"Uzun zaman önceydi." dedi Germa. Yatakta yatıyor ve tavanı izliyordu. Era'yı odaya getirmesinin üzerinden on beş dakika geçmiş olmasına rağmen ikiside hiç konuşmamıştı. "Kral suikaste uğramıştı. Odasında kanlar içinde yatıyordu. " dedi. Era, Son on beş dakikadır olduğu gibi cam kenarında durmaya devam etti.
"Bu hikayeyi önceden anlatmıştın." dedim. Eskiden kasabadaki evimizde keyfi yerinde olduğunda Sintra tarihiyle ilgili efsaneler anlatırdı.
"Bu bir hikaye değil. Anı." dedi ve bu sefer bana bakarak devam etti. "Bir süre daha burada kalacaksın. Geçmişi hatırlaman gerek. Kralın ne kadar zalim olabileceğini hatırlaman gerek."
Masanın üzerindeki merhemlerden birini aldı. Aynanın karşısına geçip yüzüne sürmeye başladı. Bir yandan da anlatmaya devam ediyordu.
"Büyük prens kralın odasına girdi. Hiç kimse bilemezdi, küçük prensin darres olduğunu. Kralın asker yaratma yeteneğini son nefeslerini alırken ondan çaldı. Prensin gücü buydu başkalarının yeteneklerini çalabiliyordu." Merhemi yerine bıraktı. "Hiçbir şey hissetmeyen sadece emirlere uyan bir ordu. Kara muhafızlar. Kardeşi taht sırasında ondan önce gelsede. Tanrı bilir ne türlü hilelerle kendini ilk sıraya koyulmasını sağladı." Aynada kendine bakarken gözlerimizin buluşmasıyla hızla dışarıya baktım. Oda sarayın alt katlarında olduğu için çam ağaçlarından başka bir şey görünmüyordu.
"Prens tahta çıktı. Kraliçeyi ve kardeşini kontrol altına aldı ve kendi monarşisini kurdu. Kardeşinin de yetenekli olduğu anlaşıldı. Prens Amoris, buzu kontrol edebiliyordu. Kral sarayın etrafını buzla kaplattı ve kendine buzdan bir taç yaptırdı. Ona Soğuk Prens dediler ve o bunu nişanı yaptı. Buzdan bir taç." dedi hikayesini bitirmişti. "Kötü görünüyorsun. En son ne aman uyudun?"
"Kralların suikaste uğradığı bir sarayda gözüne uyku giriyor mu?" Era'nın dediklerine hafifçe gülüyor.
Ona olan öfkesi uçup gitmiş gibi. Şimdiyse bir boşlukta, hiçbir şey hissetmiyor. Hiç kimsesi yoktu. Evde bir o bir de Era vardı. Bir yıl önce o da gitmişti. Bir daha onu göremeyeceğini düşünürken şimdi buradaydı. Germa bir zamanlar güzel bir kadındı. O kadar güzeldi ki farkedilmesi için gösterişli kıyafetlere ihtiyacı yoktu.
Göz kenarları kırışmıştı. Gözlerinin içinde şimşekler çakan kadın dinginleşmişti. Şiddetle akan Şelale, usulca akan nehre dönmüştü. Çok kilo vermiş olmalıydı. Dudakları incelmiş, ellerindeki damarlar belirginleşmişti. Eskiden Era'nın saçını taramasına izin verirdi. aynanın karşısında usulca ve canını acıtmayacak yavaşlıkta özenle saçını tarardı. Elinde siyah ipek gibi olan saçlar şimdi beyazlaşmış, keçeleşmişti.
İş yaparken onu izler ve ilerde o kadar güzel olup olamayacağını düşünürdü. Bir zamanlar küçük bir kasabada afet olan kadın, Kralın şehrinde çiselen bir yağmura dönmüştü.
"Ne oldu sana?" dedi Era. Gerçekten merak ediyordu. İnsan bir yılda ne kadar değişebilirdi? Eski güzelliğinin izlerini taşıyan yüzünde mahçup bir tebessüm oluştu.
"Yıllar bana yaramadı." Geceliğini giymeye başlamıştı. "İstersen banyo yapabilirsin. İçeride sıcak su var." Eliyle kapıyı işaret etti.
"Burada kalmayı düşünmüyorum."
"Saraya geldin—"
"Saraya zorla getirildim." Diye düzeltti.
"Önemli olan artık buradasın ve sana izin verilmediği sürece burada kalacaksın. Git ve temizlen. Bende sana bunca yolu gelmenin nedenini veriyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KADEH HAYAT
FantasyYalnızlık, acı ve öfke; umut, cesaret ve güce dönüşebilir mi? Era hayatının yalanlar üzerine kurulu olduğunu bilmiyordu. Doğrusu artık kim olduğunu da bilmiyordu. Şimdi gerçekleri öğrenmek ve ona ait olanı almak için her şeyini riske atma sırasıydı...