Kabul etmiyorum.
Beni kollarımdan tutup kaldırmaya çalışan Ahmet'e direniyorum.
Emir'in yüzüne bakıp ağlıyorum ve çaresizce yalvarmaya başlıyorum.
"Emir ? Emir ölme ! Bırakma beni, aç gözlerini...Emir ?"
"EMİR!!"
Hızlı hızlı nefes alıp verirken gözlerimi beyaz tavandan ayıramadım.
Kuruyan dudaklarımı ıslatıp gözlerimi sımsıkı kapattım.
Yutkundum.
Allah'ım, rüyaydı! Sadece bir kabus...
Göğsümü ritmik şekilde oynatan nefesim beynime daha çok oksijen yolladıkça sakinleşmeye başladım.
Elimle terlemiş alnımı silip saçlarımı karıştırdım.
Hatta uyanmış olduğuma emin olmak istercesine hafifçe saç diplerimi çektim.
Dirseklerimden destek alarak doğrulmuştum ki, odadaki sakin sesle yerimde sıçradım.
"Günaydın Juliet."
Sesin geldiği yer fazla uzakta değildi.
Gözlerim yatağımın başına çektiği sandalyeye oturmuş olan Emir'i kolayca buldu.
Ona belli etmemeye çalışsam da rüyamdaki kanlı, solgun suratı yerine gülümseyen mavi gözlerini gördüğüm için içim rahatlamıştı.
Ama bu kısa sevincimi ona hissettirmeden anında savunmaya geçip sinirle gözlerimi kıstım.
"Sen beni korkudan öldürmeye mi çalışıyorsun ? Hem senin benim odamda ne işin var Hanzade ?"
Sırıttı.
"Buranın benim evim olduğunu düşünecek olursak, her odada hatırı sayılır derecede hakkım olduğunu düşünüyorum."
Somurttum. Ahmet uykuya daldıktan sonra, Emir uyumam için ikinci kattaki küçük odayı hazırldığını söylemişti.
Gerçi onunla küçük anlayışımız farklı olsa gerekti, çünkü bu oda mütevazı bir evin salonu kadar büyüktü.
"Ev senin olabilir ama misafirlerinin kendi mahremiyet alanını oluşturmasına izin verecek kadar görgü kurallarına sahip olduğunu düşünüyorum."
Gülümsedi.
Oturduğu sandalyeden kalktı ve hiç konuşmadan kapıya doğru yürüdü.
Gözlerimle onu takip ederken bu kadar çabuk pes etmesine şaşırmıştım.
Ama şaşkınlığım kısa sürdü, çünkü beyefendi kapıyı açıp durdu.
Eliyle odanın girişine hayali bir çizgi çekti, sırıtarak kollarını göğsünde topladı ve kapı eşiğine yaslanıp beni izlemeye kaldığı yerden devam etti.
Aklınca odadan çıkıp benim mahremiyet alanıma saygı gösterdiğini söylüyordu.
Tepki olarak sadece gözlerimi devirdim.
Daha fazlası için henüz daha gücüm yoktu.
Tam hala yorgun olan bedenimi yatağa tekrar bırakıyordum ki,
"Sen rüyanda beni mi gördün ?" diye sordu sesindeki keyfi saklamaya çalışarak.
Şaşırdım. Kollarım kısa bir an tökezledi. Nereden anlamıştı ki ?
Yutkundum.
Omuzlarımı savurup dudaklarımı büktüm.
"Ne münasebet!" dedim, kendimi bile inandıracak bir kibirle.
Ama o daha çok sırıttı.
"Emir diyerek sıçradın Juliet?"
Bakışları yüzümde dolaşırken kızarmaya başladığımı hissediyordum.
Cevap vermek yerine sinirle yorganı üstümden atıp ayağa kalktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elmalı turta
General Fiction"Bu; kanatlarını arkasında bırakmış kelebeğin değişim hikayesi."