HER ŞEYİN BAŞLANGICI

151 51 23
                                    

   Adam kasabaya geleli üç gün olmuştu. Herkese kibar davranıyor tüm gün insanlarla sohbet ediyordu. İyi birine benziyordu. Uzun zaman sonra kasabaya gelen ilk yabancıydı. Kasabalılar ne kadar yabancılardan haz etmesede bu adamı herkes sevmiş gibiydi. Her akşam kumarhaneye gidiyor birkaç içki ısmarlamadan ve cömert bir bahşiş bırakmadan çıkmıyordu. Adam kesinlikle Era'nın ilgisini çekmişti. Bunun nedeni herkese anlattığı komik maceralar veya cüzdanını kabarıklığı değildi. Era, adamın yakında gideceğini duymuştu. Çok uzun zamandır bu lanet yerden kurtulmak istiyordu ve belki de çıkış biletini sonunda bulmuştu.

   Uzaklardaki başkente yani Sintra'ya ulaşmalıydı ama bu imkansızdı. Yol çöllerden, dağlardan, ormanlardan oluşuyordu yani hırsızlardan, kelle avcılarından ve çeşitli tehlikelerden. Yayan ya da atla gitmeyi göze alacak kadar deli değildi . Tek seçeneği tüm ülkeyi dolaşan trendi. Ne yazık ki Era'nın o kadar parası yoktu, hiçbir zamanda olmayacaktı. Hayatını bu lanet yerde çürüyerek geçirecekti. Annesini çok küçükken kaybetmişti.

   O sabah adam erkenden kumarhane'ye girmişti. Günün bu saatinde orada sinekler ve barın arkasında duran çıraktan başkası olmazdı. Biraz bekledikten sonra adamın arkasından içeriye girdi. Adam çoktan çırakla sohbet etmeye başlamış ve onu güldürmeyi başarmıştı. Uzun tezgahın önündeki yüksek sandalyede oturuyordu. Üç sandalye ilerisine Era geçti. Era çıraktan Sambeline istedi. Çırak adamla olan konuşmasını bıraktı ve Era'nın tatlısını getirmek üzere arka kısımdaki mutfağa gitti. Çırağı uzaklaştıracak tek siparişi istemesi tesadüf değildi.

   Adamın ona baktığını biliyordu. Pencereden dışarıyı izlemeye devam etti. Çırak geri dönebilirdi, zaman azalıyordu. Era'nın ilgisini çeken diğer şeyse adamın belindeki şişlikti. İncecik kol ve bacaklarına uymayan çıkıntı çok belirgin olmasa da gözüne batıyordu. Adamın yudumladığı içkiyi gördü.

   "Biraz erken değil mi?" dedi Era. Adam tekrardan ona bakıyordu. Zümrüt rengindeki gözleri, uzun ince yapısıyla son günlerde kasabadaki kadınları kendine çekmişti. Adamın kapkara saçları açık kahverengi kirpikleri ve görebildiği kadarıyla kolundaki kılların renginde değildi. Boya olduğuna emindi.

   "Sadece hızlı yaşıyorum." Her zaman takındığı memnun sesiyle cevapladı. Her anından keyif alan biri olmalıydı ki bu Era'ya göre kaygısızın teki demekti. Era'nın yanına geldi.

   "Oturmamın sakıncası yoktur umarım." Kafamı olumsuz anlamda sallayarak cevapladı. Oturduktan sonra içkisinin dibindeki birikintiyi kafasına dikti.

   "Adım Pamir buralarda buralarda yeni sayılırım."

   "Era, doğduğumdan beri buradayım." maalesef diye eklememek için kendimi zor tuttu.

   "Güzel bir kasaba." dediğinde Era kendini gülmekten alıkoyamadı. Eski ve aptal batıl inançların peşinden sürüklenen insanlarla dolup taşan, haritada bile olmayan küçücük bir bölgeden ibaretti. Etrafı uzun dağlarla çevriliydi ve Era'ya hapishanede gibi hissettiriyordu.

   "Burayı sevmek için hayatını mağarada geçirmiş olmalısın."

   "Aslında Sintra'da doğdum. Ülkeyi baştan sona gezmek hayalimdi." Era Sintra'yı duyunca kalp atışları hızlandı.

   "Ama buradasın. Ülkenin diğer ucunda. Turunun sonuna mı geldin?" Sintra'ya geri dönecek misin?

   "Sona yaklaştım diyelim." O sırada çırak tabağı masaya bıraktı. Era bir çatal tattıktan sonra bir daha ellememek üzere çatalı masaya bıraktı. Tatlı yıllardır hiç değişmemişti. Aynı hamurumsu ve fazla şerbetli tat. Pamir de aynı tatlıdan istedi. Çırak gittiğinde öne eğildi ve sessizce konuşmaya başladı. 

BİR KADEH HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin