Üç hafta sonra turnuva olacaktı yani Kessl'ın takım seçmeleri. Zindanda turnuva yapılacaktı. O kalabalık salonda gördüğü herkes artık rakibiydi. Yanında duran Alev bile. Şansız durumdaydı çünkü altı aydır hazırlananlar vardı. Yeteneklerini kontrol edenleri düşündükçe umudu yok oluyordu. Salon da gördüğü görünmezlik yeteneği olan kızı düşündü karşı karşıya gelmeleri durumunda Era daha ne olduğunu anlayamadan kendini yerde bulurdu. Altı aydır burada olanlar muhtemelen mükemmelleşmeye çalışırken o Clodia'nın nasıl yumruk atılacağını göstermesini izliyordu, acınası durumdaydı.
Herkes sıraya dizilmiş Clodia'nın yaptıklarını tekrar ediyordu. Sonra da etrafımızda dolanıyor ve hareketlerimizi düzeltiyordu. Hiç kimseyi atlamadan her darresle tek tek ilgileniyordu. Sıra Mulan'a geldiğinde hiçbir şeyi düzeltmedi çünkü kız kendinden emin bir şekilde yumruğunu savuruyordu. Clodia gayet iyi dedi ve Alev'in önünde durdu. Clodia, Alev'in omuzlarını ittiriyordu.
"İri bir cüsseye göre fazla narinsin." dedi Clodia ve gözleri ona döndü. "Yere sağlam basmalısın... dizlerini biraz daha kır... yumruğunu o kadar uzağa savurursan dengeni kaybedersin." Laf üstüne laf ama umrunda bile değildi. Niye buradaydı onu bile bilmiyordu.
"Çaylak, beni duydun mu?" dedi Clodia "Bu kadar dalgınken saldırı yapamazsın. Yukarıya çık ve Germa'ya geri dön. Dövüşmek istediğine emin olana kadar geri dönme." Clodia'nın gözlerini ona dikmişti. Sesi salonda yankılanıyordu. Tüm darreslerin gözü üzerindeydi. Era yerin dibine girmek istiyordu.
"Yolu bilmi-" Clodia lafını kesti
"Salonumu terket."
Era ne yapacağını bilmese de merdivenlere döndü. Çıktıkça çıkıyor ve devam ediyordu. Tüm duvarlar griydi. Tüm kapılar aynı demirdendi. Ayırt edici tek bir özellik yoktu. Birine yolu sorup çıkışa ulaşacaktı ama hiç kimseye rastlamamıştı. Duvara yaslandı ve gözyaşlarını tutmayı bıraktı. Bu lanet şehre gelip ne bumayı ummuştu ki. Evini terketmişti ve artık geri dönemezdi. O küçük kasabayı özledi en azından orada güvende hissediyordu. En azından evim diyebileceği bir yeri vardı.
"Pardon, iyi misiniz?" Era hemen yanındaki iki oğlana döndü. Konuşanın buğday sarısı saçlar ve mavi gözleri vardı. Arkasındaki oğlanın açık renk ten ve onun aksine kapkara saçları. Era oğlanı dünde görmüştü. Kara gözleri tanımak pekte zor değildi, Kral.
"Teşekkürler, ben iyiyim." Eğilmeli miydi? en azından hafif bir reverans yapmalıydı. Öndeki oğlan elini uzattı.
"Ben, Kessl." Era bocalasa elini sıktı. Senin takımında olmam gerek, diye düşündü. Belki de her şeyi söylemeliydi. Merhaba, kenarda ağlıyorum çünkü evimden uzaklara aptal bir hırs uğruna saraya kadar sürüklendim. Bu arada kahininiz sizin özel takımınızda olmam gerektiğini söyledi. Susmak daha iyi bir seçenek gibi geldi.
"Liera." Salya sümük ağladığı zaman kralla karşılaşıyordu. Eğer bir Tanrı varsa Era'dan nefret ediyor olmalıydı. Kral, umursuyor gibi durmuyordu. Kafası başka yöne çevrikti.
"Krallım-" derken sözü kesildi.
"Sadece iki prensiz." Prens bunu komik bulmuşçasına gülümsüyordu. Çok güzel bir yüz ve çok güzel bir gülümseme. Era elinde olmadan tebessüm etti. Demek kara gözler henüz kral olmamıştı.
"Yenisiniz öyle değil mi? sizi dün görmüştüm." Era 'hıhı' yani onaylama anlamında ses çıkardığı anda pişman oldu. Prens'le konuşuyordu, keyfi olarak onu astırabilirdi.
"Saraya hoşgeldin Liera. Devam edebilecek misin?"
"Evet, daha iyiyim teşekkür ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KADEH HAYAT
FantasyYalnızlık, acı ve öfke; umut, cesaret ve güce dönüşebilir mi? Era hayatının yalanlar üzerine kurulu olduğunu bilmiyordu. Doğrusu artık kim olduğunu da bilmiyordu. Şimdi gerçekleri öğrenmek ve ona ait olanı almak için her şeyini riske atma sırasıydı...