Eve geldiğimde başım son derece ağırdığı için duş alıp kendimi yatağa atmıştım sonuçta yarın cumartesiydi, istediğim kadar uyuyabilirim sonuçta. Kalınca da Yeosang'ı ararım buluşuruz sonra onu yolcu ederim. Küçük planımı yapıp kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.
-------
Sabahın köründe San'ın beni araması ile uyandım.
"Lütfen San. Haftasonu sabahın köründe bari rahat bırak beni yalvarırım." diye cırlamıştım.
"Jangmi." Sesi titriyordu ve son derece ciddiydi. Wooyoung ile mi kavga ettiler acaba diye düşünmüştüm.
"İyi misin San? Bir şey mi oldu?"
"Nerdesin?
"Evdeyim San nerede olabilirim. Ne olduğunu söyler misin lütfen? Sesin iyi gelmiyor."
"Parka gelebilir misin Jangmi. Bankta seni bekliyorum."
Yüzüme kapatmıştı. Sanırım ciddi bir şey vardı diye düşünerek giyinip evden çıktım.
--------
Parka gittiğimde bankta bebek gibi hıçkırarak ağlayan San'ı görmeyi beklemiyordum. Koşarak yanına gittim. Onu öyle görünce benim de gözlerim dolmuştu.
Yanına gidip oturdum. Önce bana sarıldı sonra ayrılıp parmağıyla arkamızdaki evi gösterdi.
Ne dediğini anlamadığımı belirterek ona baktım.
"Orası Yeosang'ın evi."
"Ne?"
Bir şey demeden bana baktı.
"Neden Yeosang'ın evinin önünde bu kadar kalabalık var neden ambulans var San?"
Bana bakmıyordu. Titreyen ellerimle kollarından tutup kendime çevirdim.
"Niye konuşmuyorsun San. Bir şey söylesene!"
Durulmuş olan ağlaması yine başlamıştı. Hıçkırıklarının arasında duyduğum şey ile vücudumun buz kestiğini hissettim.
"Kendini asmış.",
Hiçbir şey diyemeden kendimi evin önüne attım.
İçeriye girmeye çalışırken yaşlı bir kadın gelip kolumdan tutmuştu.
"Sen Jangmi'sin değil mi?"
Konuşamıyordum hiçbir şey düşünemiyordum.
"Yeosang bunları sana vermemi istedi." elime küçük bez bir çanta verdi. İçinde üstü yazılarla dalı olan kağıtlar vardı.
Kolumdan çekip beni parka geri getirdi ve bir banka oturtturdu. Hiçbir şeye tepki veremiyordum. Konuşamıyordum ve karşı gelemiyordum.
"Yeosang bana her zaman bahsederdi. Ona güç verdiğini biliyordum ama bugünün de bir gün geleceğinden emindim."
Zorla konuşma kararı almıştım "Ne demek istiyorsunuz?"
"Yeosang'ın yazdıklarını okumalısın. Benim anlatabileceğim şeyler değil."
Dediği üzere çantayı aralayıp içindeki kağıtları çıkarmıştım. Ellerim titriyordu.
"Jangmi'nin bana güç verdiğini hissediyorum. Yıllardır ilk defa bu kadar mutlu hissediyorum. Duygularımla açtığım savaştan kurtulamıyorum. Jangmi beni ordan çekmeye çalışıyor ama ben git gide batıyor gibiyim. Bu savaştan kurtulamayacağımı biliyorum.
Ona yakınlaşmamalıyım. Ben burada olmayacağım. Onun arkadaşları gibi sonsuza kadar onun yanında olmayacağım. Ben buyum. Yaşamayı hak etmiyorum. 5 yıldır her gün beni savuran depresyonum kazanacak. Ben güçlü değilim.
Duygularımın beni içten içe yediğini hissediyorum. Yavaş yavaş beni öldürüyorlar. Kendime katlanamıyorum. Ölmek istiyorum, yavaş yavaş değil buna biran önce son vermek istiyorum.
Özür dilerim Jangmi karşına çıkmamalıydım. Karşına çıkıp hayatını mahvetmemeliydim. Özür dilerim.
18 Aralık 2017 ,bu kadar çabuk geleceğini bilmiyordum. Benim hayatım buraya kadardı. Ben bu kadarım. Gideceğim yerde mutlu olacağımı biliyorum. Benim için endişelenme Jangmi ben hep seninle olacağım. Sen çok güzelsin, çok özelsin ve ben sana laik değilim. Sana ne kadar aşık olsam da kendine laik birini bulmanı istiyorum. Söz veriyorum asla kızmayacağım. Tek isteğim senin mutlu olman."
Sonlara gözlerimin acıdığını hissetmiştim. Ondan özür dilemesi gereken bendim. Ona yardım edemediğim için.
Yanıma ne zaman geldiğini bilmediğim San kollarını bana sarmış ağlıyordu.
Hışımla ayağa kalktım ve yürümeye başladım.
San arkamdan gelip kolumdan tuttu.
"Nereye."
"Üzgün olduğumda nereye gittiğimi bilmiyor gibi konuşma." dedim hıçkırıklarımın arasından.
"Sence bu halde Han Nehri'ne gitmene izin verir miyim?"
"Bir kere güven bana San. Temiz hava almak istiyorum.
Söz veriyorum sadece biraz yürüyeceğim."
Merhaba, aslında demek için planladığım bir şey yok. Ama umarım aranızdan 18 Aralık 2017 tarihini hatırlayan vardır. Ve lütfen bu tarihi asla unutmayın. Hepimiz bilinçsiz birer katiliz. Belki burada hiçbirimiz Kim JongHyun için kötü söz söylemedik. Söyleyemeyiz de. Ölüm haberini aldığım o anı asla unutamıyorum. Sizin de unutmamanız dileğiyle.
Bu fic beni sonlara doğru sıkmaya başlamıştı. Ama benim için gerçekten değeri olan JongHyun için yazmaya devam etmem gerek gibi hissettim. Tabi ki burda bu hikayeyi yazarak kimseye hele ki JongHyun'a bir yararım dokunmuyor ama manevi şeyler, bilirsiniz işte.
Fark etmeden söylediğiniz en ufak bir şey bile bir insanın hayatında çok büyük değişikliklere yer açabilir.