"Ne bakıyorsun öyle pişkin pişkin?"
"Esin abla sen bizi seviyor musun?"
"Evet,"
"Peki ağabeyimi?"
Çok tatlı konuşuyorlardı.
"E-evet ama sadece arkada-"
"Doğruyu söyle yoksa ağabeyime söylerim seni!"
"Üfff! Evet!"
"O zaman görümcelerine katlanacaksın!"
"Derken,"
"Şaka şaka,"
Tereddütle olsa da güldüm. Ne dedikleri hakkında hiçbir fikrim yok. Allah'ım sana geliyorum. O da galiba.
"Kızlar siz yemek yediniz mi?"
"Hayır! Açız biz aç, hadi yemek yiyelim!"
"Tamam aşağı inelim o zaman,"
"Hadiiiiii!"
"Ama önce ağabeyinizi çağırmalıyım,"
"Biz de Koray ağabeyi!"
Koşarak gittiler. Durduramadım. Rüzgar ve aralarında ne olmuştu acaba? Üç saat boyunca Zin ve Eleysa'nın bana bir şeyler açıklamalarını bekledim. Umarım kavga etmemişlerdir. Gerçekten bir insan üvey kardeşinden bu kadar nefret edemez. Bu söz her ikisi içinde geçerli tabi. Ben de aşağıya indim. Karşımda yine bir geri zekalı. Bazen Rüzgar böyle hissediyor mu merak ediyorum.
"Çekil önümden salak," dedim ve onu ittim ama kolumdan tutarak beni duvara yapıştırdı. Dibime kadar geldi.
"Hâlâ inanmıyorsun değil mi? Bana salak diyebiliyorsun ama kendinin farkında değilsin!"
"O sinir hastası değil! Ondan nefret ettiğin için bunları söyleyemezsin! Ve bil ki bu oteldeki tek hasta sensin!"
Bir elimi ondan kurtararak onu ittim ve hızlıca koştum. Yemek masasına yaklaşırken kendimi düzelttim. Rüzgar, Zin, Eleysa orada oturmuşlardı. Koray gelmesin diye dua ediyordum. Gidip masaya oturdum.
"Koray ağabeyi bulamadık ve Rüzgar ağabeyi çağırdık. Ama yemek saati olduğunu biliyor. Yani birazdan gelir."
Zin sustu. Az sonra bir garson geldi.
"Ne istersiniz efendim?"
Bir not defteri çıkardı.
"Ben, tavuk alayım," dedi Rüzgar. Ben ne alsam acaba?
Menüyü açtım. Pizza vardı ama canım hiç istemiyordu. Başka, başka. . . Ben de tavuk alsam iyi olacak.
"Ben de tavuk alayım. Yalnız sos olmasın."
Ben kararımı verdikten sonra Zin ve Eleysa kendi aralarında konuştu ama hiçbir şey duyamadım.
"Ağabey senden kısa bir şey isteyeceğim,"
"Evet,"
"Ve tabi Esin abla senden de,"
"Tabi iste,"
"Ben bu oteldeki pizzaları beğenmedim. Esin abla bize yapsın!"
"Pardon?"
Ben mi yemek yapacaktım?
"Zin olmaz ki öyle şey,"
"Banane!"
"O zaman yemek yemeyiz değil mi Zin?"
"Tamam, garson böyle bir şey mümkün mü?"
"Efendim Şef ile konuşabilirsiniz."
"Tamam,"
Zin'i kucağına aldı. Bana sormadı bile.
"Eleysa sen kal burada ben gelirim bir on dakikaya,"
"Tamam ağabey,"
"Esin senin için sorun olmaz değil mi?"
En azından sormuştu. Ne diyecektim?
"E-evet sorun o-olmaz."
"İyi biz gidiyoruz,"
"Tamam,"
Gittiler ve Koray geldi. Bu çocuk her yerden çıkmak zorunda mı? Tamam çıksın ama neden benim dibimde bitiyor?
"Esin what up?"
"İngilizcemi denemeye mi çalışıyorsun?"
"Yeah, you ok,"
"Yeah, I'm ok but you hit your head somwhere!"
"Anlamadım,"
"Yaklaş,"
"Evet,"
"Beni sınamak sana kalmadı."
