IV - Göğüs kafesimdeki o devasa kara delikten fısıldıyorum

1K 63 21
                                    

Güne kuşların cıvıltılarını duyarak başladım. Gün bizim için ağarıyordu. Ellerimi yukarıda birleştirip, muhteşem bahçemi izleyen terasıma doğru gerindim. Ayağa kalktım. Balkonumun kenarındaki lavantalarımı önce kokladım, sonra onları suladım. Daha sonra doğmakta olan günü izledim. Burası evrenin cenneti olabilirdi, gerçekten. Sabahlığımı giyip, banyoya gittim. Ellerimi ve yüzümü iyice yıkayıp aynada kendime baktım, baktım ve uzun bir süre kendime baktım. Boş bakışlarımın altında bir anlam aradım, aradım ama bulamadım. Havluyla yüzümü kurulayıp, her zamanki gibi ailemin yanında takınmam gereken o mükemmel ve mutlu prenses havası için makyaj malzemelerini elime aldım. Sanırım onu kaybettikten sonra hiç kimse bu hale geleceğimi düşünmezdi. Bir süre sonra beni bu mutsuz ve umutsuz halimden kurtarmak için terapistler tuttular. Kendimi yıprattığım kadar onların da yıprandığını görünce bunun bir bencillik olduğunun farkına varıp, kendime istedikleri gibi bir maske dizayn ettim. Annemin istediği gibi bir hanımefendi, babamın istediği gibi mükemmel ve zeki bir prenses, abimin istediği gibi mutlu ve umursamaz bir kardeş.

Hiç yaşadınız mı bilemem ama bir maskeyi uzun süre takınca altındaki benliğiniz git gide kayboluverirmiş. Bunu çok sevdiğim bir kitapta okumuştum. Artık içimde tuttuklarımı, gizlediklerimi unutmamak için kendimi günlük tutmaya vurmuştum. Böylece unuttuğum her ne olursa onları o anki hissiyatımla yazıp, daha sonra okuduğumda aklıma gelecekti ve kaybolmaya yüz tutmuş o benliğimi kaybedemeyecektim.

Bu düşüncelerden bir süreliğine kurtulup yüzümü biraz aydınlatıp, gözlerimdeki mor halkaları kapadıktan sonra, dolabıma gidip siyah, sade bir elbiseyi seçmiştim. Her ne kadar normal birisi gibi davranmaya çalışsam da siyaha olan düşkünlüğümü aileme kabul ettirmek uzun sürmüştü ama bunu başarmıştım. Artık pek çok yerde bu giyiniş sırıtmıyordu benim açımdan.

Hatta sınıfımdaki birkaç kişinin benden şeytanın kız kardeşi olarak bahsettiğini duymuş olsam bile onlara tepki veremeyecek kadar kendimi yorgun hissettiğimden sesimi bile çıkarmamıştım ama bir süre sonra da onların bu sürece alışmasıyla, bana siyah rengi yakıştırdıklarını bile söyleyebilirim.

Kendime bu süre zarfında birkaç idare edebilecek arkadaş kazanmıştım. Artık 20 yaşındaydım ve benim yaşıtım insanlar Asgard'ın en yüksek eğitim kurumunda eğitim görüyorlardı. Ben de onlardan farksız bir biçimde eğitimime devam ediyordum. Sonuçta ailem bunu her ne kadar gereksiz görse de bazen saraydan uzaklaşıp halka karışmak iyi geliyordu.

Sabah saat 10.30'da olan dersim için hazırlanıyordum şu an. Sırt çantama birkaç kalem ve kâğıt koyduktan sonra; dün gece son anda yetiştirebildiğim ve bugün teslim edilecek olan makaleyi çantama atıp, mutfağın yolunu tuttum.

Mutfağa gittiğimde birkaç hizmetli ve aşçıyla karşılaştım "Günaydın" diyerek sandviçimi ve meyve suyumu çantama atarak saray kapısına doğru yöneldim.

Tam o anda kapı büyük bir gümbürdemeyle açıldı ve Thor, yanında tanımadığım bir grup insanla içeriye girdi. Ne olduğunu çözmeye çalışırken Thor, beni fark etti ve yüksek bir sesle "Aaah, sizi Asgard'ın en güzel prensesiyle tanıştırmam gerek. Kendisi benim küçük kız kardeşim Layla." Ben kafamla gruba selam verirken Thor'a bunlar da kim ve nereden çıktı bakışı atıyordum.

Thor anlamış olacak ki, "Bunlar da benim dünyalı dostlarım olan Avengers ekibi. Dünya'da bazı işler sarpa sardı, babamla konuşmaya geldik." Dedi.

Kaşlarımı anlıyorum gibisinden kaldırıp, "Benim teslim etmem gereken bir makale var onu bırakmaya okula gidiyorum." Dediğimde, Thor "Hani şu maddenin ayrışıp enerji yayması mıydı neydi onun hakkındaki makalen mi?" diye sordu. Kısaca "evet o" diyerek cevap verdim.

LOKIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin