev iznine çıkmış ya da en güzeli, terhis olmuş kapılarının önünde bulabiliyorlardı.Ancak çoğunlukla üstünde kraliyet damgası olan ve çocuğunuzun bütün hayatı için kısaca teşekkür eden kalın bir zarf alırdınız.Şanslıysanız içinde çocuğunuzun yırtılmış,solgun üniformasından birkaç düğme bile olabiliyordu.

Yoongi ayrıldığından ben on üç yaşındaydım.Beni yanağımdan öpmüş ve kız kardeşim Lisa'yla paylaşmam için çift birer küpe vermişti.Günbatımının  pusulu pembe renginde cam boncuklardan,sallantılı küperlerdi.O gece kendi kendimize kulaklarımızı delmiştik.Hoseok ve Namjoon da gittikleri zaman bu geleneği sürdürmüşlerdi.Artık Lisa'yla tek kulağımızda,ağabeylerimizin bir yerlerde savaştığını hatırlatan içer minik taşımız vardı.Parlak zırhlı içindeki paralı askerler kapımıza gelip her birini tek tek götürene kadar gerçekten de gideceklerine inanmamıştım.Ve bu sonbaharda benim için geleceklerdi.Daha şimdiden,giderken Lisa'ya küpe verebilmek için para biriktirmeye ve çalmaya başlamıştım.

The Uncertain Bride❧Vsoo ff❧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin