Buraya gelene kadar hiç sevmediğim bir hayatım vardı. Anne babamı tanımıyordum, babamın sadece bir resmi vardı bende gerçek olmadığına inandığım ve tanımadığım bir annem. Bu hayatı sevmediğimi söylesemde aslında tekdüzeliğini sevdiğimi çok önce fark ettim. Şuan tanımadığım yüzlerce kişi var burada ve beni bırakmıyorlar, sanki kaçırıldım ama bunun gerçek bir kaçırılmaktan tek farkı burada yemek var, bağlı değilim ve sanki burada olmaktan memnunmuş gibi görünen birçok çocuk var, hepsinin yaşları hemen hemen aynı ama içlerinde çok küçükleri de var. Hepsi kardeş olduklarını söylüyor, grup grup tabi. Hepsi şizofrenin teki, bende öyle. Canavarlar gördüğümüzü sanıp kendi hayallerimizi üretiyoruz ama tek farkı bu canavarları öldürebiliyoruz ve onlar bizim canımızı yakabiliyorlar. Gözlerimi açmayı artık istemiyorum, yanımda konuşanların seslerini anca anca duyuyorum, benim gürültülü zihnim hepsini bastırmış olmalı, ne mutlu bana.
Bu iki kişi benim hakkımda konuşuyorlar, ama aslında konuşmaktan çok tartışmak denebilir buna. Sokaklarda öğrendiğim birşey varsa o da bu kavgalara karışmamak olduğudur.
Gözlerimi aşırı kısık bir şekilde kıpırdatmadan açtım, bu sayede beni uyuyor sanacaklardı. Bu delilerden kaçabilmek için etrafı biraz tutuşturup ortalığı karışmak istedim. En yoğun duygularımda çıkıyordu bu ateş, veya ben çıktığını sanıyordum. Sonuçta başkasıda yapmış olabilirdi.
Aman tanrım, onlara benziyorum.
Neyse, sekiz yaşımda en yakın arkadaşımın yani yetimhanedeki Lilly'nin ölmesini düşündüm. Küçük yaşıma rağmen acı çekmeyip gözyaşı dökmemiştim. Çünkü büyük ihtimalle benim yüzümden ölmüştü. Çıkan küçük yangında sadece çığlığını duymuştum. Korkumla yangın büyümüştü. Neyseki biryerler yanmadan itfaiye araya girmiş ve Lilly i söndürmüştü, ve diğer yanan yerleri de tabii. Ama yinede onun küçük yanık bedenini çıkarmışlardı.
Gözümden düşen birkaç küçük yaşı ancak fark ettim, ve tabi çığlıkları da. Tekrar kimseyi öldürmemek için tanrıya yalvararak odadan sıvıştım.
Kabinlerden biri yanarken bir kıvırcık saçlı bir çocuğun ateşleri eliyle söndürmesini ve arkamdan yaklaşan çocuğu fark edemedim. Ormana doğru ilerlemeye çalışıyordum. Ama maalesef olmadı.
Şansıma tüküreyim.
Bir anda önümde beliren bedeni fark edemeyip çarptım ve ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Oysa kollarımdan tutup kaşlarını çatarak bana baktı.
"baban..babanın hephaistos olması gerek, değil mi? Baban bir tanrı olmalı."
Bana mal mal baktığında cevap beklediğini fark ettim. Birşey söylemek yerine babamın fotoğrafını çıkardım. 'babam bu benim' dedim.
Kollarımı birkaç saniyeliğine bırakınca kollarından çıkıp hasara bakmaya gittim. Nedense aklımdan kaçmak fikri çıkmıştı. Kıvırcık saçlı çocuğa herkes teşekkür ederken kendini fazla egoist bulduğunu fark ettim.
Daha sonra at adam-yada onların deyimiyle kheiron- yanıma geldiğinde kaçacak delik aradım ama cidden bu fazla ürkütücü geliyordu bana, tabi bir kostüm değilse ve bir süre sonra arkadan kameralar çıkmayacaksa.
Bir an bunun olmasını çok istedim.
Kheiron ağzını açtığı anda birden bire sustu çünkü herkes birdenbire yere eğilmişti. Noluyo amk herkese birden bel fıtığı falan mı geldi? Ve evet, ağzı bozuk bir kızım ama bunun için sizden özür dileyecek biri değilim, hayallerinizi sonraya saklayın.
Kheiron küçük kıza dönüp eğildiğinde bende eğilmek üzere hareketlenmiştim - tamamen içgüdü- kız ağzını açıp;
"eğilmenize gerek yok" diyerek bana bir kaçamak sundu. Herkes kalktığında kıza tamamiyle bakabilmiştim. Oh, merhaba küçük ben, acaba geçmişten mi geldin?
Bana o kadar benziyordu ki aklımı kaçıracağım! Kheiron şaşkınlıkla ikimiz arasında birkaç saniye boyunca bakındı. Ve evet diğerleri de bu benzerliği fark etmedi değil.
"o benim kızım eva miller, onu korumak için babasını almak zorunda kaldım, ismini sadece babası koyabildi ama herşeyden habersiz bir şekilde. Bu yüzden isminde bir anlam beklemeyin. Evet şimdi diyeceksiniz 'bekaret yeminli bir tanrıçanın çocuğu?' falan filan, ama o bir istisna ve melez kampında ona yardımcı olmanızı istiyorum -bu arada kheirona baktı-", dedikten sonra yok oldu. Ne şimdi ben ufak bir kızın mı kızıydım. Ne tür bir paradoks bu?
Herkes birden bire önümde eğilince korkuyla baktım daha sonra tepemdeki işarete, yanan bir alevdi bu. En sevdiğim ve en huzur veren.
Daha sonra beni şimdilik bir yere yerleştirdiler. Aslında ortada birden bire ortaya çıkan kulübemsi birşey vardı. Bunun o kızla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Ama sanırım bazı şeyler varki orada olamayacağım.
Siyahlar içindeki adının Nico olduğunu öğrendiğim çocuk bana ne olduğunu anlamadığım bir bakış atıp gitti. Sanırım onun kulübesinde kalacak olmamdan dolayı sıkıntılıydı.
'ne yani, hephaistos kulübesinde kalamaz mıydı ki?' diye yüzüme bakmadan bağırmıştı. Hah bende çok meraklıydım onunla kalmaya.
AYYY GÖTÜÜM.
Olmayan eşyalarımı toplayıp kulübeye yerleştim. Afrodit kulübesi olduğunu öğrendiğim kulübedeki kızlar bana kıyafet artı topuklu ayakkabı yetmedi makyaj malzemesi vermişti. Kısaca teşekkür edip çıktığım ve kimsenin olmadığı bir zamanda bütün makyaj malzemelerini çöpe tıktım. Hah onları sürecek miydim. Çok beklersiniz.
Ama bir yanlışlık vardı. Şuan aklıma geliyor yoksa o kız gerçekten burada değil miydi? Çünkü onu rüyamda görmüştüm en son ve oradan hiçte çıkabilecek gibi değildi. Anne demeye çalışmadım çünkü diyemeyeceğimi bende biliyorum. Olan herşeyi kheirona anlatıp kulübeye döndüm. Kheiron hem ona hem kendisine hemde diğer herkese güvenebileceğimi söylemişti. Bende güvenmeyi dileyerek ona söyledim.
Herşeyi.
Kulübedeki ranzada uzanırken daha fazla birşey düşünmeyi istemediğimden uykuyla kaçabileceğimi sandım.
Ama bana kimse demedi ki : 'melezlerin rüyaları olmaz, onlar sadece kabustur'. Bende bilmemenin cahilliğiyle gözlerimi kapatıp uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hestia'nın Kızı
FantasyEvet bekaret tanrıçalarından biriydi değil mi? Siz öyle sanın