Zaman her şeyi ve herkesi yaşlandırır, şüphesiz ki Na Jaemin'in korktuğu şey tam da buydu. Zamanın üzerinde bıraktığı, bırakacağı etkileri en aza indirmek, ölmemek, kendisine bir hediye olarak verilmiş bu güzelim bedenin bir gün yerin dibine ya da bir kavanoza girmesini engellemek istedi. Bu isteğinde kötü amaçlı hiçbir şey yoktu, o kötüyü düşünmedi ve mutlu olmayı istedi. Fakat zamanın beraberinde neler getirebileceğinden kesinlikle bihaberdi.
Her şey biraz yaşlanır.
Na Jaemin bile.
O artık yüz doksan yaşında. Fakat hâlâ on dokuz yaşındaki bedenine ve güzelliğine sahip.
Ve verdiği bu karardan pişman olabileceğini hiç düşünmemişti.
İlk yüz yılını büyük bir konfor ve lüks içerisinde yaşamıştı, birilerinin karşısına çıkmaktan korkusu yoktu, kimseye ihtiyacı yoktu, kameralarının uzağında bile olsa bir şekilde bunun üstesinden gelebilmişti.
Hayatını istediği gibi yaşadı, daha önce hiç yapamadığı şeyleri yapmış, bütün korkularını yenmiş, tüm duyguları derinlerine işleyecek kadar büyük bir kuvvette tatmıştı. Buna ek olarak bir sürü ülke gezmiş, bir sürü yemek tatmış, birçok kitap okumuştu. Günlerce evden ayrı kalıp ormanlarda ya da büyük şehirlerde kendi başına yaşam savaşı verip birçok kez dayak da yedi. Ama şimdiye ulaşana kadar yapabileceği her şeyi tüketmişti. Ve böylece uzun bir yaşam, beraberinde sonsuz bir sıkıntı ve acıyı da getirmişti. Na Jaemin, Jung Jaehyun'un kendisine bahsettiği şeyleri yeni yeni anlıyordu.
Tüm bu uzun yaşamı sonucunda çok şey kazanmış olabilirdi.
Ama kendini kaybetmiş gibi hissediyordu.
Öyle ki şu an bulunduğu yer o kocaman konak değil de, yerin altı olsaydı, kendini daha iyi hissedebilirdi.
Sıkıntıyla bir nefes daha verdi. Yerinde iyice dikleşerek gözlerini dışarı çevirdi, saçlarını dağıttı ve yanında telefonuyla oynayan Chenle'ya baktı. Evet, uzun zamanınıonunla geçirmişti, yanında Lee Jeno da olsun isterdi fakat ölümü seçen bir adamın bir daha geri gelmeyeceğini biliyordu. İlk başta onu anlayamasa da bu kadar yılın ardından onun aslında iyi bile dayandığının farkına varmıştı. Yine de aklına adamın gri harelere sahip gözleri geldiğinde kendini tutamayıp heyecanlanıyordu. Ve sonra tekrar adamın üzerinde bıraktığı etkiden nefret ediyordu.
"Bu kadar kafa yorduğun şey nedir, Jaemin? Sürekli dalıp dalıp gidiyorsun."
Gözleri yanındaki sarı saçlı olana döndü yavaş yavaş, üzerinde onca yılın yorgunluğu olduğunu belli eder gibi düşüktü yüzü. Dudakları hafiften büzülmüştü, üzgündü.
"Sanırım artık dayanamıyorum, Chenle. Nefes almanın bu denli acılı olabileceğini hiç düşünmemiştim."
Ve sonra Na Jaemin'in iki yüzyılı izlemiş olan gözleri hafifçe kapandı, ama sonsuzluğa değil.
"Bu ihtimal sana söylenmişti fakat hepimiz böyleydik, sonsuz bir hayat hepimizin gözünü boyamıştı. Mutlu olacağımızı düşündük fakat bu hiç de öyle olmadı. Gerçekten ki sonsuza kadar nefes alacak olmanın vereceği ağırlığı herkes kaldıramaz."
Bu sefer uzaklara dalıp giden sadece Na Jaemin'in gözleri değildi. Pekâlâ Zhong Chenle da onunla aynı duyguları paylaşıyor ve bir kez daha bile nefes alabilecek olmak onun da en az Na Jaemin'in olduğu kadar sinirlerini bozuyordu. İkisi de bir yüzyıldan gayet az sürecek tadında bir hayatı bıraktıkları için üzgündü, ikisi de inanmadıkları tanrıdan kendini affedip yanına almasını diliyordu.
Ama ölümsüzlüğü isteyerek bir günahkâr olduklarından, tanrı onları yanına almıyordu.
Yine de bir kurban sunarak arzuladıkları şeye ulaşabilirlerdi.
Ve ne ironiktir ki; yeni uyandığı zaman Lee Jeno'nun ölümünü duyduğunda ona çok kızan Na Jaemin'in gözü artık onun gibi ölümden başka şey görmüyordu. Yine de bir insanı öylece buna iterek daha da acı çekmek istemiyordu. Biliyordu, biraz zaman geçtiğinde her nefesin birer işkence olacağını çok iyi biliyordu. İşte bu yüzden, her ne kadar istiyor olsa da, kendisine bir kurban bulamıyordu.
"Sanırım artık kaldıramıyorum, Jaemin. Ölümüm olacak birini arayacağım. Her saniye artık öyle ağır geliyor ki..."
Yorgun gözlerini tekrar Zhong Chenle'nun üzerine çevirdi, onun da kendisine dönen gözleriyle dudaklarını araladı ve kısık sesiyle konuşmaya başladı.
"Ben de, ben de kaldıramıyorum, Chenle. Aradığım şeyin beni böylesine derin bir acı havuzuna atabileceğini hiç düşünmemiştim. Ama birinin daha benim yüzümden böyle hissedeceğini bilmek önüme hep bir taş koyuyor, haklı bir biçimde."
"Ama buraya gelirken ardında bıraktıklarını hiç umursamadın, Jaemin, bildiğini okudun. Neden şimdi de öyle yapmıyorsun? Biz ölümsüzlüğü elde ederek en büyük günahı işledik zaten, neden biraz daha günaha batmaktan korkalım?"
Doğru söylediğini biliyordu, Zhong Chenle sonuna kadar haklıydı bu yüzden bütün kararlarını tekrar sorguladı. Dayanamadığına karar verdi, zaten bir kez öldüğünde, hiçbir şey umurundaz olmayacaktı, Lee Jeno gibi.
"Sanırım ben de öyle yapacağım."
-SON-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Wolf And The Sheep
Cerita PendekNa Jaemin sadece sonsuz güzelliği arzulamıştı. Bedelini ise en ağır şekilde ödeyecekti. [najaemin+leejeno] Alec Benjamin - The Wolf And The Sheep