Fısıldayarak konuştum. Kendini geriye çekerken yüzü asıldı ve ben gülümsedim.
"İyi haber,"
Rüzgar ve Zin geldi. Lütfen kabul etmemiş olsun. Lütfen.
"Esin seni mutfağa alalım!"
Hayırrrrrr!
"T-tamam gidiyorum, ne yemek istiyorsunuz?"
"Ben sushi alayım,"
"Eleysa senin sushiye alerjin yok mu?"
"Ay evet aklımdan gitmiş, şey ben o zaman limon sıkacağında içli köfte alayım,"
O ne be?
"Ben de sişami alayım,"
"Saşimi,"
"Evet Rüzgar ağabey, saşimi alayım!"
Neydi o? Çiğ yumurta mıydı acaba? Belki de sushidir. Aklımda saşimi ile ilgili tek bilgi çiğ olduğu.
"O zaman ben mutfağa!"
"Eveeeet!"
Mutfağa doğru ilerlediğimde bir adam beni karşıladı.
"Şef Ali,"
"Esin,"
"Memnun oldum,"
"Ben de memnun oldum. Sanki sizi tanıyorum ama pek çıkartamadım. Nerelisiniz?"
"Ben trabzonluyum,"
"Ah! Pardon birine benzetmiştim,"
"Sorun değil, hadi mutfağa geçelim."
"Olur,"
Beraber mutfağa geçtik. Önüme malzeme bıraktı. Şimdi hatırladım saşimi sadece çiğ balıktı. Yani balığın tek başına servis edilmesi. Elime aldığım balığı temizlemek için suyun önüne bıraktım. Eldivenleri taktım. İçindeki tüm kılçıkları çıkardım. Midem bulandı. En sonunda temizlediğim balığı bir tabağa koydum. Şimdi limon sıkacağında içli köfte.
"Şey Ali limon sıkacağında içli köfte ne?"
"Bilmiyor musun?"
"Hayır,"
"Gerçekten mi?"
"Türkiye'ye yeni geldim,"
"O zaman normal. Nereden geldin?"
"Verona,"
"Romeo ve Juliet'in şehri,"
"Evet,"
"Tamam başlayalım mı?"
"Evet,"
"Öncelikle dış harcı yapılacak."
"Evet,"
"Malzemeler:
İki su bardağı ince bulgur
Bir çay bardağı irmik
İki su bardağı sıcak su
Bir çay bardağı un
Bir yumurta
Bir yemek kaşığı biber salçası
Bir tatlı kaşığı tuz
Bir çay kaşığı karabiber
Üç yüz gram kıyma
Üç adet soğan
Yarım çay bardağı yağ
Bir çay bardaği iri çekilmiş ceviz
Yarım demet maydanoz
Bir çay kaşığı karabiber
Bir çay bardağı kimyon
Bir çay bardağı güz ve toz biber"
Ne kadar çok malzeme var. Allah annelere sabır versin.
Yapılışını anlattıktan sonra kızartmaya başladık. Aslında kolay ama gerçekten fazla malzeme ile zor. Soğanları kendim doğramadığım için çok mutluyum. Ağlayabilirdim. Her iki yemeği de yaptım ve servis için bir kaç sos bıraktım. Gittiğimde Rüzgar telefonda gezinirken Koray, Zin ve Eleysa konuşuyordu. Geldiğimde Koray bana döndü ve tiksindirici bir bakış attı. Ondan nefret ediyorum. Sebebini tam bilmesem bile.
"Evet yemekler geldi!"
Önlerine koydum. Rüzgar tavuk yerken Koray yemek istetiyordu. Sushi istetti. Sonra yemeği geldi. Zin bağırdı. "Bu yemek çok tuzlu!"
"Ben tuz koymadım bile!"
"Ama tuzlu!"
Ben tadına bakayım o zaman," Rüzgar eline chopstick aldı ve saşiminin tadına baktı.
"Oha!" Elli kere öksürdü. "Esin ne yapmışsın ya! Tuz deposu tuz!"
Neden bilmem içimden gülmek geldi. Koray bana baktı. "Hoş mu buluyorsun?"
"Yeah,"
Suratı asıldı. Oh olsun canıma da değsin(!)
