8|sonsuzluğa ulaşmak.

327 42 6
                                    

Na Jaemin, o, uyandığında beri iyi hissetmiyordu kendini. Sürekli son üç gün içinde yaşadığı her şeyi gözden geçiriyor, sürekli bu "ölümsüz" olma meselesi aklını karıştırıp duruyor ve daha da yorulmasına sebep oluyordu. Yanındaki adamın, Jung Jaehyun, kendisine tatlı sesiyle kurduğu güzel cümleleri bile anlayabiliyor sayılmazdı. Ve içinde bir yerlerde hâlâ ölümsüz olamayacağına dair bir düşünce vardı, tüm inancına rağmen işte bu onu içten içe tüketiyordu.

"Ya peki bir gün ölümü arzularsan, Jaemin? Ölemeyeceksin."

Na Jaemin bu adamın neyden bahsettiğini anlamıyordu. Bir gün bedeninin toprağın altında ya da bir kavanozun içinde olması düşüncesi onu iliklerine kadar titrettiğinden, ölümü arzulayacağını hiç düşünmemişti. Belki de düşünmesi gerekirdi fakat aklı bunu başarabilmek için fazlasıyla doluydu.

Zaten o hep son ana geldiğinde düşünürdü ne yapması gerektiğini.

İşte bu yüzden, verdiği karardan pişman olmayacaktı. Eğer ki olursa da, akılsızlığını her gün biraz daha acıyla solan bedeninde dua ederek ödemeye devam edecekti.

Na Jaemin'in tanrıya inancı yoktu, lanet diye bir şeye de inanmıyordu. Belki de onun en büyük hatası buydu.

"Ölümü arzulamam. Ölümden bu denli korkarken ve onu istemezken, nasıl onu arzulayabilirim?"

"Hiçbirimiz aynı kalmayız."

Adamın elindeki kadehle Jaemin'in oturduğu koltuğun önündeki sabırsız gidiş gelişleri, Jaemin'in aklını kurcalıyordu. Lee Jeno onun babası olduğunu söylemişti ve her ne kadar hâlâ saçma gelse de, Na Jaemin babasının kendi ölümsüzlüğünün önüne geçmek isteyişini anlamıyordu.

"Ölümden delicesine korkan sen bile bir gün onu arzulayabilirsin. Bunun geri dönüşü olmayacak, Jaemin. İnanıyorum ki sonsuz bir yaşamın getirdiği nefret ve acıyla boğuşmaktansa, kendine bir aile kurup dünyadaki kısıtlı birkaç yılını geçirdikten sonra ölmeyi tercih edersin."

Sinirinin her saniye biraz daha arttığını hissediyordu. Adamın bu saçma konularla uğraşması onu rahatsız etmişti biraz. Na Jaemin, geleceğini planlayan biri değildi. O sadece sonuna geldiği vakit ne yapması gerektiğine karar verecekti.

"İstiyorum, sonsuzluğu..."

Gözlerindeki kararlı ifadeyi gördüğünde Jung Jaehyun'un onu artık caydırmaya çalışmamasını umdu. Karşısındaki adam derin bir nefes verdi ve şarabından bir yudum daha aldı.

"Eğer istiyorsan..."

Kapı üç kere tıklatıldı, karşısındaki adamdan kısık bir sesle gelen komutla kapı açıldı, mükemmel yüz hatları ve beyaz saçları gördüğünde Jaemin onun güzelliğine asla alışamayacağını düşünmüştü. Her gördüğünde gözlerine daha farklı bir şekilde güzel görünüyordu, gözlerini ondan alamıyordu.

"Ölümümü almaya geldim, Jaehyun."

Başını salladı adam, elindeki kadehi eski şifonyerin üzerine bırakıp yavaş adımlarla Jeno'nun yanından geçerek odadan çıktı. Jaemin'in gözleri gitmesine rağmen ardında bıraktığı kadehin üzerindeydi, bir miktar üzgündü, daha doğrusu. Adamın sadece onun için endişelendiğinin farkında olmasına rağmen ona sinirini belli etmişti.

Na Jaemin şu sıralar sinirlerini kontrol etmekte bayağı zorlanıyordu, sanıyorum ki bu düşüncelerinin karmaşıklığından dolayı ortaya çıkmış olan bir durumdu.

"Hâlâ istiyor musun, ölümsüzlüğü?"

Cevap vermeyip sadece başını salladı. Gözleri hâlâ kadehin üzerindeyken görüş alanına giren elle odağı beyaz saçlı adama kaymıştı.

"O zaman şimdi onu elde etmenin tam sırası."

Kalbinin atışlarının hızlandığını hissediyordu, kendisine uzatılan eli tuttuğunda içinde hissettiği heyecandan dolayı gülümsemesine engel olamadı. Uzun zamandır istediği şeyi elde edecek olmanın verdiği keyif hissiyatı onu en derininden etkiliyordu.

Elini tuttuğu bedenin arkasından öylece yürüdü, ölüm sessizliğine bürünmüş olan evdeki tek sesin ayakları altında ezilen ahşap merdivenlerden gelen ses olması vücudundaki adrenalin hissinin giderek artmasına sebep oluyordu. Merdivenler bittikten sonra sola döndüklerinde Lee Jeno bir kapıyı daha açtı, karanlık olan koridor hiç şüphesiz ki yer altına kadar açılan başka bir merdivene daha ev sahipliği ediyordu.

Uzun bir süre devam edecek gibi görünen merdivenler sonunda bittiğinde bir kapı daha açıldı, duvarlarda bulunan küçük aydınlatmaların loş ışığında görmüş olduğu bu oda iliklerine kadar titremesine ve bir yandan da yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmasına sebep oluyordu.

Odada bulunan iki silüetin üzerinde gezindi gözleri, o ikisinin Lee Jeno'nun anlattığı hikayedeki başroller olduğunu bilmesine rağmen adlarını bir türlü aklına getirememişti. Ama bu şu anda umursadığı son şey olabilirdi.

Ardından bir koltuğa oturtuldu, soğuk elini tutan Jeno'nun elini hâlâ bırakmamıştı ve onun da kendisinin elini pek bırakacak gibi bir hâli yoktu. Her geçen saniye heyecandan Na Jaemin'in elleri terlemesine rağmen bırakmayışı bunun en büyük göstergesiydi.

Sonra eline gümüş bir bardak iliştirildi Jaemin'in. En son hatırladığı şey ise bardaktaki kızıl sıvının dudakları arasından genzini yakarak inişiydi.

Na Jaemin hayallerine ulaşmıştı.

The Wolf And The SheepHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin