Biliyorum bölüm yazmayalı çok çok uzun zaman oluyor ama anca ilham geldi ckckcfkkf
Unuttuysanız bi baştan bakın ki zaten pek okuyan yok bu kurguyu ama olsun dkckcİyi okumalar, umarım sevebilirsiniz :') Düşüncelerinizi yazmayı unutmayın.
You've got a friend in me - Randy Newman
**************
Calum LA'den, evinden, artık ailesi olmuş arkadaşlarından, ruhundan ayrılalı iki yıl oluyordu. Lanet olası iki yıl... Söylemesi ne kadar kolay değil mi? Ama bu iki yıl hiçbiri için kolay olmamıştı. Her biri ruhlarından bir parça bırakmış, burukça, her şeyin iyi olduğu yalanı ile kendilerini kandırarak yaşamışlardı.Yani en azından denemişlerdi...
Calum valizini kapısının önünde bıraktı ve cebindeki anahtarı çıkartıp kapıyı açtı. Daha kapıyı açalı saniyeler olduğu halde kucağındaki Duke hızlıca atladı ve evin içinde koşmaya başladı. Calum bu görüntüye güldü. Bu küçük köpeğin bile burayı özlediğini adı kadar iyi biliyordu.
Valizini içeriye aldı ve demir kapıyı kapattı. Güneş ışıkları kapalı perdeden içeriye girmeye çalışıyor, evin içi yıllların getirdiği havasızlıkla kötü kokuyordu. Salonun geniş camlarını açarak eve temiz havanın girmesini sağladı. Bulunduğu oda saniyesinde aydınlanırken Calum'un gözü pencerenin kenarındaki masanın üstündeki çerçeveye takıldı. Üstü iyice tozlanmış çerçeve ışığın etkisi ile parlarken kalbi acıyla attı. Küçük adımlarla masaya yaklaştı, çerçeveyi eline aldı. Üstündeki tozu yavaşça üflerken yüzler netleşmiş, dört erkek şimdi daha net görünüyordu. Ruhu yılların özlemi ile yandı. Şimdi nasıllardı? Onu gördüklerine sevinecekler miydi? Aklını binbir soru kurcaladı. Onlar ile mi yoksa şirkete gidip menejer ile mi yüzleşmeliydi? Her zaman kolayı seçen bir adam olduğu için menejer ile görüşmeyi seçti. Belki geçen süre boyunca onlara nasıl açıklama yapacağını düşünür, cümlelerini toparlardı.
---------------------
Geçen birkaç saatin ardından Calum evi biraz düzene sokmuş, nihayet şirkete gelebilmişti. Şirkete adım attığı ilk andan beri bazı insanlar ona şaşkınca, bazı insanlar da yargılarcasına bakmıştı. Calum her bir bakışın altında ezilirken nasıl onlar ile yüzleşeceğini merak etti.
Sarışın iyi giyinimli bir kadın onu menejerin odasına yönlendirmiş, onu odada tek başına bırakmıştı. Calum stresle oturduğu koltukta bacağını salladı. Beklemek onu geriyor, bunaltıyordu. Ona saatler gibi gelen dakikalaın ardından sağ tarafındaki kapı gürültü ile açıldı. Ani bir hareketle ayağa kalkarken nihayet açılan kapıya bakabildi. Karşısında şu an burada olmalarını istemediği üç adam dururken Calum'un kalbi panik ile göğüs kafesini zorlarcasına atıyordu.
Öne atılan Michael oldu. İki yılda değişmiş, renkli saçları yok olmuştu. Aralındaki uzun mesafeyi birkaç adım atarak azalttı, sinirli yüz ifadesi ve soğuk sesi ile konuştu. "Geldiğini neden haber vermedin?" Calum Michael'ın yüzüne bakarken korktuğunu hissetti. Onu ilk defa böyle görüyordu yani en azından kendisine karşı. Calum ağzını aralamış bir şeyler söyleyecekken Michael sertçe konuşmaya devam etti. "Ah, gerçi sen mektup yazmayı seversin. Geldiğini de mektup ile haber verecektin herhalde bize."
Calum Michael'ın donuk yeşillerine bakarken gözlerinin acımaya ve dolmaya başladığını hissetti. Onu bu kadar mı incitmişti? İfadesi hiç değişmeyecek kadar? "Michael ben..." titrek sesi odaya yayılırken ne söyleyeceğini bilmiyordu. Burada değilken, onlardan uzakken hazırladığı tüm açıklamalar aklından uçmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mistake // Cashton
FanfictionCalum Hood, yaptığı bir hata yüzünden kaybettiği Ashton Irwin'e mektup yazıyor.