Rüzgar'ın gözünden de düştüm offff(!)
"Ya herhalde ona özel bir durum yani balık tuzlu olabilir sonuçta tuzlu denizden geliyor,"
Herkes güldü ve ben de dahil.
"Ama limon sıkacağında içli köfte güzel olmuş."
Rüzgar çatalını içli köfteye batırdı. Yedikten sonra en azından bu yemekle beni kurtardı. Ona da şükür. Nereye gidelim diye düşünüyordum. Onları etkileyecek daha doğrusu beğenecekleri bir yer bulmalıyım. Telefonu açtım.
Biraz gezindikten sonra mağaralaragitmeye karar verdim.
"Mağaralara gidelim mi?"
"Nereden çıktı?"
"Öyle biraz geziniriz,"
Rüzgar'a açıklama yaptım ve Zin ile Eleysa'ya döndüm. Lütfen der gibi baktım. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Aklıma Çisel geldi. Biz de onunla birlikte karar verirdik. Benim küstüğüm şahısla o da küserdi. Onu aklıma getirmeyecektim. Onu unutmam ama hatırlamamda. Ona 'gel' dedim ama o gelmedi. Acısını ben çekemem.
"Zin, Eleysa siz karar verin gidelim mi?"
"Şey ağabey biz gitmek istiyoruz sen de gel,"
Koray bir onlara bir bana baktı. Gel, eğer karanlıksa en azından ayağına bir tekme geçiririm(!)
Rüzgar'a baktım, yine yumruğunu sıkıyordu. Anlamıyorum, yani biri konuşunca bile kızmak, yani garip geliyor. Sizce de öyle değil mi?
Esin. Kendine gel.
"Tamam gidelim,"
Rüzgar onayladı. Zin ve Eleysa bağırdı.
"Evetttt! Hadi arabaya!"
İkisi de ayağı kalktı ve arabaya koştu. Rüzgar "Ben hesabı ödüyorum sen git," dedi. Yürürken Koray arkamdan geliyordu. Kızlar tuvaletine girdim. İçeri girdi. İÇERİ GİRDİ (!) Gerçekten mal gibi girdi içeri. Salak mısın nesin ya?
"Yalnız kızlar tuvaleti!"
"Olabilir,"
"Cinsiyet değiştirdin de haberimiz mi yok?"
"Yok hâlâ Koray'ım ben ama Rüzgar, Rüzgar değişti. Hem de çok."
"Bence seni yüzünden. Senden kapmış hastalığı. Her virüse çözüm var ama sana yok. Tükiye'nin en büyük sorunu sensin!"
"Ha ha ha! Çok komik sen ondan daha betersin. Sen de ruh hastasısın. Aranızda pek fark yok."
"Kes sesini!"
Bi kız tuvaletten çıktı.
"Aaaa! Sapık var!"
"Hayır hayır. Şimdi sus ve çık. Buradaki kimse sapık değil. Arkadaş yer karıştırmış. Değil mi?"
"E-evet ben yer karıştırdım gidiyorum üzgünüm,"
Koray tuvaletten çıktı. Kız da peşinden çıktı. Kendimi duvara yasladım. Bu çocuk kim? Ne hakla böyle şeyler söylüyor. Beynim yandı. Tuvaletten çıktı. Yüzüme su çarptım. Koray'dan tiksiniyorum. Ondan nefret ediyorum. Bazı filmler olur ya kötü karakterler işte. Şimdi Koray o konumdaydı. Şeytan. Şeytanın ta kendisi. Piç kurusu, şerefsiz, SİKTİR SİKTİR!
Bildiğim tüm küfürleri saydırdım. Ağlıyorum. Umarım o piç yalan söylüyordur. Rüzgar hasta olmasın lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜRE
RomanceRüzgar : Aşkı en güzel kim anlatır? Esin : Tabi ki Romeo ve Juliet Rüzgar : Başka? Esin : Hımm. . . Leyla ile Mecnun Rüzgar : Başka? Esin : Ferhat ile Şirin Rüzgar : Başka? Esin : Aslı ve Kerem Rüzgar : Hadi ama Esin : Bilmiyorum Rüzgar : Gökteki e...